30 Mayıs 2008 Cuma

Alkol, belleği kemiriyor


Araştırmacılar, kronik alkolizmin, uzun vadeli belleğin otobiyografik kısmı olan ve kişinin deneyimlerini işleyip, kaydettikten sonra bunları zamansal olarak ilişkilendiren kısa vadeli bellek (epizodik bellek) ile örneğin baktıktan sonra telefon numarasını hatırlamakta yararlanılan, bilginin kullanılana kadar sadece birkaç saniyeliğine tutulmasını sağlayan çalışma belleğinde bozukluklara neden olduğunu gördü.

Alkol bağımlılarında düzenli nöropsikolojik taramalar yapılmasının gerekli olduğunu belirten araştırmacılar, bu taramaların hafıza kaybına kadar giden sorunların engellemesine yardımcı olabileceğini vurguladı.
Fransız Ulusal Sağlık ve Tıbbi Araştırmalar Enstitüsünden (Inserm) bilim adamlarınca yapılan araştırma “Alcoholism: Clinical and Experimental Research” dergisinde yer alıyor.Alkol bağımlılığının, 1887 yılında Rus araştırmacı Korsakoff’un tam bilimsel bir şekilde açıklayarak kendi ismini verdiği sendrom dışında belleğe zararlı etkisinin olmadığı düşünülüyordu. Sendrom, uzun süreli alkol kullanımı, anoreksiya nervosa gibi bazı psikiyatrik rahatsızlıklar, zorunlu veya gönüllü uzun süreli açlık, uzun süreli açlık sonrası yapılan yanlış beslenme veya uzun süreli damardan beslenme sırasında yeterli vitamin desteği verilmemesi gibi durumlarda ortaya çıkıyor. Genel olarak beyin, beyincik ve göz dokularına zarar veren ve başta yakın bellek kusuru olmak üzere, birkaç ay ile on yıl kadar geriye gidebilen bellek yitimlerine yol açabiliyor.

Prof.Dr. İbrahim SARAÇOĞLU ile LAVANTA MUCİZESİ!


Prof.Dr.İbrahim saraçoğlu anlatıyor.

Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu, lavantanın hepatit B ve Hepatit

tedavisinde bir çare olduğunu öne sürerek, lavantadaki etkin maddelerin karaciğer kanserine yol açan Hepatit B ve C virüsünü baskı altına aldığını söylüyor. Prof. Saraçoğlu'na göre; lavanta Hepatit'i karaciğerden tamamen atamıyor, ancak yılda bir uygulanacak "lavanta kürü" ile hastalık baskı altında tutabiliyor.
Lavanta kürü uygulayanların karaciğer ölçümlerinde, kısa sürede belirgin bir iyileşme gözleniyor.

Lavanta, en az 14 tane sedatif (teskin edici, rahatlatıcı) özelliği olan etkin madde içeriyor.
Aroma terapide kullanılan birçok bitkiden biri olan lavantanın kullanım sebeplerinden biri budur.
VİRÜSLER BASTIRILIYOR
Lavantanın içerdiği etkin maddelerin kendine özgü bir sistematiği var. Tüm karaciğer metabolizmasını mucizevi bir şekilde düzenleyebiliyor. Karaciğer metabolizmasının sağlıksız çalışmasından dolayı yükselen enzim değerlerinin kısa zamanda kontrol altına alınmasında ve tekrar kısa zamanda normal değerlerine inmesinde, lavanta kürü bulunmaz bir nimet.

Özellikle Hepatit B ve Hepatit C virüslerinin aktive olabilmelerine karşı, karaciğer metabolizmasının sağlıklı çalışmasını ve güçlü kalmasını sağlayabiliyor.

Böylece virüsler bastırılarık faaliyete geçmeleri önlenmiş olabiliyor. Lavanta kürü, bu virüslerin karaciğer dokusunda kansere veya siroza dönüşme riskine karşı da mükemmel bir önleyici rolünün olabileceği gerçeğini de ortaya koyuyor.Karaciğer metabolizmasının düzenli çalışmasında, lavanta çiçeklerinde bulunan 1.8 cineole, Delta3-carene ve herniarin ağırlıklı olarak etkili olurken, yaprakların içerdiği beta-pinene de karaciğer enfeksiyonuna karşı adeta doğal bir antibiyotik olarak görev yapmaktadır.
Aynı zamanda lavantanın yapraklarında bulunan bornyl-acetate etkin maddesi de antiviral olarak görev yapmaktadır.Lavantanın gerek çiçeklerinde gerekse de yapraklarında moleküler yapıları ve etkin özellikleri bakımından birbirlerinden tamamen farklı maddeler bulunmaktadır.

Bu amaçla kullanılacak lavantanın, 1 yıldan fazla beklememiş olmasına özen gösterilmelidir.
Aktarlardan alınacak lavantanın sadece çiçeklerinin değil, eşit oranda yapraklarının da bulunmasına özen gösterilmelidir. Lavanta yağı, daha etkili olur düşüncesi ile kesinlikle kullanılmamalıdır.
Sağlıklı olması için herşeyde olduğu gibi lavanta'nında taze olanını almakta fayda var diyor.
Prf.Dr İbrahim saraçoğlu.

Mutfağımızdaki Sihirli Güçler

-Avokado:
İçerdiği yağ asitleri ve vitaminler sayesinde bu koyu yeşil meyve, çok değerli besinler listesinde yer almaktadır. Dıştan kullanımda, bol miktarda içerdiği A Vitamini, hücrelerin yenilenmesini destekler, üstderide kepeklenmeyi nasırlaşmayı önler. B Vitamini kompleksi, hücre metabolizmasını çok olumlu etkiler. Avokadonun etken maddeleri, deriyi kurumaktan korur ve özellikle, duyarlı, kuru, yıpranmış ve yaşlanmış derileri iyileştirir ve güçlendirir.

-Çiçek balı:
Dünyanın bilinen en eski tatlandırıcısı albüminler, vitaminler, mineraller, mikro besin maddeleri, enzimler ve organik asitler içerir. Bu besleyici maddeler deriyi güçlendirir ve yumuşatır. Antibakteriyel ve iltihap giderici, deriyi gerginleştiricidir, esnekliği arttırır ve kan dolaşımını uyarır.

-Buğday kepeği:
Mineraller ve B Vitaminleri içerir. Cilde düzgünlük kazandırır ve kurumaktan korur.

-Yeşil çay:
Japonların ulusal içkisi olan yeşil çay, yalnızca içten değil, dıştan da kullanıldığında çok faydalıdır. Duyarlı ciltleri yatıştırır, olgunlaşma aşamasındaki deriyi besler ve vaktinden önce yaşlanmaktan korur.

-Çökelek/Ekşimik:
İltihaplı deriye karşı eskiden beri kullanılan çökelek, gerektiğinde biraz ılık sütle karıştırılarak krem kıvamına getirilir. Yağlı cilt bakımında kullanılır, altderinin(perminal katmanın) kan dolaşımını hızlandırır, ayrıca hafif güneş yanıklarında rahatlatıcıdır. Çıbanları(örneğin koltuk altında çıkan köpekmemesini) kısa sürede işletir ve temizler.

-Elma sirkesi:
Bu çok yönlü ilaç, deriyi güçlendirir ve derinin asidik koruma örtüsünü güçlendirir. Çok zengin vitaminler ve mikro besin maddeleri içerir. Kuru ve çatlak cilt kadar, yağlı ve sivilceli cildin bakımında da başarılıdır. Saçlara yumuşaklık ve parlaklık kazandırır.

-Havuç:
İçerdiği karoten(Provitamin A) ve lesitin, deri sertliklerini normalleştirir, deriye sağlıklı bir görünüm ve renk kazandırır.

-Hıyar(Salatalık):
Deri için klasik bir nemlendirici olarak bilinen hıyar, yağdan arındırıcı etkiye de sahiptir ve bu nedenle yağlı ciltler için hazırlanan maskelere ve kompreslere de girer.

-Limon:
Doğal kozmetikte çok önemli yeri vardır. Mikrop kırıcı, sıkıştırıcı/büzüştürücü/gerdirici özelliği vardır ve deriyi yağdan arındırır.

-Süt:
Yağlı cilt bakımında ve nemlendirici olarak idealdir. Çok değerli maddeleri cilt tarafından hızla emilir. Üstderiye esneklik kazandırır, derinin asidik koruma örtüsünü güçlendirir, kan dolaşımını uyarır ve pürüzlü deriyi düzgünleştirir.

-Yoğurt:
İçerdiği bakteri kültürleri sayesinde, üstderi bakteri florasının yeniden yapılanabilmesine yardımcı olur. İçerdiği süt asidi ise cildin erken kırışmasını önler, ona yumuşaklık ve esneklik kazandırır.

-Yulaf:
B grubu öncelikli olmak üzere, vitaminler, mineraller ve değerli yağlar içerir. Öğütülmüş yulaf deriyi düzgünleştirir ve özellikle bu amaçla hazırlanan yüz maskelerinde başarıyla kullanılabilir.

-Yumurta sarısı:
Lesitin ve kolesterol açısından çok zengin olduğu için, cilt maskeleri ve kompresler hazırlanırken emulgatör olarak (örneğin yağ ile suyun bir süre için birbirine karışmasını sağlamakta) kullanılır. Cildi rahatlatır ve düzgünleştirir.

-Zencefil:
Cildi çok olumlu etkileyen doymamış yağ asitleri bakımından çok zengindir. Deriyi yağdan arındırır, iltihapları yatıştırır, çatlakların ve küçük yaraların iyileşmesini hızlandırır.

Not: Maskeleri cildinize uygulamadan önce mutlaka el bileğinizin iç kısmına sürerek alerjik reaksiyona karşı deneyin.
saglikguzellikrehberi.com

Ergenlik Sivilcelerinden Kurtulmak İçin

Bir avuç papatyayı pırasanın sıkılmış suyuna atıp kaynatın. Daha sonra sıkarak çıkardığınız papatya posasının içine bir tutam şahtere otu ilave edin ve krem kıvamına gelinceye kadar badem yağı ekleyerek yoğurun. Hazırladığınız kremi cildinizi temizledikten sonra sivilceli bölgeye sürün.
Birkaç tane narın kabuklarını biraz sirkenin içine atıp kaynatın. Elde ettiğiniz karışıma gül suyu ilave edip, bu sıvıya batırdığınız temiz bir pamukla temizlenmiş ciltteki sivilceli bölgeye kompres yapın.
Bir avuç gül yaprağı, bir avuç şahtere otu ve bir avuç papatyayı sirkeli suda kaynatın. Daha sonra süzün ve elde ettiğiniz posaya dövülmüş nar kabuğu ve krem kıvamına gelecek kadar badem yağı katarak iyice yoğurup sivilceli bölgeye sürün.
Bir avuç şahtere otunu kaynar suda yarım saat bekletin. Daha sonra temiz bir tülbentten geçirerek süzün. Elde ettiğiniz sıvıya 10-15 damla badem yağı ilave ederek iyice karıştırın. Hazırladığınız karışıma batırdığınız temiz bir pamukla sivilceli bölgeye kompres yapın.


www.saglikguzellikrehberi.com
Not: Maskeleri cildinize uygulamadan önce mutlaka el bileğinizin iç kısmına sürerek alerjik reaksiyona karşı deneyin.

Çay ve kahve meme kanseri riskini artırmıyor

Meme kanserini tetikleyen unsurlar üzerinde yapılan bir araştırmada, çay ve kahvenin kanser riskini artırdığına ilişkin savın çürütüldüğü iddia edildi.

ABD'nin Boston kentindeki Harvard Halk Sağlığı Okulu doktorlarından Davaasambuu Ganmaa, kadınlar üzerinde 22 yıl süren araştırmada, kafeinli veya kafeinsiz kahve ve çay tüketimiyle meme kanseri arasında bağlantı olmadığı sonucuna ulaştıklarını söyledi.

Ganmaa, aşırıya kaçılmadığı taktirde çay ve kahve tüketiminin herhangi bir zararı olmayacağını kaydetti.

Araştırmaya yaşları 30 ile 55 arasında değişen 85 bin 987 kadının dahil edildiği belirtildi.

28 Mayıs 2008 Çarşamba

Yenidoğan Sarılığı


Yenidoğan sarılığı, bebeklerde yaşamın ilk haftasnda sık görülen bir sorundur. Sağlıklı bebeklerdeki normal sarılığa ' Fizyolojik Sarılık ' denir. Sarılığa, bilirubin adlı bir maddenin kan düzeyinin artışı yol açar. Kırmızı kan hücrelerimizin parçalanmasıyla oluşan bilirubin, yenidoğan bebeklerin bazılarında vücuttan atılamaz ( Karaciğer henüz yeterince olgunlaşmamıştır, veya bilirubin biraz fazla miktarda ortaya çıkmıştır)
Sonuçta, bebeğin cildi ve göz aklarındaki sarı renk anne babanın dikkatini çeker. Sarılık, genellikle 2-3. günlerde yüzden başlar, giderek vücudun aşağı kısımlarına yayılır. Sarılığın ilk günde başlaması normal değildir, altta başka bir hastalık olabileceğine işaret eder. Yenidoğan sarılığı, bulaşıcı bir hastalık değildir.
Doktora başvurduğunuzda, bir kan testi isteyerek bilirubin düzeyine bakacaktır. Sonuca göre, ya bebeği izleme alacak,ya belli bir dalga boyunda UV ışını alması için hastaneye yatıracak ( bu işleme fototerapi diyoruz ), ya da nadiren eğer değer çok yüksekse kan değişimi gerekecektir. Genellikle sarılık 7-10 günde kaybolur. Zor doğumlarda veya prematüre bebeklerde sarılık daha şiddteli olup daha uzun sürebilir. Bebeği sık sık emzirirseniz, barsakları daha sık çalışacak, bilirubin düzeyi daha kolay düşecektir.
Toksik düzeylerde bilirubin, bebeğin beynine zarar verebilir, işitme kaybına yol açabilir. Bu nedenle, zaman geçirmeden doktora başvurup uygun tedavinin başlanması önemlidir.

18 Mayıs 2008 Pazar

Yenilenen en yaşlı hücremiz 15 yaşında


Vücudun doğumdan ölene kadar sürekli yenilendiği, vücuttaki en yaşlı hücrenin 15 yaşında olduğu bildirildi.

İsveçli bilim adamları, arkeoloji ve paleontolojide kullanılan karbon 14 yönteminden yola çıkarak bazı dokuların "hayat sürelerini" araştırdı.

Bazı hücrelerin DNA'sında bulunan karbon 14 düzeyini ölçen ve insan vücudundaki hücrelerin çoğunun 10 yaşından küçük olduğunu gören araştırmacılar, hücrelerin en yaşlısının 15 yaşındaki, en yavaş kendini yenileyen, bağırsak çeperindeki ve kaburga kemiğinin üzerindeki kas hücreleri olduğunu belirtti.

Araştırma, bölünerek çoğalamayan ve kendini yenileyemeyen tek hücre olan nöronlarının (sinir hücresi) kişiyle aynı yaşta olduğu iddiasını da doğruladı.

Ancak hücreler yenilense de bunun yaşlanma sürecini engellememesinin nedeni halen sır. Bazı bilim adamları, hücrelerin belli sayıda bölünebilmeye programladığı görüşünü savunuyor.

İsveçli başka bir ekibin yakın zamanda yaptığı araştırma, obezitenin ve rejimden sonra aynı kilonun korunmasında zorlanmanın nedeninin hücre yenilenmesinden kaynaklanabileceğini göstermişti.

16 Mayıs 2008 Cuma

Tıbbi Bitkiler ve Fitoterapi







Mabedağacı , Bakiresaçı Ağacı
Kullanılan Kısmı: Yapraklarının kuru extresi
Kullanım Alanları:
Kan akımının düzelmesi, kanın akışkanlık özelliklerinin iyileşmesi , antioksidan , hücrelerin oksijenlenmesini sağlayıcı , Hücre ve organ harabiyetini önleyici , gözü koruyucu ve katarakt oluşumu engelleyicidir.Organik beyin sendromuna bağlı olarak gelişen serebral performans bozukluklarının semptomatik tedavisinde ; (Hafıza zayıflığı , konsantrasyon bozukluğu , depresyon ,anxiyete (huzursuzluk) , baş dönmesi , kulak çınlaması , başağrısı) , allerjik enflamasyonlar , periferik arteriyel tıkanmalarda kullanılır.

Eczanelerde tablet ve damla şeklinde hazır preparatları mevcuttur.
Gebelerde kullanılması önerilmez.

Sarı Kantaron Binbirdelik Otu (Hypericum Perforatum, St.John's Wort,Kanotu, Kılıçotu,Yaraotu,Mayasılotu)
Kullanılan Kısmı:
Avrupa'da uzun süredir ruhsal bozuklukların tedavisinde kullanılan bir bitkidir.Son yıllarda Anerika'da da oldukça populer olmustur. Avrupa'da tarla, yol ve orman kenarlarında kendiliğinden yetişen bitki Kuzey Amerika'ya da uyum sağlamış ve doğal olarak kırlarda yetişmeye başlamıştır.Haçlılar Sarı çiçekleri toplayarak zeytinyağında bekletirlerdi.Yağ kırmızı renk alınca kesik ve çizikler için tedavi edici olarak kullanılırdı.
Bitki eski Yunan ve Roma medeniyetleri zamanında kötü büyülere karşı koruyucu olarak ünlenmişti.Kullanılan kısmı çiçeklenme döneminde toplanan çiçek ve tomurcukların toplanarak hemen kurutulması ile elde edilir.

Özellikleri:
Son zamanlarda Amerika ve Avrupa'nın en çok satan Herb'idir. Hypericin ve pseudohypericin gibi bileşikler bitkinin %0.05-0.3 ünü oluşturan karakteristik bileşenleridir.

Kullanım Alanları:
-Depresyon:Yayılma yeri olan Almanyada bitkisel tedaviyi seven doktorlar tarafından ılımlı depresyonlarda birtakım tanınmış antidepressanlardan daha fazla önerilmektedir.

Bu konudaki birçok otorite bu bitkiyi özellikle menapozun oluşturduğu ruhsal çöküntüyü engellemek için uygun bir bitki olarak görür.

Avrupada antidepressan özelliğini kanıtlamak için bir çok çalışma yapılmıştır.Amerika 'da da halen çalışmalar sürdürülmektedir.

Ancak antidepressan etkisini ve güvenilirliğini kanıtlayan bir sonucun ortaya çıktığı söylenemez.
-Bitkinin geceleyin beyinden melatonin salınımını arttırarak uykuyu güçlendirdiği bildirilmiştir
-Bir çalışma bitkinin zihinsel konsantrasyonu arttırdığı, kavrama yeteneğini geliştirdiğini rapor etmiştir. Ancak bu etki kuramsaldır.
-Antiviral ve antibakteriel etkileri vardır.
-Antienflamatuar etkisi vardır.
-Derinin melanin kaybı ile birlikte giden ve kısmi renk bozuklukları ile karakterize vitiligonun tedavisinde yardımcıdır.
-Birçok antienflamatuar ilaçtan farklı olarak ülser ile mücadele de de etkili olduğu rapor edilmiştir.
-Halk arasında(Avrupa'da) ishal tedavisinde, romatizmal ağrıların tedavisinde, yatağa işemelerde gut hastalığının tedavisinde kullanılmıştır.
-Bitki hakkındaki araştırmalar hala sürmektedir.

Kullanım Şekli:
Çay şeklinde ve hazır tablet veya kapsül halinde preperatları mevcuttur.

Yan Etkiler ve Etkileşimleri:
Hamilelerde kullanılması yeterli klinik çalışma olmadığı için önerilmez.
Açık tenli kişilerde bitki kullanımı sırasında ışığa karşı hassasiyet oluştuğu için ışıklı ortamlardan sakınmaları önerilir.

Yan Etkiler:
Veterinerlikle ilgili kaynaklar bitkiyi ışığa karşı duyarlılık oluşturduğu için zehirli otlar sınıfına koyarlar.
35 yaşındaki bir kadında 4 haftalık bir tedavi sonrasında güneş ışığına maruz kalan cilt kısımlarında yakıcı bir ağrı gelişmiş ve tedaviyi kestikten 2 ay sonra bu etki ortadan kalkmıştır.
Bazı hastalarda sindirim bozukluklarına neden olmuştur.
Bazı kişilerde allerjik reaksiyonlara sebep olabilmektedir.
Bu gibi hallerde kullanımı kesmek gerekir.

Yeşil Çay , Green Tea
Kullanılan Kısmı:Yaprakları

Kullanım Alanları:
Bütün çaylar (yeşil ve siyah çaylar) bu bitkiden elde edilir.4000 yıldır Çin'de tıbbi amaçlarla kullanılmaktadır. Başağrısı, vücut ağrıları, hazımsızlık, depresyon, immun sistem destekleyicisi, toksinleri uzaklaştırıcı, enerji verici ve yaşam uzatıcı olarak kullanılmaktadır.

Modern tıpda şu özellikleri gözlemlenmiştir:
-En önemli özelliği kanser riskini azaltmasıdır.İçerdiği polifenollerin kanser riskini azalttığı ileri sürülmektedir.
-İmmun sistem hücrelerini uyarır.
-Total kolesterol seviyesini azaltır; HDL ve LDL dengesini düzenler.
-Kan basıncını azaltıcı özelliği ile hipertansiyonda etkilidir.
-Pıhtılaşmayı engelleyici özelliği vardır.
-Antibakteriyel özelliktedir; bakterilerce oluşturulan diş plaklarının oluşumunu engeller.
-Yüksek oranda C vitamini içerir.

Melissa Officinalis:Oğul Otu , Kovan Otu , Limon Nanesi
Kullanılan Kısmı: Çiçekleri , yaprakları ve yağı

Kullanım alanları:
Antispazmotik (spazm çözücü) , sakinleştirici , gaz giderici , sinirsel kaynaklı mide ve barsak rahatsızlıkları , uyku bozuklukları, sinirsel rahatsızlıklar , işlevsel kalp rahatsızlıkları , organizmanın dengelenmesi ve savunma gücünün arttırılması.

Histeri , melankoli ve uykusuzluğu azaltıcıdır. Astımın bazı tiplerinde , kronik bronşial inflamasyonlarda , kolikler , hazımsızlık , gaz şikayetleri ve kramplarda ferahlatıcı etkisi vardır.Baş ağrısı , baş dönmesi , sersemlik , diş ağrısı gibi şikayetleri azaltır.

Ezilerek yapılan lapası yaraların , böcek ısırıklarının iyileştirilmesinde etkilidir. Meme bezleri tıkanıklıklarında yapraklarıyla kompres önerilir.

Tıbbi Papatya, Mayıs Papatyası
Kullanılan Kısmı: Çiçekleri

Kullanım Alanları:
Aftlar (ağızdaki küçük ülserler), gingivitis, hazımsızlık, mide ekşimelei, kolikler (gaz sancıları), mide ve barsak ülserleri, irritabl kolon sendromu, ülseratif kolit gibi hastalıklarda, ishallerde, konjonktivit, blepharid gibi göz hastalıklarında, ruhsal çöküntü ve uykusuzlukta, egzema ve cilt irritasyonlarında kullanılır.

Antienflamatuar (iltihabı önleyici), antispazmotik(spazmı önleyici) ve mide barsak sistemindeki düz kasları gevşetici özellikleri vardır.

Çay şeklinde içilerek, yağıyla masaj yapılarak, buğu şeklinde , suyuyla saçlara friksiyon yapılarak, banyo suyuna katılarak kullanılabilir.

Dahili kullanımında bronşiyal spazmlar, haricen kullanımında allerjik deri reaksiyonları görülebildiği bildirilmiştir.

Yurdumuzda hazır çay şeklinde preperatları mevcuttur.Yurt dışında tablet, kapsül ve tentür şeklinde preparatları vardır.

12 Mayıs 2008 Pazartesi

Yaz İksiri Meyveler

Hep bir ağızdan “çok sıcak” diyerek havayı iyice alevlendirdiğimiz yaz günlerinin en iyi serinleticisi, eşsiz atıştırması ve hatta çoğu zaman da ana yemeği hiç kuşkusuz yaz meyveleri.

İyi bir vitamin ve mineral kaynağı olan yaz meyvelerinin yararları saymakla bitmiyor. Uzmanlar yaz mevsiminde de günde beş porsiyon sebze ve meyve yemeği öneriyor. İşte yaz meyvelerinin maharetleri.

KAVUN
B vitamini, brom ve iyot içeren kavun, sinirleri yatıştırıyor ve kanı temizliyor. Kolay bir uyku sağlamanın yanı sıra; damar tıkanıklığı ve kansızlık için de öneriliyor. Açık renkli ve düz kabuklu “bal kavunu” iyi bir C, A vitamini, potasyum ve çinko kaynağı olarak en değerliler arasında yer alıyor.

Cildi kuru olanlar için
1 ölçü süt,
1 ölçü kavun suyu ve
1 ölçü su ile hazırlanan karışım, iyi sonuç veriyor.
Meyve salataları, pasta ve tartoletlerde bol bol kullanarak, hem lezzetinden hem de besin değerinden yararlanabilirsiniz. Kavun, kalp ve böbrek hastalarının diyetlerinde sıkça kullanılan bir meyve. Endişe ve uykusuzluğa iyi geliyor. Ufak bir hatırlatma; kavunu kestikten hemen sonra tüketilmesi gerekiyor.

KİRAZ
Kanı sulandırıyor ve temizliyor. Kiraz tüketimi, gut hastalığına yakalanma riskini düşürüyor. Böbrek ve mesane yollarını kumlardan temizliyor. Karaciğer şişliğine iyi gelirken, safra akışını normale döndürüyor. Romatizma, damar sertliği ve mafsal kireçlenmesine karşı oldukça faydalı. İdrar söktürücü özelliğiyle böbreklerin dostu ve vücudu zehirli maddelerden temizliyor. Vücuttaki fazla suyun atılmasıyla, dolaylı olarak zayıflamaya yardımcı oluyor.
İçerdiği madensel madde ve vitaminler nedeniyle hastalıklara karşı dayanıklılığı artırıyor. Yapısındaki bol fosforuyla sinirleri kuvvetlendirerek sakinlik sağlıyor. A vitamini kaynağı karoten içeren kiraz, aynı zamanda da gözlerin dostu.

ERİK
Bünyesinde B1, B2, B3, B6, A, C ve E vitaminleri, protein, karbonhidrat, selüloz ve mineral olarak da kalsiyum, sodyum, demir, potasyum ve magnezyum bulunuyor. Regl düzenleyici, idrar söktürücü ve terletici etkiler oluşturuyor.
B vitamini ihtiva eden erik, bu özelliği sayesinde sinir sistemini takviye ediyor. Sindirim sistemi üzerinde de olumlu etkisi var. İyi bir antioksidan ve C vitamini kaynağı olarak, kalbin de dostu.

ÇİLEK
Yaşlanmaya bağlı macular (gözde görmeyi netleştiren bölge) dejenerasyona karşı koruyucu olduğu saptanmıştır. Cilt sorunları olanlar için iyi bir meyve. Böbrek, idrar yolları ve bağırsak sorunları için de birebir. Ayrıca diş etlerini güçlendiriyor, dişlerdeki tartarı önlüyor, ağız kokularını ve boğaz ağrılarını gideriyor. Yüksek oranda C vitamini bulunduğu gibi, yüksek tansiyon ve kolesterolü düşüren maddeler de içeriyor.

KAYISI
Mükemmel bir A vitamini, iyi bir C vitamini, lif, triptofan (serotonin öncüsü bir amino asit) ve potasyum kaynağı. Beta-karoten ve likopen içeriği ve lifli yapısı sayesinde iyi bir kalp dostu olmasının yanı sıra, kansere karşı da koruyor.
Lifli yapısı sayesinde kabızlığa ve bağırsak tembelliğine iyi geliyor. Cildi, mikrop ve mantarlardan koruyor, güzelleştiriyor. Gözlere parlaklık veriyor. Kalp kaslarını kuvvetlendirirken, safra bezlerini de temizliyor ve böbrekleri çalıştırıyor. Sinirleri güçlendirirken, uykusuzluğa da iyi geliyor. Kemiklerin çok daha düzgün ve sağlam olmasında önemli rol oynuyor. Üreme sistemi üzerinde önemli rolü bulunup, cinsel gücü artırıyor.

KARPUZ
Kalp fonksiyonlarının ve kan basıncının düzenlenmesine yardımcı oluyor. Lif kaynağı olduğundan bağırsak hareketlerini düzenliyor. Üre ve ürat tuzlarını temizliyor ve idrar söktürüyor. Barındırdığı “likopen” maddesi, kalbi enfarktüs olasılığına karşı koruyor.
Bol miktardaki potasyum, böbreklerin daha iyi çalışmasını ve böylece böbrekler tarafından vücuttan sodyumun atılmasını hızlandırıyor.

ÜZÜM
Kansızlığın tedavisinde etkili. Yüksek tansiyonu kontrol altında tutmaya yardımcı oluyor. Böbrek ve bağırsak sisteminin çalışmasını düzenliyor. İyi bir enerji kaynağı.
Güneş ışınları, stres ve sigara nedeniyle bozulan cildi güçlendiriyor. Beyin hücrelerini zinde tutuyor. Kalp ve damar sistemindeki dokulara esneklik sağlıyor. Yaşlanma etkilerini azaltıyor.

11 Mayıs 2008 Pazar

Loğusalık Döneminde Tehlike Belirtileri


Loğusalık dönemi bir yandan bebeğinizin ihtiyaçlarını karşıladığınız, öte yandan gebeliğe bağlı oluşan etkilerin silinmeye başladığı bu dönemde çeşitli yakınmalarla başa çıkmaya çalıştığınız bir dönemdir. Her ne kadar tümüyle seyreden bir gebelik ve doğumun loğusalığı da sıklıkla sorunsuz seyretse de aşağıdaki yakınma ya da belirtilerden birini gözlemlediğinizde doktora başvurmalı ve gerekli tetkik ve tedavinin yapılmasını sağlamalısınız.
Aşağıda yaralan belirtiler sizde mutlaka normal dışı bir durum varlığını göstermezler, ancak mutlaka doktor incelemesi gerektirirler.

Ateş
Vücut ısısı yükselmesi en az iki adet ölçümde vücut ısısının 38 derece ve üzerinde olmasıdır ve her zaman aydınlatılması gereken bir durumdur. Loğusalıkta en sık ateş nedeni memelerin aşırı dolgun olmasıdır (süt ateşi, loğusalık ateşi). Bunun dışında endomiyometrit (uterus ve uterus iç zarı enfeksiyonu) ve idrar yolu enfeksiyonu loğusalıkta sıklıkla ateş yapan iki enfeksiyon türüdür. Epizyotomi yarasının enfeksiyonu, sezaryen cilt ve cilt altı yarası enfeksiyonu da ender olarak ateşe neden olabilirler. Ayrıca ateş, loğusalıkta tesadüfen geçirmekte olduğunuz diğer bir enfeksiyonun (grip, üst solunum yolu enfeksiyonu gibi) belirtisi olabilir.

Karın ağrısı
Loğusalıkta karın ağrısının en sık görülen nedeni uterusun "toparlanma" yani gebelik öncesi döneme geri dönme sürecinde kasılması ve bunun anne tarafından "ağrı" olarak algılanmasıdır. Bunun dışında endomiyometrit (uterus ve uterus iç zarı enfeksiyonu) ve idrar yolu enfeksiyonu da karın ağrısı şeklinde belirti verebilir.

Aşırı kanama, pıhtı düşürme
Loğusalığın ilk günlerinde kanama normal kabul edilir. Ancak günlük kanama miktarının normal adet kanamasından iki kat ya da daha fazla olması mutlaka doktor değerlendirmesi gerektirir. Muhtemel neden plasentanın bir parçasının uterus içinde kalması olabileceği gibi endomiyometrit (uterus ve uterus iç zarı enfeksiyonu) de söz konusu olabilir.

Kötü kokulu ve/veya miktarca fazla akıntı
Loğusalık döneminde akıntı normal kabul edilir ve akıntının nitelikleri loğusalığın dönemine göre değişkenlik gösterir. Loğusalık akıntısı ya da "loşi" adı verilen bu akıntı doğumdan sonraki 4-6 hafta boyunca devam eden özel bir akıntı türüdür. Amacı uterusun içindeki "gebeliğe bağlı kalıntıların" atılmasıdır. İlk günlerde kanama şeklinde olan bu akıntı kısa zamanda pembeleşir, daha sonra rengi sararır ve nihayet beyazlaşarak loğusalık bittiğinde tümüyle biter. Gebelik öncesi dönemde fizyolojik (herhangi bir soruna bağlanmayan) akıntısı olan kadınlarda loğusalık bittiğinde bu fizyolojik akıntı genellikle geri döner.
Loğusalık akıntısı özellikle sabah kalktığınızda daha fazla olabilir. Bunun nedeni gece boyunca yatmaya bağlı olarak vajinada biriken akıntının ilk ayağa kalktığınızda nispeten daha hızlı boşalmasıdır.

Yukarıdakilerden farklı özellikler taşıyan her akıntı doktor tarafından değerlendirilmelidir. Kötü kokulu bir akıntı enfeksiyon belirtisidir. Özellikle beraberinde karın ağrısı ve ateş gibi belirtiler de söz konusu olduğunda sıklıkla endomiyometrit (uterus ve uterus iç zarı enfeksiyonu) söz konusudur. Tek başına kötü kokulu akıntı basit bir bakteriyel vajinit belirtisi olabileceği gibi epizyotomiyle normal doğum yapmış olan annelerde epizyotomi tamir edilirken kanamanın görüş sahasını kapatmasını engellemek amacıyla vajinaya yerleştirilmiş ve tamir sonrası çıkarılması unutulmuş bir tampon da söz konusu olabilir. Köpüklü bir akıntı trikomonas enfeksiyonuna işaret ederken, peynir kesiği gibi bir akıntı ve beraberinde vajina ve/veya vulvada kaşıntı sıklıkla bir mantar enfeksiyonuna işaret eder.

Bacaklardan birinde ya da ikisinde ağrı, kızarıklık, şişme
Gebelik dönemi özellikle toplardamarlarda pıhtı oluşumuna zemin hazırlar ve bu risk loğusalığın ilk günlerinde devam eder. Derin ven trombozu (DVT) (dokunun derinlerinde yar alan bir toplar damar içinde pıhtı oluşumu) adı verilen durum kendini tıkanıklık oluşan bölgenin gerisinde kızarıklık, ağrı, şişme ve bölgesel ısı artışı şeklinde belli eder. Bu belirtilerin tümü birden oluşabileceği gibi özellikle hastalığın başında yalnızca biri söz konusu olabilir.

DVT tedavi edilmediğinde toplardamar içinde oluşan trombüs (pıhtı) yerinden kalkarak akciğer atardamarlarından birinin tıkanmasına neden olabilir. Pulmoner emboli ("akciğer damarı tıkanıklığı") adı verilen bu durum anne ölümlerinin başta gelen nedenlerinden biridir. Bu nedenle yukarıdaki belirtilerin varlığında en kısa zamanda doktora başvurulmalı ve tedaviye hemen başlanmalıdır. Memelerde aşırı ağrı, ısı artışı, bölgesel kızarıklık

Memelerde emzirme döneminde çeşitli sorunlar ortaya çıkabilir.
Bu sorunlar basit bir angorjman ("dolgunluk") şeklinde olabileceği gibi bakterilerin meme(ler)de enfeksiyon yapması (mastit) söz konusu olabilir. Her iki durumda da memelerden birinde ya da ikisinde ısı artışı, dolgunluk, ağrı ve vücut ısısında artış söz konusudur. Bunlara ek olarak memelerden birinin diğerine göre çok daha ağrılı olması, o meme üzerinde "baş vermiş" bir absenin ele gelmesi meme absesi düşündürür.

Meme absesi sıklıkla erken aşamalarında tedavi edilmemiş basit bir mastit sonucunda gelişir. Memelerin aşırı dolgunlaşması durumunda sıklıkla birkaç tedbirle tedavi sağlanırken (yukarıdaki linke tıklayın), mastit durumunda sıklıkla antibiyotik tedavisi gerekir. Abse ise cerrahi bir işlemle boşaltılması gereken bir durumudur. Meme enfeksiyonu belirtilerinin erken tanınması ve tedavisi abse gelişiminin önlenmesi açısından önemlidir.

Bariz ruhsal değişiklikler
Loğusalık depresyonu anne tarafından her zaman fark edilmeyebilir ve bu durumlarda ailenin diğer bireyleri ve sıklıkla kadının eşi doktora başvurulması gereken durumları tanımalıdır.

Perine bölgesinde ağrı
Normal doğum yapmış ve özellikle de doğum esnasında epizyotomi uygulanmış annelerin bu belirtiye çok duyarlı olmaları gerekir. Epizyotomi tamir edildikten sonraki ilk saatlerde bölgede ortaya çıkan ağrı bir epizyotomi hematomuna işaret edebilir (hematom: bölgede kan toplanması). Yine ilk günlerde ortaya çıkan ağrı epizyotomi dehisansı (dehisans: dikişlerin açılması) ve/veya epizyotomi yeri enfeksiyonuna işaret edebilir.

Epizyotomi ya da sezaryen dikişlerinde ağrı, akıntı, bölgede kızarıklık
Bu belirtiler bölgesel bir enfeksiyona işaret edeler ve doktor tarafından değerlendirilmelidirler.

Makattan kanama
Gebelik dönemi hemoroid (basur) oluşumu için zemin hazırlar ve risk loğusalıkta da devam eder. Özellikle dışkının kanla boyalı olduğunun görülmesi beraberinde ağrı olsa da olmasa da mutlaka doktor değerlendirmesi gerektiren bir durumdur.

Değerlendirme gerektiren diğer belirtiler
İdrar yaparken yanma (idrar yolu enfeksiyonuna işaret eder), idrar boşaltamama hissi (epizyotomi ağrısı idrarın tümüyle boşaltılmasını engellediğinde bu his ortaya çıkabilir), halsizlik-uykuya eğilim-üşüme gibi kansızlık belirtileri, gaz ya da dışkı kaçırma (doğumda perinenin ileri derecede yırtılması neticesinde gaz ve dışkı tutucu mekanizmanın hasar görmesi) gibi belirtiler doktor değerlendirmesi gerektiren diğer durumlardır.