24 Eylül 2008 Çarşamba

Diz estetiğiyle kalem gibi bacaklar


Bacak ve diz estetiği Amerika'da çok moda. Tam olarak bu bölgede estetiğe neden ihtiyaç duyuluyor?

Diz bölgesi, uyluk ve bacağın geçiş noktasındadır. Bu stratejik konumu nedeniyle ayrı bir önem kazanır. Etek ya da kısa bir elbise giyildiği zaman merkezdeki konumu ve ayrıntıları ile bacak estetiğinde ön plana çıkar. Diz çevresi estetik konturunu alttaki anatomi belirler. Uyluk ve bacak kemiklerinde kasların yapıştığı çıkıntılı bölgeler vardır. Bu nedenle diz çevremizde dış bükey kavislerin olması normaldir. Ancak bölgedeki doku kalınlığı 2-3 cm'yi geçiyorsa diz estetiği bozulur. Dizin iç yanındaki fazlalıklar, bacak iç yüzü boyunca zarif bir şekilde akması gereken silueti kırarak bacakların olduğundan daha kısa görünmesine neden olur. Ayrıca bacak bacak üstüne atıldığı zaman oluşan çekici tabloyu bozar. Çünkü bu hareket, basınçla diz iç yanı fazlalıklarının daha fazla belirgin hale gelmesine neden olur.Sizce neden son zamanlarda diz estetiğine olan talep arttı?Diz estetiğine aşırı talep artışının sosyal nedenleri var. Modacılar da dizin önemini keşfetmiş görünüyor, özellikle dizi açığa çıkartan yırtık jean'ler, dizi vurgulayan uzun çizmeler ya da çoraplar, dizleri erotik bir bölge haline dönüştürdü..

Diz, duyarlılığı olan erojen bir bölgedir ve bu nedenle ayrı bir elektriği vardır. Hatta diz fetişinden bile söz edilebilir. Bütün bu özellikleri ile, önümüzdeki yılların en çok talep görecek konularından birisi diz estetiği olacak gibi görünüyor.

Bacakla ilgili estetik operasyonlardan da bahseder misiniz?

Bacakla ilgili estetik kusurlar eğrilik, incelik ya da kalınlık ve kılcal damar sorunları olarak ön plana çıkıyor. Bacak kontur ve silueti düzgün olsa da bölgedeki kılcal damarlar da (örümcek şeklinde ya da dallı budaklı) bacak estetiğini bozan yüzeysel sorunlar arasında sayılabilir.Yaşı en çok gösteren yerlerden birinin de diz kapağı olduğu iddia ediliyor.

Siz buna katılıyor musunuz?

Kısmen katılıyorum. Diz kapağı üzeri bölgesi, uyluk olarak adlandırdığımız diz kapağından kasık bölgesine kadar olan bölgenin sarkmasını hemen gösterir. Diz kapağı üstü sarkan dokuyla örtülmeye başlar ve bölgede deri katlanmaları oluşur.

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Este 7 Estetik Birimi Yöneticisi
Prof. Dr. Ahmet Karacalar
e-kolay.net-kadın

22 Eylül 2008 Pazartesi

Hamilelikte Saç Dökülmesi

Doğum sonrası için saçlarınızla ilgili hayaller kurdunuz, şöyle son moda kızıllardan en iddialısını denemeye dair..Boyaların bebek için zararlı olduğu tespit edilmemiş ama hamilelikte tedbiri elden bırakmamakta yarar vardı. Şimdi bebeğiniz kucağınızda, sıra saçlarınıza ilgi göstermeye geldi! Ama bu kez de çok dökülüyorlar...

Saçlarımızın biz kadınlar için çok kıymetli olduğu inkar edilemez bir gerçek. Hangimiz morali bozuk olduğunda ya da hayatında değişiklik istediğinde kendini kuaför koltuğunda bulmuyor ki... İnsanın dış görünümünde yaşadığı değişiklikler ruh dünyasını da değiştiriyor. Saçlarsa bizim için en iyi psikoterapi araçlarından biri. Hal böyle olunca hiç kimse saçının bir tek telinin bile dökülmesine kıyamıyor. Oysa saçların dökülmesi doğal bir süreç ve yeni, sağlıklı saçların dünyaya gelmesi için, miyadmı dolduran tellerin dökülmesi şart.

Saç telinin hayat öyküsü!
Aynı doğa gibi saç telinin de kendine özgü bir ritmi, kriz dönemi, biçimi ve renkleri var. Gözle bakıldığında hiçbir şey olmuyormuş gibi gelse de saçlarımız hiç durmaksızın değişime uğruyor. Şimdi bu değişimi daha detaylı inceleyelim... Her saç teli bir kökten, ama hep aynı kökten gelir. Bu kök, hücrelerin bölünmesiyle önce uzayıp, sonra da dökülecek olan saç telini doğurur. Saçın "yaşam süreci" adı verilen bu ilginç hayat öyküsünü üç evrede inceleyebiliriz; ortalama 4 sene süren uzama evresi, 2 - 3 hafta süren kısa bir durgunluk evresi ve sonra ortalama 3 aylık bir dökülme evresi. Daha sonra 2 - 5 ay süren bir dinlenme evresinden sonra yeni bir yaşam süreci başlar ve yeni bir saç teli doğar. Bu süreç yaklaşık 4 senedir ve bir insanın yaşamı boyunca yaklaşık 25 kere tekrarlanır. Dolayısıyla her saç kökünün normal ömrü yaklaşık 100 senedir. Normal bir saç 100 - 150 bin saç telinden oluşur, yaklaşık yüzde 6"sı dökülme evresinde ve yüzde 1"i durgunluk evresindedir. Her gün ortalama 60 saç teli doğal olarak dökülür.

Hamileyken saçlarım güçleşti...
Bir anne adayı olarak eminim siz de fark etmişsinizdir; cildiniz hamileliğinizle birlikte artık çok daha sağlıklı, saçlarınız çok daha parlaktır. Aslında birçok anne adayı bu dönemde saçlarının daha gür olduğunu, hacminin arttığını gözlemliyor. Evet gerçekten de hamilelik süresince değişen hormon dengesi cilt ve saç üzerinde oldukça etkili. Bu etkiler ne yazık ki anne adayları tarafından çok fazla bilinmiyor. Dolayısıyla da doğum sonrası ilk 3 ay içinde uykusuzluk, tipik anne baba endişesi ve günlük ev işlerine de yetişebilme stresi yaşandığında saç dökülmeleri doğanın acımasız bir oyunuymuş gibi geliyor. Yapılan araştırmalara göre yaklaşık yüzde 50"den fazla annenin saç dökülmelerine maruz kaldığı tahmin ediliyor. Geçmiş doğumlarından sonra problem yaşamamış olanlar bile bir sonraki bebeklerinde saç dökülmelerine maruz kalabiliyorlar.

Daha ne kadar dökülecekler?
Hamilelik dönemi hormonları saç telinin yaşamında az önce bahsettiğimiz uzama - dökülme evrelerinin oranını etkiler. Çünkü bebeğini karnında taşıyan annenin vücudunda sürekli bir hücre bölünmesi yaşanır. Aşırı derecede stimüle edilen vücut hiç durmadan makine gibi çalışır, işte bu 9 ay zarfında uzama evresini bitirmesi, durgunluk ve sonra da dökülme evrelerine geçmesi gereken saç folikülleri, hormonların etkisiyle hücre bölünmesine devam ederek uzama evresinde kalırlar ve saç teli üretimine devam ederler. Yani hamilelik döneminde aktif olarak saç üretimi yapan folikül sayısı artar. Dökülme evresine geçen saç folikülleri yüzde 6"nın çok altına düşer ve saç yoğunluğunda geçici bir artış gözlenir. Doğum sonrası hormonlar normale döner ve dökülme evresi oranı da olması gereken normal değerin altına iner. Çünkü 9 ay boyunca ömrünü gerçekte tüketmiş fakat hormonların etkisiyle hala uzama evresinde saç üretimine devam etmiş olan saç foli külleri, aynı anda hücre bölünmelerini durdurarak dökülme evresine geçmişlerdir. Dökülme evresine geçen saç folikülleri yüzde 6"nın çok üstündedir ve saç yoğunluğunda eskiye nazaran bir azalma gözlemlenir.
Zaman içinde uzama dökülme evreleri oranı eski düzeyini bulur ve saç eski yoğunluğuna tekrar kavuşur.
Tipik bir dökülme evresi 2 - 3 ay sürdüğünden uzama dökülme evrelerinin normale dönmesi de bu kadar süre alacaktır. Bununla beraber uzama evresi başlamış olsa bile saç telinin büyüyüp deriden dışarı çıkması gereklidir. Bu da 3 - 6 hafta alabilir. Yani korktuğumuz gibi saçkıran olmuyoruz ya da kel kalmıyoruz. Doğumdan sonra yaşanan bu saç dökülmesi hepsi hepsi toplam 3 ay kadar sürüyor.

Hamilelikte de saç dökülebilir!
Çoğu anne adayının saçları hormonların etkisiyle hamilelik döneminde canlanır ve gürleşirken, bazı anne adayları da saçlarının döküldüğünden, daha çabuk kırıldığından şikayet edebilir. Eğer siz bahsettiğimiz ikinci gruba giriyorsanız, bu durumda saçlarınızı kısa kestirerek dolgunluğunu koruyabilir, onlara özel bakımlar uygulayabilirsiniz. Dengeli beslenme diyetine de özen göstermelisiniz. Ancak endişe etmenizi gerektirecek bir durumda olmadığınızı hatırlatmak isteriz. Siz de geçici bir süreç yaşıyorsunuz. Hamileliğiniz sonlandıktan sonra saçlarınız normal dengesine kavuşacak.
Berrin Suiçilmez

20 Eylül 2008 Cumartesi

Suna Dumankaya'dan öneriler

Suna Hanım, bacaklarımda çok fazla kılcal damar var. Bunların bu kadar belli olmaması için ne yapabilirim acaba?
-İnci Hanım, mutlaka yürüş yapın ve dar çoraplar giymekten kaçının. Ayrıca zaman zaman ayaklarınızı hafifçe yukarı kaldırıp, masaj yaptırın. Haftada bir gün, gece yatarken varisli bölgelere haşlanmış lahana yaprakları sarmak da iyi gelir. Son olarak; asla hazmı zor olan yiyecekler yemeyin.
-----
Merhaba Suna Hanım, benim sorunum saçımın aşırı derecede yağlanması ve karma yapıda bir cildimin olması... Bana ne tavsiye edersiniz? Yüzümü hangi sabunla temizlemeliyim? Evde hazırlayabileceğim bir maske tarif etmeniz mümkün mü?
-Saç tipinize uygun sulandırılmış şampuanla her gün saçınızı yıkayın. Ayrıca her gün taze olarak bir tutam biberiye, ısırgan otu ve naneyi çay gibi demleyip süzün. İçine çeyrek limon sıktıktan sonra bunu saç diplerine sürün. Cildinizi de zeytinyağlı sabunla yıkayın. Evde hazırlayabileceğiniz maske de sormuşsunuz; bir çay kaşığı toz kil, bir çay kaşığı portakal, hindistancevizi yağı, çeyrek limon suyunu karıştırıp, bu karışımı cildinize sürün. 20 dakika kadar beklettikten sonra önce ılık, ardından soğuk su ile yıkayıp temizleyin.

Suna Dumankaya'dan öneriler

Suna Abla, ben 19 yaşındayım.
Zaman zaman, özellikle soğuk havalarda cildimde aşırı kuruluk oluyor. Banyodan sonra bu daha da artıyor. Kuruluk yüzünden yüzümde kırmızılıklar da oluşuyor. Buna karşın alın ve burun bölgem nispeten yağlı... Bana ne önerebilirsiniz?

-Yazdıklarınızdan cildinizin karma olduğu anlaşılıyor. Öncelikle en azından 20 koruma faktörlü bir krem edinmeniz iyi olacaktır. Size tavsiyem; yarım litre kaynamış suya birer tutam ebegümeci, nane ve birkaç gül yaprağı atın. Bunlar çay gibi demlensin. Süzdükten sonra her gün bunlarla cildinizi silin.

Merhaba Suna Hanım, benim derdim, saç ve kaşlarımın cansız olması, saçlarımın bir türlü uzamaması... 2 ay sonra evleneceğim ve nikahımda saçlarımın da çok hoş görünmesini istiyorum. Bana ne tavsiye edersiniz?

-Sizi şimdiden kutlarım. Saçlarınız eğer dökülüyorsa, bu sıkıntı beslenme hatalarıyla ya da yaklaşan düğün yüzünden yaşadığınız stresle alakalı olabilir. Uzman bir doktora görünmenizde fayda var. Benim sana tavsiyeme gelince: Bir kahve fincanı ılık zeytinyağına, ezip un haline getirdiğin bir tatlı kaşığı maydanoz tohumunu, bir çay kaşığı kuru mayayı karıştırın. Bu karışımı saç diplerine sürüp iki saat kadar bekletin. Ardından saç cinsine uygun bir şampuanla yıkayın. Ayrıca ayda bir, saçlarının uçlarından bir santim kadar kestirerek cansız bölümlerden kurtulmanı öneririm.

16 Eylül 2008 Salı

Bakışlarınla Büyüle


Doğru bir göz makyajının uygulanması da sanıldığı kadar zor değil. Bazı küçük kurallara dikkat ederek, siz de profesyonelce yapılmış bir makyajla kusursuz bakışlara kavuşabilirsiniz.

- Göz farının altına farın kalıcı olmasını sağlayacak bir makyaj altı kremi sürün.

- Göz kalemini kirpiklerin tam dibine çekmelisiniz.

- Eğer küçük ya da aşağıya doğru sarkık gözleriniz varsa alt kirpik dibine kalem çekmeyin.

- Kalem çektikten sonra ince uçlu bir sünger fırçayla çizgiyi yumuşatın.

- Gözkapağının alt kısmına açık renk, kenarlara ve gözkapağının kıvrımlarına da koyu renk far sürün.

- Krem farlar toz halinde olanlardan daha kalıcıdır.

- Rimel sürmeden önce birbirine yapışmaması için kirpikleri bir fırçayla tarayın.

- Gözünüzle aynı renkte far kullanmayın.

- Mavi gözlüler gri, bej ve kızılı, yeşil gözlüler pembe, kahverengi ve griyi, kahverengi ve ela gözlüler de mavi, yeşil gibi canlı renkleri tercih edebilirler.

- Doğal bir makyaj için toprak tonlarında bir far ve kahverengi kalem ideal bir ikili olacaktır.

- Rimeli 4 aydan fazla kullanmayın. Bayatlamış rimel kirpiklerin üzerinde top top kalır.

- Kaşlarınızı da mutlaka tarayın ve fırçalayın.

- Rimel sürmeden önce kirpiklerinizi pudralamanız rimelin daha uzun süre dağılmadan kalmasını sağlar.

- Kaş kemiğinin üzerine açık renk bir far sürmek gözlerin vurgusunu artırır.

14 Eylül 2008 Pazar

Yatak Odasında TV mi, Seks mi?


Diziler, maçlar, derken farklı odalar, farklı televizyonlar ve yatak odasına giren ekranlar gerçekten insanlara seksi unutturuyor mu? Yoksa bütün bunlar modern bahaneler mi?
Bu konuyu iki ünlü psikiyatrist, Prof. Dr. Ahmet Çelikkol ve ilişki psikiyatristi Doç. Dr. Armağan Samancı değerlendirdi..

Prof. Dr. Ahmet Çelikkol: Televizyonun seks hayatını etkilediğini düşünenler bence başka bahane bulsun. Benim de yatak odamda televizyon var, ben de televizyon seyrediyorum ama ilişkim gayet sağlam.

Televizyon sizce sekse darbe midir?
Hayır, neden olsun ki... "Televizyon seyretmekten sekse vakit bulamıyoruz," diye yakınan çiftler aslında kendilerine bahane üretiyordur. Bu sorunu çözerseniz onlar başka bahane bulur. Bu çiftler en kötüsünden "Yorgunum, başım ağrıyor," der.

Çiftler arasındaki ilişki televizyonla zedeleniyorsa aslında o ilişki bitmiş midir?
Bir oranda ilişki zedelenebilir ama bitirme noktasına taşınmaz. Biterse, neden televizyon değildir. Televizyon sadece gösterilen nedendir. Gerçek neden başkadır ve hatta bu kadar yüzeysel bir neden kullanıldığına göre, asıl neden çok daha derindedir.

"Yatak odasından televizyonu çıkarın," önerisinde bulunduğunuz çiftler oluyor mu?
Hiç olmadı diyebilirim. Şahsen benim yatak odamda var, ben hiçbir sorunla karşılaşmadım. Ama durum çaresizse elbette önerebilirim.

Kadınlar televizyonu rakip olarak görüyorsa ne yapmalı?
Bir çiftin birlikteliği; fikir olarak, davranışlarda, duygularda anlaşma demektir. Bunun için karşılıklı taviz vermeniz gerekebilir. Kerevizi çok seviyorsunuz ama partneriniz kokusuna bile tahammül edemiyor, o zaman evde kereviz yemekten vazgeçeceksiniz. Partneriniz televizyon istemiyorsa ve bunda ısrarlıysa, zaten yapacağınız başka şey kalmamış demektir.

Erkekler, televizyon dizilerinin seks hayatlarını yıprattığını anladığında ne yapmalı?
Eğer erkek, TV dizilerinin cinsel hayatını yıprattığını düşünüyorsa, bir yolunu bulup engellemeli. Kişisel önerim, iyi bir-iki program hariç, dizi izlemeyi bırakmaları.

Televizyona rağmen aile ilişkileri nasıl sağlamlaştırılır?
Televizyon izlemede aşırıya kaçmamanın, hele hele sürekli dizi izlememenin yolu aranmalıdır. Televizyon yerine geçebilecek başka birçok enstrüman bulunabilir. Mesela isteyen, salonda, oturma odasında televizyon izler, tatmin olunca yatak odasına gelir. Yatak odasına müzik getirilebilir. Burada kitap da okunabilir, sohbet de edilebilir.

Doç. Dr. Armağan Samancı: Televizyon ilişkileri bozuyor, bu da direkt seks hayatını etkiliyor. Yatak odasına televizyonu sokmak yabancı birini özel odanıza davet etmekten farksızdır.

Televizyon sizce sekse darbe midir?
Televizyonun ilişkileri bozan bir yapısı var. Duygusal olarak çiftlerin birbirinden uzaklaşmalarına neden oluyor, duygusal olarak uzaklaşan çiftler de seksten kaçıyor.

Çiftler arasındaki ilişki televizyonla zedeleniyorsa aslında o ilişki bitmiş midir? Başlangıçta zedeleyici etki yaratır. Televizyon mesafe koydurur. Çok televizyon seyretmek çiftleri birbirinden uzaklaştırır, birbirinden uzaklaşan çiftler zaten kaçmak için televizyonu daha fazla seyretmeye çalışır. Uzaklaşmak için televizyon iyi bir araçtır.

"Yatak odasından televizyonu çıkarın," önerisinde bulunduğunuz çiftler oluyor mu? Bence televizyon asla yatak odasına konmamalı. Ha yabancı birini getirip yatak odasına koymuşsunuz, ha televizyonu! İkisi de ilişkide aynı etkiyi yapar.

Kadınlar televizyonu rakip olarak görüyorsa ne yapmalı?
Televizyon ve internet, kadınları gerçekten dul bırakabilecek konuma getirdi. Olay son noktaya ulaşmadan hemen eşinizle bu durumu konuşun. Ama burada önerim, eve asla ikinci televizyon alınmamasıdır. Bu, çiftleri birbirinden bambaşka uçlara iter, toparlayamayabilirsiniz.

Erkekler, televizyon dizilerinin seks hayatlarını yıprattığını anladığında ne yapmalı?
Birlikte izleyebileceğiniz diziler bulun ve paylaşmaya bakın ama televizyon izleme süresini azaltın. Eşinizle farklı programları izlemeye başladıysanız, ortaklık zarar görür. Bu da direkt cinselliğinize yansır.
Televizyona rağmen aile ilişkileri nasıl sağlamlaştırılır?
Artık televizyon hayatın kaçınılmaz bir parçası, evden çıkartıp atamayız. Onu evin bir bireyi gibi düşünmek lazım, ancak 'bu bireye' karşı önleminizi alın. İlişkinin güçlendiği alanlara, yemek yenilen yere, yatak odasına televizyon sokmayın.

sabah.com.tr

10 Eylül 2008 Çarşamba

Aküpresür

Aküpresür, ilk defa Çinliler tarafından uygulanmaya başlanan, tedavisi itibarıyla akupunktura benzeyen bir yöntemdir.
Aküpresürün tarihi akupunkturdan daha eskilere dayanmaktadır. Çinliler bir süre sonra akupunkturu geliştirmişler ve aküpresürün yerine onu kullanmaya başlamışlardır.

Aküpresür tedavisinde de akupunkturdaki gibi vücudu meridyenler ve belli noktalara ayırıp iyileştirmek esastır. Tespit edilen bölgelere basınç uygulayıp o bölgedeki ağrıları azaltabilirsiniz. Bu işlem, vücudun geri kalan kesimini de pozitif olarak etkileyecektir.

Aküpresürün akupunkturdan farkı, iğne yerine el ya da ayaklarla basınç uygulanıyor olmasıdır. Hastanın iyileştirmeye gerek duyulan bölgelerine el ve ayak basıncı uygulanarak o bölgedeki kaslar gevşetilir. Aküpresür kan dolaşımını hızlandırıp vücudu güçlendirir.

Aküpresür asıl olarak ağrıların giderilmesinde kullanılmaktadır. Ağrıların giderilmesi kişiyi hem bedensel hem de zihinsel olarak rahatlatacaktır.
Aküresür uygulaması çok kolay, kısa sürede öğrenilebilecek bir yöntemdir. Öncelikle ağrının geldiği yer belirlenmeli ve bu bölgeye basınç uygulanmalıdır. Uygulanan basıncın gereken ölçüde olması çok önemlidir; basınç ne çok hafif ne de çok şiddetli olmalıdır. Uygulama sırasında aküpresür uygulanan kişi acı duyuyorsa uygulama hatalı yapılıyor demektir.

Kimlere aküpresür yapılamaz?

Hamilelere
Madde bağımlılarına
Yeni yemek yemiş olan kişilere

Aküpresür yatarken veya otururken yapılabilir. Uygulama sırasında yanınızda mutlaka bir uzmanın olması gerekmektedir.

Dikkat edilmesi gereken hususlar:

Aküpresür terapileri sırasında giydiklerinizin oldukça rahat kıyafetler olmasına özen gösterin. Yapacağınız fiziksel hareketlerde zorlanmamış olursunuz.

Vücut enerjisinin akışını hızlandırmak için kendi belirleyeceğiniz bir bölgeye parmağınızla basınç uygulayabilirsiniz. Bu bölgeye parmağınızı 1-2 dakika yatay olarak bastırın. Basıncın hissedilebilir seviyede olmasına dikkat edin. Daha sonra basınç uyguladığınız bölgenin etrafında parmağınızla daireler çizin. Şimdi de vücut enerjisinin (Chi) rahatlaması için avuç içinizi o bölgeye yerleştirip, aynı zamanda parmaklarınızla basınç uygulamaya devam edin. Farkında olmadan rahatladığınızı siz de hissedeceksiniz.
Aküpresür meridyen tedavisinden faydalanmak için bir uzmandan yardım almanız gerekmektedir. Böylelikle vücudunuzdaki dengesiz enerji dağılımı tespit edilecek ve buna göre tedavi mümkün olacaktır.