9 Kasım 2008 Pazar

Gözünüzü Kaşımadan Önce Tekrar Düşünün!


Memorial Göz Merkezi’nden Op. Dr. Mustafa Temel, “Göz kaşıntısı ve gözleri sürekli ovuşturmanın zararlı etkileri” hakkında bilgi verdi. Gün içerisinde gözleri kaşımak pek çoğumuz için masum bir hareket olsa da, gözleri sık sık kaşımak ve ovuşturmak pek çok hastalığa davetiye çıkarabilmektedir. Bu hareket bazen doğrudan, yani mekanik etkiyle; bazen de dolaylı olarak hastalık etmenlerinin ortama ulaşmasını sağlayarak, çeşitli hastalıklara neden olabilmektedir.

Görme bozukluğuna yol açıyor
Gözleri sürekli kaşımak diğer birçok faktörle birlikte; yüksek ve düzensiz astigmatizma gelişmesine, uzağı görmekte zorluğa yol açan “keratokonüs hastalığı”nın oluşmasına neden olmaktadır. Bu hastalık, genellikle ergenlik çağında başlamakta, erişkin yaşlara kadar ilerlemesini sürdürebilmektedir. Bazen ileri derecede görme bozukluğuna yol açabilmekte, sonuçta bazen keratoplasti (halk arasındaki adıyla göz nakli) ameliyatı dahi gerekebilmektedir. Bu nedenle kaşıntıya neden olan, özellikle alerji gibi hastalıklar olduğunda, derhal tedavi yoluna gidilmelidir.

Göz dokularına zarar veriyor

Gözleri kaşıma, mekanik olarak ayrıca göz dokularında zedelenmeye yol açabilir. Kaşınma hissine yol açan şey örneğin; kirpik ya da bir yabancı cisim olduğunda bunlar göz dokularına ilave zararlar da verebilir.

29 Ekim 2008 Çarşamba

Az Su İçenlere Öneriler.


Memorial Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. İpek Ağaca, suyun yaşamsal önemine dikkat çekerek su içemeyenler için su tüketimini artırmanın yollarını sıraladı.
İşte size 10 pratik öneri:
1- Her sabah işyerinize geldiğinizde su için, bu davranışı alışkanlık haline getirin.

2- Masanızın üzerinde her zaman temiz ve tercihen cam bir şişede su bulundurun.

3- Çay ve kahve çok tüketiyor, içmeden uzun süre duramıyorsanız ve yeteri kadar su da tüketmiyorsanız buna da artık bir dur demenin zamanı gelmiş demektir. Çay ve kahve diüretik içeceklerdir. Yani vücuttan su atımına sebep olurlar. Vücudun su kaybetmesini önlemek için de kaybedilen su miktarını yerine koymak gerekir. Çay/ kahve kupanıza su koyup tüketin. Bunu sırayla yapabilirsiniz. Bir defasında çay, diğerinde su koymak gibi. Böylece çay/kahve tüketiminiz otomatikman yarıya inecek ve su tüketiminiz de artacaktır.

4- Su içmeniz gerektiğini hatırlatan minik post-it kâğıtlar size yardımcı olacaktır. ’Su içmeyi unutma’ şeklinde notlar aldığınız post-it kağıtları monitörünüzün üzerine, arabanızın camına yapıştırabilir, cüzdanınızın içine, vb. yerlere koyabilirsiniz.

5- Her akşam işyerinizden ayrılırken su içmeyi alışkanlık haline getirin.

6- Her sabah kalktığınızda ilk işiniz su içmek olsun.

7- Her gece yatmadan önce mutlaka bir bardak su için.

8- Çantanızda minik bir şişe su bulunması, acil bir durumda (toplu taşıma aracı ile trafikte uzun süre kalma gibi durumda, vs.) oldukça faydalı olacaktır.

9- Arabanızda her ihtimale karşı en az 1 şişe içme suyu bulundurun.
10- İş yerinde sigara molası yerine su molası verin.

Gün içerisinde ne kadar su tüketmeli?
Ortalama 1, 5–2, 5 lt arasındaki su tüketimi normaldir. Genellikle su ihtiyacımız gün içerisinde besinlerden sağladığımız enerjiye göre değişkenlik göstermektedir. Aldığımız kalori miktarı kadar su tüketmeliyiz. (1500 kal. enerji içeren bir diyet alıyorsanız; su gereksiniminiz de ortalama 1, 5 lt. olmalıdır) ama tabi bu miktar yaz aylarında artış göstermektedir. Terlemenin artması ile sıvı kayıpları söz konusu olmakta olup; ½-1 lt. daha fazla su tüketilmelidir.

19 Ekim 2008 Pazar

Sivilceye marul, kırışığa gelincik

Güzel ve bakımlı bir cilde sahip olmanın sırrı kozmetik ürünlerde değil doğada saklı. Cilt güzelliğinin formülünün doğadaki bitkisel ürünlerde olduğunun altını önemle çizen Herbalist Tarkan Güveloğlu evinizde kolayca kendinizin uygulayabileceği güzellik formülleri verdi. Bu förmüller özellikle güneş, doğum ve sivilce lekelerinden şikayet edenlerin işine yarayacak:

Sivilceye marul, kırışığa gelincik

Maydanoz ve marulu ezip suyunu yüzünüze sürdüğünüzde sivilceleri giderir.

· At kestanesi yağı derin kırışıklıkları azaltır.

· Gelincik çiçeği suyu gözaltındaki çizgilere iyi gelir.

· Yoğurt ve domates yağlı ciltlerin dengesini sağlar.

· Zeytinyağı ve limon karışımı zayıf tırnakları besler.

· Mayıs papatyası saçlara canlılık kazandırır.

· Susam, limon, portakal ve biberiye yağlarını eşit miktarda karıştırın ve selülitli bölgeye masaj yapın.

Grip aşısı olmanın tam zamanı


Gripten korunmak için düzenli yaşamak, uyku ve dengeli beslenmeyi ihmal etmemek, alkol ve sigara alışkanlığını sınırlamak...

Risk altındaysanız acele edin!

Karadeniz Teknik Üniversitesi KTÜ Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.
Dr. Tevfik Özlü, risk altındaki kişilerin fazla gecikmeden grip aşısı yaptırması gerektiğini, grip aşısı için en uygun zamanın, eylül-ekim ayları olduğunu söyledi.

Özlü, yaptığı açıklamada, gribin ağır seyreden ve ölüme neden olabilen bir hastalık olduğunu belirtti.

Salgın olmadan önlemi almak gerek

Gribin asıl olarak solunum yollarında yerleşen ınfluenza A, B ve C virüslerinin neden olduğu, yüksek ateş ve yaygın kas ağrıları ve kırgınlık ile seyreden, toplumda aynı anda bir çok kişiyi hastalandırıp çok sayıda ölümlere yol açan, kolay yayılabildiğinden salgınlar yapan bulaşıcı bir hastalık olduğuna dikkati çeken Özlü, şöyle devam etti:

Grip, asıl olarak, virüsü taşıyan hasta kişilerin solunum yolu salgılarıyla ve bunlarla bulaşmış eşyalar vasıtasıyla yayılır. Çok kolay bulaşmakta ve hızla yayılmaktadır. Özellikle okullar, yurtlar, kışlalar, kahvehaneler, huzur evleri gibi kalabalık ve topluca yaşanan ortamlar hastalığın yayılmasında önemli rol oynar. Gripten korunmak için düzenli yaşamak, uyku ve dengeli beslenmeyi ihmal etmemek, alkol ve sigara alışkanlığını sınırlamak ve eğer varsa zemindeki kronik şeker, kalp, akciğer hastalıklarının bakım ve tedavisini usulüne göre yaptırmak gerekir.

24 Eylül 2008 Çarşamba

Diz estetiğiyle kalem gibi bacaklar


Bacak ve diz estetiği Amerika'da çok moda. Tam olarak bu bölgede estetiğe neden ihtiyaç duyuluyor?

Diz bölgesi, uyluk ve bacağın geçiş noktasındadır. Bu stratejik konumu nedeniyle ayrı bir önem kazanır. Etek ya da kısa bir elbise giyildiği zaman merkezdeki konumu ve ayrıntıları ile bacak estetiğinde ön plana çıkar. Diz çevresi estetik konturunu alttaki anatomi belirler. Uyluk ve bacak kemiklerinde kasların yapıştığı çıkıntılı bölgeler vardır. Bu nedenle diz çevremizde dış bükey kavislerin olması normaldir. Ancak bölgedeki doku kalınlığı 2-3 cm'yi geçiyorsa diz estetiği bozulur. Dizin iç yanındaki fazlalıklar, bacak iç yüzü boyunca zarif bir şekilde akması gereken silueti kırarak bacakların olduğundan daha kısa görünmesine neden olur. Ayrıca bacak bacak üstüne atıldığı zaman oluşan çekici tabloyu bozar. Çünkü bu hareket, basınçla diz iç yanı fazlalıklarının daha fazla belirgin hale gelmesine neden olur.Sizce neden son zamanlarda diz estetiğine olan talep arttı?Diz estetiğine aşırı talep artışının sosyal nedenleri var. Modacılar da dizin önemini keşfetmiş görünüyor, özellikle dizi açığa çıkartan yırtık jean'ler, dizi vurgulayan uzun çizmeler ya da çoraplar, dizleri erotik bir bölge haline dönüştürdü..

Diz, duyarlılığı olan erojen bir bölgedir ve bu nedenle ayrı bir elektriği vardır. Hatta diz fetişinden bile söz edilebilir. Bütün bu özellikleri ile, önümüzdeki yılların en çok talep görecek konularından birisi diz estetiği olacak gibi görünüyor.

Bacakla ilgili estetik operasyonlardan da bahseder misiniz?

Bacakla ilgili estetik kusurlar eğrilik, incelik ya da kalınlık ve kılcal damar sorunları olarak ön plana çıkıyor. Bacak kontur ve silueti düzgün olsa da bölgedeki kılcal damarlar da (örümcek şeklinde ya da dallı budaklı) bacak estetiğini bozan yüzeysel sorunlar arasında sayılabilir.Yaşı en çok gösteren yerlerden birinin de diz kapağı olduğu iddia ediliyor.

Siz buna katılıyor musunuz?

Kısmen katılıyorum. Diz kapağı üzeri bölgesi, uyluk olarak adlandırdığımız diz kapağından kasık bölgesine kadar olan bölgenin sarkmasını hemen gösterir. Diz kapağı üstü sarkan dokuyla örtülmeye başlar ve bölgede deri katlanmaları oluşur.

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Este 7 Estetik Birimi Yöneticisi
Prof. Dr. Ahmet Karacalar
e-kolay.net-kadın

22 Eylül 2008 Pazartesi

Hamilelikte Saç Dökülmesi

Doğum sonrası için saçlarınızla ilgili hayaller kurdunuz, şöyle son moda kızıllardan en iddialısını denemeye dair..Boyaların bebek için zararlı olduğu tespit edilmemiş ama hamilelikte tedbiri elden bırakmamakta yarar vardı. Şimdi bebeğiniz kucağınızda, sıra saçlarınıza ilgi göstermeye geldi! Ama bu kez de çok dökülüyorlar...

Saçlarımızın biz kadınlar için çok kıymetli olduğu inkar edilemez bir gerçek. Hangimiz morali bozuk olduğunda ya da hayatında değişiklik istediğinde kendini kuaför koltuğunda bulmuyor ki... İnsanın dış görünümünde yaşadığı değişiklikler ruh dünyasını da değiştiriyor. Saçlarsa bizim için en iyi psikoterapi araçlarından biri. Hal böyle olunca hiç kimse saçının bir tek telinin bile dökülmesine kıyamıyor. Oysa saçların dökülmesi doğal bir süreç ve yeni, sağlıklı saçların dünyaya gelmesi için, miyadmı dolduran tellerin dökülmesi şart.

Saç telinin hayat öyküsü!
Aynı doğa gibi saç telinin de kendine özgü bir ritmi, kriz dönemi, biçimi ve renkleri var. Gözle bakıldığında hiçbir şey olmuyormuş gibi gelse de saçlarımız hiç durmaksızın değişime uğruyor. Şimdi bu değişimi daha detaylı inceleyelim... Her saç teli bir kökten, ama hep aynı kökten gelir. Bu kök, hücrelerin bölünmesiyle önce uzayıp, sonra da dökülecek olan saç telini doğurur. Saçın "yaşam süreci" adı verilen bu ilginç hayat öyküsünü üç evrede inceleyebiliriz; ortalama 4 sene süren uzama evresi, 2 - 3 hafta süren kısa bir durgunluk evresi ve sonra ortalama 3 aylık bir dökülme evresi. Daha sonra 2 - 5 ay süren bir dinlenme evresinden sonra yeni bir yaşam süreci başlar ve yeni bir saç teli doğar. Bu süreç yaklaşık 4 senedir ve bir insanın yaşamı boyunca yaklaşık 25 kere tekrarlanır. Dolayısıyla her saç kökünün normal ömrü yaklaşık 100 senedir. Normal bir saç 100 - 150 bin saç telinden oluşur, yaklaşık yüzde 6"sı dökülme evresinde ve yüzde 1"i durgunluk evresindedir. Her gün ortalama 60 saç teli doğal olarak dökülür.

Hamileyken saçlarım güçleşti...
Bir anne adayı olarak eminim siz de fark etmişsinizdir; cildiniz hamileliğinizle birlikte artık çok daha sağlıklı, saçlarınız çok daha parlaktır. Aslında birçok anne adayı bu dönemde saçlarının daha gür olduğunu, hacminin arttığını gözlemliyor. Evet gerçekten de hamilelik süresince değişen hormon dengesi cilt ve saç üzerinde oldukça etkili. Bu etkiler ne yazık ki anne adayları tarafından çok fazla bilinmiyor. Dolayısıyla da doğum sonrası ilk 3 ay içinde uykusuzluk, tipik anne baba endişesi ve günlük ev işlerine de yetişebilme stresi yaşandığında saç dökülmeleri doğanın acımasız bir oyunuymuş gibi geliyor. Yapılan araştırmalara göre yaklaşık yüzde 50"den fazla annenin saç dökülmelerine maruz kaldığı tahmin ediliyor. Geçmiş doğumlarından sonra problem yaşamamış olanlar bile bir sonraki bebeklerinde saç dökülmelerine maruz kalabiliyorlar.

Daha ne kadar dökülecekler?
Hamilelik dönemi hormonları saç telinin yaşamında az önce bahsettiğimiz uzama - dökülme evrelerinin oranını etkiler. Çünkü bebeğini karnında taşıyan annenin vücudunda sürekli bir hücre bölünmesi yaşanır. Aşırı derecede stimüle edilen vücut hiç durmadan makine gibi çalışır, işte bu 9 ay zarfında uzama evresini bitirmesi, durgunluk ve sonra da dökülme evrelerine geçmesi gereken saç folikülleri, hormonların etkisiyle hücre bölünmesine devam ederek uzama evresinde kalırlar ve saç teli üretimine devam ederler. Yani hamilelik döneminde aktif olarak saç üretimi yapan folikül sayısı artar. Dökülme evresine geçen saç folikülleri yüzde 6"nın çok altına düşer ve saç yoğunluğunda geçici bir artış gözlenir. Doğum sonrası hormonlar normale döner ve dökülme evresi oranı da olması gereken normal değerin altına iner. Çünkü 9 ay boyunca ömrünü gerçekte tüketmiş fakat hormonların etkisiyle hala uzama evresinde saç üretimine devam etmiş olan saç foli külleri, aynı anda hücre bölünmelerini durdurarak dökülme evresine geçmişlerdir. Dökülme evresine geçen saç folikülleri yüzde 6"nın çok üstündedir ve saç yoğunluğunda eskiye nazaran bir azalma gözlemlenir.
Zaman içinde uzama dökülme evreleri oranı eski düzeyini bulur ve saç eski yoğunluğuna tekrar kavuşur.
Tipik bir dökülme evresi 2 - 3 ay sürdüğünden uzama dökülme evrelerinin normale dönmesi de bu kadar süre alacaktır. Bununla beraber uzama evresi başlamış olsa bile saç telinin büyüyüp deriden dışarı çıkması gereklidir. Bu da 3 - 6 hafta alabilir. Yani korktuğumuz gibi saçkıran olmuyoruz ya da kel kalmıyoruz. Doğumdan sonra yaşanan bu saç dökülmesi hepsi hepsi toplam 3 ay kadar sürüyor.

Hamilelikte de saç dökülebilir!
Çoğu anne adayının saçları hormonların etkisiyle hamilelik döneminde canlanır ve gürleşirken, bazı anne adayları da saçlarının döküldüğünden, daha çabuk kırıldığından şikayet edebilir. Eğer siz bahsettiğimiz ikinci gruba giriyorsanız, bu durumda saçlarınızı kısa kestirerek dolgunluğunu koruyabilir, onlara özel bakımlar uygulayabilirsiniz. Dengeli beslenme diyetine de özen göstermelisiniz. Ancak endişe etmenizi gerektirecek bir durumda olmadığınızı hatırlatmak isteriz. Siz de geçici bir süreç yaşıyorsunuz. Hamileliğiniz sonlandıktan sonra saçlarınız normal dengesine kavuşacak.
Berrin Suiçilmez

20 Eylül 2008 Cumartesi

Suna Dumankaya'dan öneriler

Suna Hanım, bacaklarımda çok fazla kılcal damar var. Bunların bu kadar belli olmaması için ne yapabilirim acaba?
-İnci Hanım, mutlaka yürüş yapın ve dar çoraplar giymekten kaçının. Ayrıca zaman zaman ayaklarınızı hafifçe yukarı kaldırıp, masaj yaptırın. Haftada bir gün, gece yatarken varisli bölgelere haşlanmış lahana yaprakları sarmak da iyi gelir. Son olarak; asla hazmı zor olan yiyecekler yemeyin.
-----
Merhaba Suna Hanım, benim sorunum saçımın aşırı derecede yağlanması ve karma yapıda bir cildimin olması... Bana ne tavsiye edersiniz? Yüzümü hangi sabunla temizlemeliyim? Evde hazırlayabileceğim bir maske tarif etmeniz mümkün mü?
-Saç tipinize uygun sulandırılmış şampuanla her gün saçınızı yıkayın. Ayrıca her gün taze olarak bir tutam biberiye, ısırgan otu ve naneyi çay gibi demleyip süzün. İçine çeyrek limon sıktıktan sonra bunu saç diplerine sürün. Cildinizi de zeytinyağlı sabunla yıkayın. Evde hazırlayabileceğiniz maske de sormuşsunuz; bir çay kaşığı toz kil, bir çay kaşığı portakal, hindistancevizi yağı, çeyrek limon suyunu karıştırıp, bu karışımı cildinize sürün. 20 dakika kadar beklettikten sonra önce ılık, ardından soğuk su ile yıkayıp temizleyin.

Suna Dumankaya'dan öneriler

Suna Abla, ben 19 yaşındayım.
Zaman zaman, özellikle soğuk havalarda cildimde aşırı kuruluk oluyor. Banyodan sonra bu daha da artıyor. Kuruluk yüzünden yüzümde kırmızılıklar da oluşuyor. Buna karşın alın ve burun bölgem nispeten yağlı... Bana ne önerebilirsiniz?

-Yazdıklarınızdan cildinizin karma olduğu anlaşılıyor. Öncelikle en azından 20 koruma faktörlü bir krem edinmeniz iyi olacaktır. Size tavsiyem; yarım litre kaynamış suya birer tutam ebegümeci, nane ve birkaç gül yaprağı atın. Bunlar çay gibi demlensin. Süzdükten sonra her gün bunlarla cildinizi silin.

Merhaba Suna Hanım, benim derdim, saç ve kaşlarımın cansız olması, saçlarımın bir türlü uzamaması... 2 ay sonra evleneceğim ve nikahımda saçlarımın da çok hoş görünmesini istiyorum. Bana ne tavsiye edersiniz?

-Sizi şimdiden kutlarım. Saçlarınız eğer dökülüyorsa, bu sıkıntı beslenme hatalarıyla ya da yaklaşan düğün yüzünden yaşadığınız stresle alakalı olabilir. Uzman bir doktora görünmenizde fayda var. Benim sana tavsiyeme gelince: Bir kahve fincanı ılık zeytinyağına, ezip un haline getirdiğin bir tatlı kaşığı maydanoz tohumunu, bir çay kaşığı kuru mayayı karıştırın. Bu karışımı saç diplerine sürüp iki saat kadar bekletin. Ardından saç cinsine uygun bir şampuanla yıkayın. Ayrıca ayda bir, saçlarının uçlarından bir santim kadar kestirerek cansız bölümlerden kurtulmanı öneririm.

16 Eylül 2008 Salı

Bakışlarınla Büyüle


Doğru bir göz makyajının uygulanması da sanıldığı kadar zor değil. Bazı küçük kurallara dikkat ederek, siz de profesyonelce yapılmış bir makyajla kusursuz bakışlara kavuşabilirsiniz.

- Göz farının altına farın kalıcı olmasını sağlayacak bir makyaj altı kremi sürün.

- Göz kalemini kirpiklerin tam dibine çekmelisiniz.

- Eğer küçük ya da aşağıya doğru sarkık gözleriniz varsa alt kirpik dibine kalem çekmeyin.

- Kalem çektikten sonra ince uçlu bir sünger fırçayla çizgiyi yumuşatın.

- Gözkapağının alt kısmına açık renk, kenarlara ve gözkapağının kıvrımlarına da koyu renk far sürün.

- Krem farlar toz halinde olanlardan daha kalıcıdır.

- Rimel sürmeden önce birbirine yapışmaması için kirpikleri bir fırçayla tarayın.

- Gözünüzle aynı renkte far kullanmayın.

- Mavi gözlüler gri, bej ve kızılı, yeşil gözlüler pembe, kahverengi ve griyi, kahverengi ve ela gözlüler de mavi, yeşil gibi canlı renkleri tercih edebilirler.

- Doğal bir makyaj için toprak tonlarında bir far ve kahverengi kalem ideal bir ikili olacaktır.

- Rimeli 4 aydan fazla kullanmayın. Bayatlamış rimel kirpiklerin üzerinde top top kalır.

- Kaşlarınızı da mutlaka tarayın ve fırçalayın.

- Rimel sürmeden önce kirpiklerinizi pudralamanız rimelin daha uzun süre dağılmadan kalmasını sağlar.

- Kaş kemiğinin üzerine açık renk bir far sürmek gözlerin vurgusunu artırır.

14 Eylül 2008 Pazar

Yatak Odasında TV mi, Seks mi?


Diziler, maçlar, derken farklı odalar, farklı televizyonlar ve yatak odasına giren ekranlar gerçekten insanlara seksi unutturuyor mu? Yoksa bütün bunlar modern bahaneler mi?
Bu konuyu iki ünlü psikiyatrist, Prof. Dr. Ahmet Çelikkol ve ilişki psikiyatristi Doç. Dr. Armağan Samancı değerlendirdi..

Prof. Dr. Ahmet Çelikkol: Televizyonun seks hayatını etkilediğini düşünenler bence başka bahane bulsun. Benim de yatak odamda televizyon var, ben de televizyon seyrediyorum ama ilişkim gayet sağlam.

Televizyon sizce sekse darbe midir?
Hayır, neden olsun ki... "Televizyon seyretmekten sekse vakit bulamıyoruz," diye yakınan çiftler aslında kendilerine bahane üretiyordur. Bu sorunu çözerseniz onlar başka bahane bulur. Bu çiftler en kötüsünden "Yorgunum, başım ağrıyor," der.

Çiftler arasındaki ilişki televizyonla zedeleniyorsa aslında o ilişki bitmiş midir?
Bir oranda ilişki zedelenebilir ama bitirme noktasına taşınmaz. Biterse, neden televizyon değildir. Televizyon sadece gösterilen nedendir. Gerçek neden başkadır ve hatta bu kadar yüzeysel bir neden kullanıldığına göre, asıl neden çok daha derindedir.

"Yatak odasından televizyonu çıkarın," önerisinde bulunduğunuz çiftler oluyor mu?
Hiç olmadı diyebilirim. Şahsen benim yatak odamda var, ben hiçbir sorunla karşılaşmadım. Ama durum çaresizse elbette önerebilirim.

Kadınlar televizyonu rakip olarak görüyorsa ne yapmalı?
Bir çiftin birlikteliği; fikir olarak, davranışlarda, duygularda anlaşma demektir. Bunun için karşılıklı taviz vermeniz gerekebilir. Kerevizi çok seviyorsunuz ama partneriniz kokusuna bile tahammül edemiyor, o zaman evde kereviz yemekten vazgeçeceksiniz. Partneriniz televizyon istemiyorsa ve bunda ısrarlıysa, zaten yapacağınız başka şey kalmamış demektir.

Erkekler, televizyon dizilerinin seks hayatlarını yıprattığını anladığında ne yapmalı?
Eğer erkek, TV dizilerinin cinsel hayatını yıprattığını düşünüyorsa, bir yolunu bulup engellemeli. Kişisel önerim, iyi bir-iki program hariç, dizi izlemeyi bırakmaları.

Televizyona rağmen aile ilişkileri nasıl sağlamlaştırılır?
Televizyon izlemede aşırıya kaçmamanın, hele hele sürekli dizi izlememenin yolu aranmalıdır. Televizyon yerine geçebilecek başka birçok enstrüman bulunabilir. Mesela isteyen, salonda, oturma odasında televizyon izler, tatmin olunca yatak odasına gelir. Yatak odasına müzik getirilebilir. Burada kitap da okunabilir, sohbet de edilebilir.

Doç. Dr. Armağan Samancı: Televizyon ilişkileri bozuyor, bu da direkt seks hayatını etkiliyor. Yatak odasına televizyonu sokmak yabancı birini özel odanıza davet etmekten farksızdır.

Televizyon sizce sekse darbe midir?
Televizyonun ilişkileri bozan bir yapısı var. Duygusal olarak çiftlerin birbirinden uzaklaşmalarına neden oluyor, duygusal olarak uzaklaşan çiftler de seksten kaçıyor.

Çiftler arasındaki ilişki televizyonla zedeleniyorsa aslında o ilişki bitmiş midir? Başlangıçta zedeleyici etki yaratır. Televizyon mesafe koydurur. Çok televizyon seyretmek çiftleri birbirinden uzaklaştırır, birbirinden uzaklaşan çiftler zaten kaçmak için televizyonu daha fazla seyretmeye çalışır. Uzaklaşmak için televizyon iyi bir araçtır.

"Yatak odasından televizyonu çıkarın," önerisinde bulunduğunuz çiftler oluyor mu? Bence televizyon asla yatak odasına konmamalı. Ha yabancı birini getirip yatak odasına koymuşsunuz, ha televizyonu! İkisi de ilişkide aynı etkiyi yapar.

Kadınlar televizyonu rakip olarak görüyorsa ne yapmalı?
Televizyon ve internet, kadınları gerçekten dul bırakabilecek konuma getirdi. Olay son noktaya ulaşmadan hemen eşinizle bu durumu konuşun. Ama burada önerim, eve asla ikinci televizyon alınmamasıdır. Bu, çiftleri birbirinden bambaşka uçlara iter, toparlayamayabilirsiniz.

Erkekler, televizyon dizilerinin seks hayatlarını yıprattığını anladığında ne yapmalı?
Birlikte izleyebileceğiniz diziler bulun ve paylaşmaya bakın ama televizyon izleme süresini azaltın. Eşinizle farklı programları izlemeye başladıysanız, ortaklık zarar görür. Bu da direkt cinselliğinize yansır.
Televizyona rağmen aile ilişkileri nasıl sağlamlaştırılır?
Artık televizyon hayatın kaçınılmaz bir parçası, evden çıkartıp atamayız. Onu evin bir bireyi gibi düşünmek lazım, ancak 'bu bireye' karşı önleminizi alın. İlişkinin güçlendiği alanlara, yemek yenilen yere, yatak odasına televizyon sokmayın.

sabah.com.tr

10 Eylül 2008 Çarşamba

Aküpresür

Aküpresür, ilk defa Çinliler tarafından uygulanmaya başlanan, tedavisi itibarıyla akupunktura benzeyen bir yöntemdir.
Aküpresürün tarihi akupunkturdan daha eskilere dayanmaktadır. Çinliler bir süre sonra akupunkturu geliştirmişler ve aküpresürün yerine onu kullanmaya başlamışlardır.

Aküpresür tedavisinde de akupunkturdaki gibi vücudu meridyenler ve belli noktalara ayırıp iyileştirmek esastır. Tespit edilen bölgelere basınç uygulayıp o bölgedeki ağrıları azaltabilirsiniz. Bu işlem, vücudun geri kalan kesimini de pozitif olarak etkileyecektir.

Aküpresürün akupunkturdan farkı, iğne yerine el ya da ayaklarla basınç uygulanıyor olmasıdır. Hastanın iyileştirmeye gerek duyulan bölgelerine el ve ayak basıncı uygulanarak o bölgedeki kaslar gevşetilir. Aküpresür kan dolaşımını hızlandırıp vücudu güçlendirir.

Aküpresür asıl olarak ağrıların giderilmesinde kullanılmaktadır. Ağrıların giderilmesi kişiyi hem bedensel hem de zihinsel olarak rahatlatacaktır.
Aküresür uygulaması çok kolay, kısa sürede öğrenilebilecek bir yöntemdir. Öncelikle ağrının geldiği yer belirlenmeli ve bu bölgeye basınç uygulanmalıdır. Uygulanan basıncın gereken ölçüde olması çok önemlidir; basınç ne çok hafif ne de çok şiddetli olmalıdır. Uygulama sırasında aküpresür uygulanan kişi acı duyuyorsa uygulama hatalı yapılıyor demektir.

Kimlere aküpresür yapılamaz?

Hamilelere
Madde bağımlılarına
Yeni yemek yemiş olan kişilere

Aküpresür yatarken veya otururken yapılabilir. Uygulama sırasında yanınızda mutlaka bir uzmanın olması gerekmektedir.

Dikkat edilmesi gereken hususlar:

Aküpresür terapileri sırasında giydiklerinizin oldukça rahat kıyafetler olmasına özen gösterin. Yapacağınız fiziksel hareketlerde zorlanmamış olursunuz.

Vücut enerjisinin akışını hızlandırmak için kendi belirleyeceğiniz bir bölgeye parmağınızla basınç uygulayabilirsiniz. Bu bölgeye parmağınızı 1-2 dakika yatay olarak bastırın. Basıncın hissedilebilir seviyede olmasına dikkat edin. Daha sonra basınç uyguladığınız bölgenin etrafında parmağınızla daireler çizin. Şimdi de vücut enerjisinin (Chi) rahatlaması için avuç içinizi o bölgeye yerleştirip, aynı zamanda parmaklarınızla basınç uygulamaya devam edin. Farkında olmadan rahatladığınızı siz de hissedeceksiniz.
Aküpresür meridyen tedavisinden faydalanmak için bir uzmandan yardım almanız gerekmektedir. Böylelikle vücudunuzdaki dengesiz enerji dağılımı tespit edilecek ve buna göre tedavi mümkün olacaktır.

17 Ağustos 2008 Pazar

Güneş kremini ovalayarak sürmeyin!


Yapılan araştırmalar, güneş kremini ovalayarak vücuda yaymanın kremin etkisini azalttığını ortaya çıkardı.

İngiltere merkezli The Restoration of Appearance and Function Trust adlı derneğin yaptırdığı bir araştırmanın sonucu:

Güneş kremini ovalayarak vücuda yaymak etkisini azaltıyor...

Yarardan çok zarar getiriyorAraştırmada, kansere yol açan güneş ışınları ve bu ışınlara maruz bırakılan dokular incelendi. Buna göre, güneş kremini ovalayarak sürmenin yarardan çok zarar getirdiği, kremin koruma özelliğini azalttığı ortaya çıktı.

Araştırma grubunun başkanı Dr. Rachel Haywood, Bir çok kişi, kremi vücuda yedirmeyi tercih ediyor. Bunun daha hoş göründüğü görüşündeler. Ancak bu şekilde kremin koruma özelliğini en az indiriyorsunuz diye konuştu.

Deneyler de bunu kanıtlıyor

Araştırma ekibi, estetik ameliyatlardan artan derileri, laboratuvar ortamında suni güneş ışığına maruz bırakmış.

Bunun ardından, serbest radikaller diye anılan dokulara hasar veren partiküllerin seviyesi ölçülmüş. Erken yaşlanma ve kansere neden olan UVAdan doğrudan etkileri gözlenmiş.

İşte, güneş kremi vücuda yedirildiğinde, genellikle kırışıklarda ya da ter bezlerinde birikiyor ve sıfır koruma sağlıyor.

Güneş altında çok kalmayın!

Üstelik güneş kremi UVAdan olmasa da cildin kızarmasına neden olan UVBden koruma sağlıyor, bu durum cildinin yanmadığını gören insanları güneş altında daha fazla zaman geçirmeye itiyor.

Uzmanlar, güneş kreminin yeterli olmayabileceğini, güneşin en kızgın olduğu 11:00 ve 15:00 saatleri arasında mümkün olduğu ölçüde doğrudan güneşe maruz kalınmaması konusunda uyarıyor.

İngilterede her yıl cilt kanserinden iki binden fazla insan hayatını kaybediyor.

Güzel Göğüsler İçin


Çok sık kilo alıp vermekten ya da spor yapmamaktan göğüsler sarkıp esnekliğini kaybedebiliyor. Göğüslerin zaman geçtikçe formlarını kaybettikleri ve bu durumun, özellikle vücut görünümüne çok önem verenler için, oldukça sıkıcı olduğu kesin.Aslında vücut şeklimiz günlük yaşantımıza bağlı olarak belirleniyor. Çok sık kilo alıp vermekten, yanlış egzersizlerden ya da spor yapmamaktan dolayı, kimi kişilerde göğüsler erkenden sarkıp esnekliğini kaybedebiliyor.Bu kişiler çoğunlukla dolgulu sutyen kullanmadan bir şey giyemez, hiçbir kıyafeti kendilerine yakıştıramaz oluyor...

Eğer siz de, bu tür problemlerle karşı karşıysanız Coliseum Spor Merkezi nde Fitness eğitmenliği yapan Elif Hotaman ın önerdiği hareketlerle bu durumu biraz da olsa düzeltebilirsiniz.. Eğer hala bu tür sorunlarla karşılaşmadıysanız da bunu mümkün olduğunca geciktirebilir, bu egzersilerle göğüslerinizin formunu uzun yıllar koruyabilirsiniz.


Şınav çekin

Şekildeki gibi elleriniz ve dizlerinizin üzerinde durun. Dirsekleriniz yana doğru bakmalı. Kollarınızı dirseklerinizden büküp aşağı yukarı doğru inip çıkarak şınav çekin. Bu hareketi 12 kez tekrarlayın. Hareketler sırasında düzenli olarak nefes alıp vermeyi unutmayın. Bu hareketle göğüs ve arka kol kaslarını çalıştırmış olacaksınız. Bunun dışında ön omuz kaslarınız da aktif hale gelecek. Şınav, özellikle kuvvetsiz olanlar ve yeni başlayanlar için oldukça iyi bir başlangıç hareketi aynı zamanda...

Daire çizin

Yere dümdüz, sırtüstü uzanın. Bacaklarınız dizlerinizden bükük şekilde dursun. İki elinize dambıl ya da 1 er litrelik su şişeleri alın. Şimdi dambıl fly hareketini yapmaya başlayabilirsiniz. Bunun için, Kollarınız gergin bir şekildeyken havada yukarıdan aşağıya büyük daireler çizin. 12 kez tekrarlayacağınız bu hareket göğsünüzün tam açılmasını sağlıyor ve sarkmaları önlüyor.

Açıp kapayın

Yerde, dizlerinizin üzerinde durun. Gövdeniz mümkün olduğunca dik olsun. Ellerinize yine ağırlıklar alın ve kollarınızı dirseklerden bükük şekilde ortada birleştirin. İki kolunuzu da yanlara doğru açın. Ardından ilk pozisyonunuza dönün. Bu açıp kapama hareketini aynı şekilde 12 kez tekrarlayın.

Ve biraz zorlanın

Son egzersizimiz tam şınav çekme. Kollar tamamen gergin olsun. Tüm vücut ağırlığınız kollarınızın üzerinde. Yine düzenli nefes alış verişine dikkat ederek şınav çekin. Fakat karnınızın yere değmemesine dikkat etmelisiniz. Bunun için 4 -5 cm. bir alçalma yapmanız yeterli. Başta zorlansanızda 12 kez yapmayı ihmal etmeyin. Bu sayıyı gün geçtikçe daha da artırabilirsiniz. Bu hareketin tüm göğüs kaslarınızın çalışmasını sağladığını da ekleyelim.

Bitkiler ve Yaşam


Bu kitap iki yönlü bir araştırmanın ürünüdür. Bir yönü ile bir yörenin bitkilerinin bilimsel olarak belirlenmesi, diğer yönü ile ise geçmişten günümüze Bodrum yöresinde bitkilerin en basit çocuk oyuncaklarından geleneksel halk ilaçlarına kadar çok çeşitli yararlarının, onların yaşam üzerindeki etkilerinin ve yaşamla olan bağlarının bilimsel ve folklorik renkli bir öyküsüdür.

15 Ağustos 2008 Cuma

Yumurtalık (Over) Kanseri


Olguların büyük bir kısmında karın şişliği, karında gerginlik ,ağrı, kabızlık şikayeti mevcuttur. Bazen vajinal kanama olaya eşlik eder. Nadiren de olsa over tümöründen östrojen veya adrojen salgılanmasına bağlı olarak erken yaşta adet görme, düzensiz adet görme veya kıllanma saptanabilir. Çok az bir olguda , hastada bir şikayet yoktur.

Bulgular ve Tanı
Olguların küçük bir bölümünde şikayet olmadan jinekolojik muayene sırasında overde kitle saptanabilir. Olguların büyük bir kısmı karın içerisine yayılım yapmış , ileri evre olgulardan oluşur. Bu olgularda yapılan muayene ve ultrasonografik incelemede , batın içerisinde kitle ve asit saptanabilir. Batın içerisinde düzensiz sınırlı, yer yer solid ve kistik alanlardan oluşan kitle saptandığında bir maliğnite olasılığı yüksektir. Serum CA 125 düzeyi çoğu ileri evre olgularda yüksek saptanırsa da, serum tümör belirteç düzeyinin düşük olması , olgunun maliğnite olmadığını göstermez. Serum tümör belirteç düzeyi tanıdan çok, hastalığın takibi için kullanılır. Doppler USG ile kitle içinde düşük dirençli akım (RI <>

Patoloji, Davranış ve Yayılım
Overden kaynaklanan tümörler histolojik olarak epitelyal, borderline epitelyal , germ hücreli veya seks kord stromal tümörler olabilir. Genel olarak baktığımızda çoğu olguda tanı epitelyal kaynaklı over kanseridir. Epitelyal tümörler genellikle orta ve ileri yaş grubunda gözlenirken, germ hücreli tümörler genellikle genç yaş grubunda karşımıza çıkar. Borderline epitelyal over tümörleri (düşük maliğn potansiyelli tümörler) davranış açısından genellikle maliğn epitelyal tümörler gibi davranmazlar. Çoğu kez overde sınırlı iken saptanırlar ve prognozu daha iyidir. Ancak, batın içerisine invaziv veya non-invaziv tipte yayılım yapmış borderline over tümörleri de olabilir. Seks kord over tümörlerinin bir kısmı östrojen veya adrojen salgılayabilirler. Buna bağlı şikayetler veya bulgular gözlenebilir. Bu gibi olgularda over tümörüne, endometriyal hiperplazi veya kanser eşlik edebileceği unutulmamalı ve endometriyum değerlendirilmelidir.

Over kanseri en çok batın içine yayılım gösterir. Çoğu olguda asit de bulunur. Retroperitoneal lenf nodlarına yayılım veya karaciğer, akciğer, dalak gibi organ metastazları da olabilir

Over Kanserinin Evrelemesi
Maliğn over tümörleri de , cerrahi olarak evrelendirilirler (Tablo 3). Klinik olarak overde sınırlı gibi duran bir olguda aslında %20-30 daha ileri bir evre söz konusudur. Dolayısı ile her olgunun gerçek evrelemesi için cerrahi evreleme yapılmalıdır. Evreleme sonucuna göre hastaya ek bir tedavi yapılıp yapılmayacağına karar verilir.. Genellikle , metastatik retroperitoneal lenf nodları kemoterapiye yanıt vermezler. Dolayısı ile, retroperitoneal lenf nodlarının çıkartılması tümör hücre yükünün azaltılması açısından da katkı sağlar.

Over Kanserinin Evrelemesi
1a- Tümör tek overde sınırlı, kapsül invazyonu yok ve /veya asit yok ve/veya batın yıkantı sıvısı negatif
1b- Tümör her iki overde sınırlı, kapsül invazyonu yok ve /veya asit yok ve/veya batın yıkantı sıvısı negatif
1c- 1a veya 1b bulgularına ilave olarak, kapsül invazyonu var ve /veya asit sıvısı veya batın yıkantı sıvısı pozitif.
2a- Uterus veya tubalara yayılım
2b- Diğer pelvis içi dokulara yayılım
2c- 2a veya 2b bulgularına ilave olarak, asit sıvısı veya batın yıkantı sıvısı pozitif.
3a- Batın içine mikroskopik olarak yayılım mevcut.
3b- Batın içine 2 cm den daha küçük makroskopik yayılım mevcut.
3c- Batın içine 2cm den daha büyük makroskopik yayılım mevcut ve/veya retroperitoneal lenf nodları pozitif.
4- Uzak metastaz ( plevral sıvı pozitif, organ parankim metastazı)

10 Ağustos 2008 Pazar

Hangi Kalsiyum Daha İyi?


Besinlerle birlikte aldığınız kalsiyum vücudunuz için en faydalı olanıdır.

Hangi yaşta olursanız olun, uygun besinler seçerseniz ihtiyacınız kadar kalsiyumu mutlaka alırsınız. Besin desteği olarak kalsiyum kullanmak sadece bazı özel durumlar için söz konusudur.
Bu özel durumların başında kalsiyum seviyesini ayarlayan sistemlerin dengesizliği sonucu oluşan "hipokalsemi"ler gelir. Hormonal, metabolik veya diyetetik sebepler nedeniyle bir hipokalseminiz varsa doktorunuz ilave kalsiyum kullanmanızı isteyebilir. Örneğin parotiroid bezleri çalışmayan ya da bu bezleri cerrahi olarak çıkarılanların ek olarak kalsiyum desteği almaları şarttır. Ancak bunlar istisnai durumlardır.

Kalsiyum desteğinin en sık kullanıldığı durum osteoporoz yani kemik kırılganlığı artışıdır. Eğer genetik, hormonal veya metabolik sebepli bir osteoporoz tehlikesi yaşıyorsanız, menopoz nedeniyle kemikleriniz hızlı bir kalsiyum kaybı ile karşı karşıyaysa doktorunuz kalsiyumdan zengin besinleri daha öncelikli olarak tüketmenizi önerecek ve büyük bir olasılıkla sizin de ilave bir kalsiyum hapı almanızı isteyecektir.
Son zamanlarda bu hapların D vitamini, Magnezyum, Çinko, Boron ve K vitamini gibi diğer kemik güçlendiricilerle desteklendirilmiş olanları tercih edilmektedir. Eğer bir gün siz de kalsiyum desteği kullanmak zorunda kalırsanız veya şu anda kullanan biriyseniz aşağıdaki bilgileri lütfen dikkatle okuyun.

KALSİYUM DESTEĞİ ALIRKEN

- Kalsiyum sitrat tuzunu tercih edin.
- Kalsiyum tabletleriyle demir tabletlerini birlikte aynı anda almayın. Bunları gün içince farklı saatlerde alın.
- Kalsiyumu bölünmüş tuzlar halinde kullanmaya ve bir defada 400-500 mg'dan fazla kullanmamaya çalışın.
- 1000-1200 mg üzerindeki günlük dozları doktorunuza danışmadan kesinlikle kullanmayın.
- Kalsiyum desteklerinin pişmiş kemik ürünleri veya mercan kaynaklarından elde edinenlerini kullanırken birlikte bazı ağır metalleri de alabileceğinizi unutmayın.
- Akşam saatlerinde aldığınız kalsiyumun uykunuzu kolaylaştıracağı aklınızda olsun.

Sadece desteklere güvenmeyin
Eğer kalsiyumu daha fazla tüketmeniz gerektiğini düşünüyorsanız aşağıdaki önerilerin en azından kalsiyum destekleri kadar yararlı olduğunu bilmeniz gerekiyor.
- En iyi kalsiyum desteğini kalsiyumdan zenginleştirilmiş süt ve süt ürünleriyle alırsınız. Bu sütü Omega-3'ten zenginleştirirseniz daha fazla yarar sağlarsınız.
- Koyu yeşil yapraklı sebzeler ve kemikleriyle birlikte tüketilebilen küçük balıklar (hamsi) kalsiyumun mükemmel kaynaklarıdır.
- Kalsiyumla zenginleştirilmiş meyve suları da çok yararlıdır.
- Kafein kalsiyumun bağırsaklardan emilimini azaltır. Bu nedenle kafeinli içecekler kullanırken, kahve, neskafe tüketirken süt veya süt tozu ekleyin. Eklediğiniz sütün yağsız olmasına dikkat edin.
- Keçi sütü ve bu sütten yapılan peynirdeki kalsiyum içeriğinin çok yüksek olduğunu unutmayın.
- Sebze ve meyvelerin kalsiyumdan zengin olanlarını (marul, ıspanak, pazı, pancar, şalgam, lahana) tercih edin.
- Sandviç seçerken peynirli ya da ton balıklı sandviçlere öncelik tanıyın.
- Salatalarınıza peynir parçacığı, ton balığı, sardalye gibi kalsiyum zengini besinler karıştırın.
Osman MÜFTÜOĞLU

8 Ağustos 2008 Cuma

Kulak Ağrıları Neden Geceleri Artar?



Kulağımız neder ağrır, kulak ağrısı neden diş ağrısı gibi geceleri daha da artar ve dünyayı insana zindan eder. Kulak ağrısın dindirmek için neler yapmalıdır?

Kulak ağrısının en sık görülen sebebi orta kulağı boğaza birleştiren östaki kanalının tıkanmasıdır. Genellikle alerji, sinüzit veya grip hastalıkları sırasında ortaya çıkar. Gün boyunca ayakta iken östaki kanalından boğazımızın arkasına doğru rahat akış sağlanır. Ayrıca çiğneme ve yutkunma östaki kanalı etrafındaki kasları hareket ettirerek, orta kulağa östaki kanalından hava giriş-çıkışını sağlar.

Kulak ağrıları neden geceleri artar?

Ancak, uykuya daldığınızda östaki kanalı rahat boşalamaz. Ayrıca gece yeterince yutkunmadığınız için, fazla hava girişi de olmaz. Orta kulaktaki hava, etraftaki dokular tarafından kullanıldığı için, negatif basınç oluşur. Bu da kulak zarının içeri doğru emilmesi anlamına gelir. Gecenin bir yarısında kulak ağrısı ile uyanabilirsiniz. Dış kulak yolu enfeksiyonları, uçak yolculuğu ve tüplü dalış gibi atmosferik değişiklikler, saç kılının tıraştan sonra dış kulak yoluna düşmesi, diş, dil, çene gibi kulakla ilişkisi olmayıp, kulakta hissedilen ağrılar da kulak ağrısını tetikleyebilir.

Nasıl dindirilir?

* Dik oturun.

* Saç kurutma makinesi kullanın: 10 cm. mesafeden ılık hava ve düşük fan hızında kurutma makinesi ağrıyı azaltacaktır.

* Kulak kepçenizi hafif hareketlerle oynatın: Eğer ağrı duyuyorsanız bu muhtemelen dış kulak yolu enfeksiyonudur.

Dış kulak yoluna vücut ısısında yağ damlatılabilir: Vücut ısısındaki suya bebek yağı veya normal zeytinyağı ekleyip, birkaç damla kulağınıza damlatın. Ağrının azaldığını göreceksiniz. Bu, asla zarı delik olan kulağa uygulanmamalıdır.

* Sakız çiğneyin: Östaki kanalının açılması için oldukça faydalıdır.

* Esneyin: Yine östaki kanalını açarak etki gösterir.

* Burnunuzu tutun: Uçakta 10 bin metrede uçarken kulaklarınız tıkanırsa, burnunuzu iki parmak arasında sıkıştırıp, derin bir nefes alın ve havayı genzinize doğru yönlendirecek şekilde üfleyin. Açılma sesi duyacaksınız. Bu basınç eşitlemesinin olduğunu gösterir, aynı zamanda kulak ağrısı da ortadan kalkar. Uçak alçalırken uyumayın.

* Burnunuz tıkalı ve genize doğru akıntı varsa ve her uçağa binişte ağrı oluyorsa, uçağa binmeden 1 saat önce akıntıları azaltan ilâçlardan veya burun damlalarından kullanabilirsiniz.

bugün gazetesi

31 Temmuz 2008 Perşembe

'Şark Çıbanı' Tedavisinde Yenilik


'Mikrokültür' yöntemiyle hastaların tamamına tanı koymak mümkün.
Tıbbi Mikrobiyoloji ve Parazitoloji Uzmanı Prof. Dr. Adil Allahverdiyev, halk arasında "şark çıbanı" olarak bilinen ve bir türü iç organları da etkileyerek ölüme yol açabilen "Leishmania" hastalığının tanısı için güvenli ve başarılı yeni bir yöntem geliştirdiklerini bildirdi.

Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Kimya Metalürji Fakültesi Biyomühendislik Bölümü Öğretim Üyesi Allahverdiyev, Yard. Doç. Dr. Melahat Bağırova, araştırma görevlileri ve doktora öğrencilerinden oluşan bir ekiple enfeksiyon hastalıklarına karşı yeni ilaç ve biyopolimerlere dayalı aşı geliştirilmesi konusunda değişik çalışmalar yürüttüklerini söyledi.

Önemli sağlık problemlerinden biri olarak kabul edilen, parazitleri "Tatarcık-Yakarca" denilen sinek tarafından insana aktarılan Leishmania hastalığına ilişkin çalışmalar da yaptıklarını ifade eden Allahverdiyev, daha önce Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde bu konuda yaptığı çalışmalarına, geniş laboratuvar imkanına sahip olan YTÜ Kimya-Metalürji Fakültesi Biyomühendislik Bölümü'nde devam ettiğini kaydetti.

Allahverdiyev, hastalığın daha çok Doğu, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde görüldüğünü, yılda yaklaşık 500 binden fazla kişinin bu hastalığa yakalandığını dile getirdi.
Deride şark çıbanına yol açan hastalığın bir türünün de kemik iliği, karaciğer, dalak, lenf düğümleri ve diğer iç organları etkilediğini anlatan Allahverdiyev, erken teşhis edilmemesi durumunda hastalığın ölümle sonuçlanabileceğini belirtti.

'Mikrokültür' adı verdikleri yeni bir kültür tanı yöntemi geliştirdiklerini söyleyen Allahverdiyev, şunları söyledi:"Bu yöntemin duyarlılığı çok güçlendirildi, hastaların yüzde 80-95'ine, neredeyse tamamına tanı koymak mümkün hale getirildi. Tanı koymak için diğer yöntemlerle en az 1 ay, bazen 6 aya kadar uzanan zamana ihtiyaç duyulurken yeni mikrokültür yöntemiyle süre maksimum 1 haftaya indi. Ekonomik açıdan da diğer yöntemlere nazaran 100-130 kez daha ucuza geliyor."

Prof. Dr. Allahverdiyev, çalışmaya ilişkin son gelişmelere de değinerek, ellerindeki teknolojik imkanları kullanarak yöntemi daha da geliştirdiklerini, tanı süresini bir güne indirmeyi başardıklarını bildirdi.

TRT

En iyi ilaç: Seks


Kalori yakıyorsunuz...

Seks yapmak sadece iyi hissetmenizi sağlamıyor; aynı zamanda kalorileri yakıyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor ve hatta kanser riskini bile azaltıyor. Seks sonrasında vücut 'mutluluk hormonuda denilen endorfin salgılıyor. Fiziksel açıdan egzersiz yapmak veya yüzmekten çok da farklı olmayan cinsel ilişki, kendine saygı ve değerli hissetme gibi duyguları da ortaya çıkarıyor.

Depresyondan uzak tutuyor...

Sonuçlar, Teksas ve Wilkes Üniversitesi araştırmacılarının çalışmalarından. Biological Psychology, British Journal of Urilogy adlı yayınlarda yer alan çalışmalar da bu tezi destekliyor. Çalışmalara göre, iyi cinsel deneyim kişileri anksiyete ve depresyondan da uzaklaştırıyor. Orgazm sırasında üretilen oksitoksinin uyandırdığı olumlu psikolojik ve fiziksel etkiler arasında uykuya geçişte kolaylık da var.


Parfüm ciltte leke yapar


Yaz aylarında parfüm ve kozmetik ürünlerinin kullanımı başınıza hiç ummadığınız sorunlar açabilir.


Mersin Üniversitesi Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ümit Türsen, bu konuda şu uyarılarda bulundu:
* Boyun bölgesine parfüm sürülmesinin hemen ardından güneşe çıkılmamalı. Yoksa cillte kırmızı lekeler oluşabilir. Bu lekeler, kalıcı sorunlara neden olabilir.* Parfüm sürdükten hemen sonra güneşe çıkılması gerekiyorsa, vücuttaki güneş gören boyun, kol, el üstü ve yüz gibi bölgelere güneş ışınlarına karşı koruyucu etkisi olan kremler sürülmelidir.

8 Temmuz 2008 Salı

Gençlere Evlilik Önerileri


Gençler, evliliğe borçsuz girin, huzur ve mutluluğunuz her daim olsun!

Gençler, huzurlu ve düzenli bir yaşam sürmek amacıyla hayatlarını birleştiriyor. Evlilik sürecinde toplumsal baskılar sebebiyle güçlerinin üzerinde borçlanan çiftlerin ise huzuru bozuluyor. Gelirleri borç taksitlerini ödemeye yetmeyen ailelerde başlayan tartışmalar, çiftleri boşanmalara kadar götürebiliyor. Sonuçta psikolojik sarsıntı yaşayan çiftler, hayatlarının baharında tüm yaşamlarını etkileyecek olaylar zinciriyle karşılaşıyor.
Anne-babaların toplumsal baskılara boyun eğmeden, imkânları ölçüsünde düğün alışverişi yapmalarını öneren uzmanlar, ev eşyası alımında da lükse kaçılmaması gerektiğini ifade ediyor. Klinik psikolog Nevzat Tekin, sade bir evlilik sürecinin makbul olduğunu, şova dönüştürülen düğünlerde ise tarafların ekonomisinin sarsıldığını kaydediyor.
Ekonomik durumlarını olduğundan farklı gösterme çabası içine giren dünürlerin 'çevreye mahcup olmayalım' gibi bir yaklaşımla kapasitesinin üzerinde harcama yaptıklarını hatırlatan psikolog Tekin, "Düğün sürecinde aşırı borçlanan gençler, evlendiklerinde borçlardan kaynaklanan sorunlarla baş başa kalıyorlar. Örneğin takıları satıp borçları ödeme yolu seçildiğinde çiftler karşılıklı bir problem yaşıyor.
Ailenin dinamikleri bozuluyor. Sonuçta çiftler psikolojik ve sosyolojik yönden yara alıyorlar." diyor.
Ailelere gelir durumuna uygun harcamalar yapmasını öneren Tekin, dünürlerin karşı tarafı da kapasitesinin üzerinde harcama yapmaya zorlamaması gerektiğine işaret ediyor. Tekin, bu hassasiyete dikkat edilen evliliklerin daha sağlıklı yürüdüğünü bildiriyor.

'Nikâhın hayırlısı kolay olanıdır'
Emekli Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Necmettin Nursaçan, Hazreti Peygamber'in "Nikâhın hayırlısı, kolay olanıdır." hadis-'i şerifini hatırlatıyor.
Mutluluğun tek başına altın, çeyiz, otomobil veya ev ile elde edilemeyeceğini söyleyen Nursaçan, "Mutluluk, karşılıklı sevgi ve saygıdadır." yorumunu yapıyor. Düğün alışverişlerinin imkânlar nispetinde yapılması gerektiğini vurgulayan Nursaçan, evlere alınan eşyalarda da lükse kaçılmaması tavsiyesinde bulunuyor.

Aşırı borçla başlayan evliliklerde bir süre sonra sorunların baş gösterdiğini hatırlatan Nursaçan, "Borçlarını ödeyemeyen damat bu sefer öfkesini gelin hanımdan çıkarmaya başlıyor. Evliliğin tadı tuzu kaçıyor. Saygı, sevgi gidiyor yerine hırs giriyor, hınç giriyor. Böylece sağlam temel atılmamış oluyor." değerlendirmesinde bulunuyor.

Maddî sıkıntılar boşanma sebebi
Avukat Hasip Şenalp, maddi sıkıntı sebebiyle yaşanan boşanmaların tüm boşanma sebepleri arasında önemli bir payı olduğuna dikkat çekiyor. Son yıllarda evlilik sürecinde daha çok harcama yarışı yaşandığını söyleyen Şenalp, "Gençler ilk günden eşyaları tam olsun diye ağır borç yükü altına giriyor. Cicim ayları geçtikten sonra tartışmalar başlıyor. Bu tabii mutluluğu da etkiliyor. " diyor.

Şenalp, dünürlerin düğün alışverişine çıkmadan önce konuşup, alınacakları belirlemesi ve 'görsünler' yaklaşımından uzak durması gerektiğini vurguluyor.

5 Temmuz 2008 Cumartesi

Mevsimine Göre Sağlık

Hayatımızı takvimlere göre düzenliyoruz. Tatillerin ne zaman başlayıp, ne zaman sona ereceği, önemli günler, kısacası günlük hayatımızla ilgili her şeyi takvimlerde bulabiliyoruz. Ancak bir de sağlık takvimine ihtiyacımız var.
İşte size, yılın 12 ayında sağlığınızı korumak için neler yapmanız gerektiğini anlatan bir başucu takvimi!

OCAK
Yılın ilk ayı. Başka bir deyişle yeni başlangıçlar yapmanın, önemli kararları uygulamaya başlamanın tam zamanı. Hadi, siz de kesin kararınızı verin ve sigara içmekten vazgeçin. Son zamanlarda tüm dünyada sigaraya karşı etkili bir kampanyanın sürdürüldüğünü biliyoruz. Gelin bu kampanyaya kulaklarınızı tıkamayın.Ocak ayı, sigarayı bırakmak için yılın en uygun, en anlamlı dönemi.
Yapılan araştırmalar, ocak ayında sigaradan vazgeçmeye karar verenlerin bu girişimlerinde çok başarılı olduklarını gösterdi. İster ocak ayının kerameti deyin, ister yeni bir başlangıç yapmanın kararlılığı deyin, ama ortada bir gerçek var: Ocak ayında sigaraya veda edenler, bir daha ellerine sigara almıyorlar.Bu arada sigara dumanıyla gözgözü görmez hale gelmiş kapalı salonlardan, barlardan da uzak durun. Tabii bu ay, soğukalgınlıklarına karşı da tedbirli olmanız gerekiyor. C vitamini takviyesini sakın unutmayın. Her sabah bir bardak portakal suyu içmeyi alışkanlık haline getirin. Ocak ayının sağlık takviminde, sağlığınızı korumaya daha fazla özen göstermeniz vurgulanıyor.

ŞUBAT
‘Cüce Şubat’ın ne gibi sürprizler yapacağı belli olmaz. Ülkemizde genellikle soğuklar, şubat ayında şiddetlenir. Biraz da ilkbahara duyulan özlemin verdiği sabırsızlıkla, şubatı biran önce atlatmak isteriz. Mutlaka farketmişsinizdir, kış aylarında daha çok acıkırız ve karnımızı doyurmamız daha zor olur. Vücut, daha fazla enerjiye ihtiyaç duyduğu için, bu dönemde sindirimi zor olsa da tok tutan yiyeceklere ağırlık verilir. Özellikle karbohidrat içeren besinler sofraları süsler.Şubatta, şu karbohidratlı besinler meselesini ele alın. Ağır karbohidratlı yiyeceklerden vazgeçin. Tahıl ürünleri, kuru fasulye, mercimek, börülce, nohut gibi yiyecekler, sebve ve meyve ağırlıklı bir beslenme programını uygulayın. Şubat ayında, beslenme alışkanlıklarınızdaki hataları düzeltmeye çalışın. Zararlı karbohidratlardan uzak durmanız, kışı daha sağlıklı atlatmanızı sağlayacak.

MART
Karanlık ve kasvetli kış günlerinden sonra Mart ayında güneşi görmeye başlayacaksınız. ‘Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır’ derler ve Mart güneşine aldanmanın yanlış olduğunu iddia ederler. Mart ayında soğuklar devam etse de, hem günler uzayacak, hem de güneş sık sık gökyüzünden size kendini gösterecek. Bu günleri iyi değerlendirin.Fırsat buldukça açık havada yürüyüşler yapın. Bahara dinç ve güçlü girmek için mart ayında vücut egzersizlerine ağırlık verin. Kış aylarında istemeden de olsa, belki kilo aldınız. Fazla kilolardan kurtulmak için yılın en uygun dönemindesiniz. Bu ay, bahar yorgunluğuna karşı da hazırlıklı olmalısınız.

NİSAN
Nisan ayı, genellikle yağışlı geçer ama yağmur bulutlarının arasından güneş yüzünü gösterince de yüreğinizi yaşama sevinci sarar. Karamsarlıktan kurtulmanın tam zamanı. Bu arada bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyoruz. Mart ayında fazla kilolardan kurtulmayı başarmış olabilirsiniz. Ancak şimdi vücudunuzu dikkatle inceleyin ve bel bölgesinde bir fazlalık olup olmadığını araştırın.İnce vücutlu olsanız bile belde kalınlaşma, hafif bir göbek vücudunuzda zararlı yağların biriktiğine işarettir. Zararlı yağların bel bölgesinde toplandığı belirtiliyor.Kanser ve kalp hastalıklarına yakalanma tehlikesinin bir habercisi de bu yağ birikimi. Nisan ayında özellikle bel ve karın jimnastiği yapmanız, beslenme düzeninizi yeniden gözden geçirmeniz gerekiyor.

MAYIS
Cinsel hayatınıza çeki düzen vermek için Mayıs ayını tercih edin. Baharın bu en güzel ayında, yeni aşklara kendinizi hazır hissedebilirsiniz. Cinsel dürtülerin hızlandığı bu dönemde, cinsel hastalıkların da arttığını unutmayın.Bu ay, kendinizi yenilemek için elinize geçen fırsatları değerlendirin. Bu ayın en önemli sorunları, sindirim sisteminde ortaya çıkabilir. Gerekirse bir doktora görünüp sindirim sisteminizi rahatlatacak önlemler alabilirsiniz. Eğer geçmişti sindirim sisteminizde sorunlar yaşadınızsa, mayıs ayında bu sorunların tekrar ortaya çıkması ihtimali fazladır. Bu nedenle, daha önce uyguladığınız perhize baş vurmanızda fayda var. Bu ay, sindirim sisteminizi korumaya özellikle çok önem vermelisiniz.

HAZİRAN
Hiç oyalanmadan, vakit kaybetmeden bir sağlık kontrolünden geçin. Tatile çıkmadan önce, bir check-up yaptırmanız gerekiyor. Sağlığına önem veren herkesin, hiç değilse bir doktora görünüp genel bir muayeneden geçmesi gerekiyor. Tatilinizin zehir olmaması ve de kendinizi göz göre göre hasta etmemeniz için biraz fedakarlık yapmayı göze almak zorundasınız. Özellikle orta yaşlı kadın ve erkeklerin, yazın nimetlerinden yararlanmaya başlamadoan önce mutlaka doktor kontrolünden geçmeleri gerekiyor. Hemen yüzünüzü buruşturup, kaşlarınızı çatmayın. Sıradan bir check-up için fazla zaman harcamanıza gerek yok. Kan ve idrar tahlili, bir kaç araştırma ile bu mesele halledilir.

TEMMUZ
Tatil döneminin bu en güzel ayında yapmanız gereken ilk iş, cildinizin durumunu kontrol ettirmek olmalı. Deri kanserlerinin özellikle temmuz ayında ortaya çıkması bir rastlantı değil. Yaz sıcaklarının çekiciliğine kapılıp, güneş banyolarını artırınca, bilmeden kendinizi tehlikeye atabilirsiniz. Derinizdeki benler önceleri iyi huylu olabilir, ama birdenbire güneşle temas edince özellikleri değişebilir. Bu ay, lütfen cildinizin bakımına, sağlığına özen gösterin. Aşırı sıcaklarda, kan basıncınızı ölçtürmeyi de ihmal etmeyin. Vücudunuzun susuz kalması ihtimaline karşı önlem alın.

AĞUSTOS
Ağustos sıcaklarında kent içinde kalmak, kalp hastalıkları açısından tehlike yaratabilir. Yaz ortasında, öncelikle ruhsal sağlığınızı korumak için önlemler almalısınız. Yılın bu en sıcak ayında, stresten uzak kalmaya çalışmalısınız. Yaşadığınız çevreden uzakta geçireceğiniz bir kaç gün, sizi rahatlatır. Depresyon, panik atak gibi sorunlar, ağustos ayında ortaya çıkabiliyor. Önceleri ruhsal sorunlar yaşamış olanların da, bu ay çok dikkatli davranmaları öneriliyor.

EYLÜL
Sürekli aynı tempo içinde yaşamanın zararlı etkileri, vücudunuzda da kendini göstermeye başlar. Sonbaharın bu ilk ayında, tıpkı ilkbaharın başlangıcında olduğu gibi açık hava sporlarına ağırlık vermelisiniz. Ama bu ay, daha önce denemediğiniz sporları denemenizde yarar var. Vücudunuzun kasları sürekli aynı hareketleri yapmaktan yorulur. Bu nedenle eylül ayında farklı egzersizler yapmayı deneyin. Joging yapıyorsanız, yürüyüşü deneyin. Tenis oynuyorsanız, bu kez de voleybolu tercih edin. Değişik sporlarla vücudunuzun dinginliğini koruyacaksınız.

EKİM
Ekim ayı, sağlık açısından sonbaharın en tehlikeli dönemidir. Hava serinlemeye hatta soğumaya başladığı için grip, soğuk algınlıkları, bronşit, boğaz ağrıları ve enfeksiyon hastalıkları sırada bekler. Bu hastalıklara yakalanmamak için öncelikle bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi gerekiyor. C vitamini içeren meyve ve sebzeler sofranızdan hiç eksik olmamalı. Bağışıklık sistemini güçlendirici besinlerle kendinizi koruyabilirsiniz. Yeşil ve siyah çayın bağışıklık faydalı olduğunu unutmayın.

KASIM
Sağlığınızla ilgili planlar yapmanın tam zamanı. Sağlık sigortanızı yenileyeceksiniz. Bu arada genel bir sağlık kontrolundan geçmeyi ihmal etmeyin. Hava koşullarındaki değişiklikler, özellikle kalp ve akciğer hastalıklarına davetiye çıkarır. Kışa girmeden önce, sağlık durumunuzun incelenmesi, kış aylarında büyük sorunlarla karşılaşmanızı önleyebilir. Bu arada depresyon riskini de gözardı etmeyin. Vücudunuz değişen hava koşullarına uyum sağlayıncaya kadar, bazı sorunlarla karşılaşmanız kaçınılmaz.

ARALIK
Her şeyden önce strese karşı önlem almalısınız. Kış mevsiminin başında kendinizi aşırı derecede yorgun hissedebilirsiniz. Bu ay, bünyenizi kuvvetlendirmek için vitamin takviyesine ağırlık vermelisiniz. Kış koşullarının pek çok kişinin ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediği biliniyor. Güneşin yüzünü çok seyrek göstermesi, özellikle kadınlarda karamsarlığa neden olur. Bu yüzden soğuk kış günlerinde, güneşi görür görmez kısa süre de olsa açık havada dolaşmalısınız. Sinir sisteminizi kontrolden geçirtmeyi de unutmayın. Kış başında ruh ve beden sağlığınızda önemli değişiklikler yaşayabilirsiniz. Bu nedenle bir sorununuz olunca, zaman kaybetmeden doktorunuza başvurun.

Cildinizde Kivi Tazeliği

Dilimlenmiş kivi halkaları
Fazla olgunlaşmamış bir kivinin kabuklarını bir zar gibi soyun, sonra keskin bir bıçakla, mümkün olduğu kadar ince dilimlere ayırın. Ardından rahatça uzanıp, hatta bir de müzik eşliğinde bu halkaları yüzünüze yerleştirin. Cilt tipinize bağlı olarak 5-15 dakika kadar bu şekilde dinlenin.

Kivi suyu ile kompres
Kiviyi önce presle veya blender ile sıvı hale getirin. Sonra steril bir sargı bezini hazırladığınız kivi suyuna batırarak, yüzünüze kompres yapın. Bu işlemi 10 dakika kadar sürdürebilirsiniz.

Kivi suyu + kil
Kivi suyuna bir miktar kil ilave edip, temiz ve küçük bir tahta kaşıkla krem kıvamına getirin. Bu karışımı maske şeklinde yüzünüze sürün. Sırt üstü uzanıp veya koltuğa yaslanıp 10 dakika dinlenin. Bu maske özellikle yağlı ve sivilceli ciltler için çok yararlıdır.

12 Haziran 2008 Perşembe

Ruhsal Detoks İçin 10 Kural


Farkındalık temeline dayanan düşünmenin gücünü keşfedin.
İç dünyanızın enerjisini ve huzurunu aynı anda hissedin.
Boş zamanlarınızı, can sıkıntılarınız olmaktan çıkartıp içsel keşif yolculuklarına çevirin.
Kıskançlık, düşmanlık, kızgınlık gibi kirli duyguları terk edin.
Hayatı ve kendinizi sevin.
Düşünce ve duygularınızı sadeleştirin.
Mutsuzluğun yaşam koşullarından değil zihinsel koşullanmalardan kaynaklandığını fark edin.
Arzu, istek ve tutkularınızın fazlasını törpüleyin.
Dost olun ve dost edinin.
Dertlerinizi paylaşacak, içinizi boşaltacak, sizi anlayacak arkadaşlar edinin.

5 Haziran 2008 Perşembe

Cilt Maskeleri

Yüz için nemlendirici maske
Malzemeler: Yumurta sarısı + süt Hazırlanışı: Bir kapta yumurta sarısı ve bir kaşık sütü karıştırın. Bu karışımı yüzünüze yayın, üzerini ince bir bezle örterek on beş dakika bekleyin. Ardından kağıt mendille silerek temizleyin. Daha sonra sırasıyla, ılık ve soğuk suyla yüzünüzü yıkayın. Ne işe yarıyor: Kuru ve nemsiz bir cildiniz varsa bu maske sizin için birebir. İçinde bulunan yumurta sarısı cildinizi beslerken, süt nemlendirecek, yumuşaklık verecek ve sıkılaştıracak. Ne zaman kullanmalı: Bu maskeyi haftada bir kez uygulamak yeterli.


Siyah noktaların sonu geliyor
Malzemeler: Limon suyu + yoğurt Hazırlanışı: Bir kase yoğurda bir limonun suyunu karıştırın. Bu karışımı, gözlerinize gelmemesine dikkat ederek yüzünüze yayın ve 15 dakika bekleyin. Yüzünüzde kuruyan maskeyi ılık suyla yıkayarak çıkarın. Ne işe yarıyor: Limon suyu cildi dezenfekte eder, sivilceleri kurutur ve siyah noktaların kaybolmasına yardımcı olur. Yoğurt ise cildi besler, nemlendirir ve yağ miktarını dengeler. Ne zaman kullanmalı: Bu maske haftada bir kez uygulanabilir.


Sivilceler için karnıbahar
Malzemeler: Karnıbahar + Zeytinyağı Hazırlanışı: Sekiz adet karnıbahar yaprağını iki kaşık zeytinyağı ile beraber mikserden geçirin. Karışımı, problemli bölgeler üzerinde daha yoğun olacak şekilde yüzünüze yayın, on dakika bekleyin ve yüzünü ılık suyla temizleyin. Ne işe yarıyor: Karnıbahar yapraklarının temizleyici fonksiyonu vardır. Ne zaman kullanılmalı: Haftada bir ya da iki kez.


Kırışıklara karşı maske
Malzemeler: Kaymak + Elma Hazırlanışı: Bu maskeyi hazırlamak için soyulmuş bir elma ve üç kaşık kaymağı mikserle bir kaç dakika karıştırmanız yeterli. Karışımı cildinize yaydıktan sonra temiz bir bezle yüzünüzü kapatın. Yaklaşık on dakika bekledikten sonra maskeyi silin ve yüzünüzü ılık suyla temizleyin. Ne işe yarıyor: Kaymak cildi yumuşatır, nemlendirir ve cilde elastikiyet kazandırır. Kırışıklara karşı da etkilidir. Elma ise cildin diri kalması için önemli etken. Ne zaman kullanmalı: Haftada bir kez.


Yağlı ciltler için
Malzemeler: Bal + süt + limon suyu Hazırlanışı: Bir fincan içinde bir kaşık balı, bir kaşık limon suyunu ve kıvamın koyuluğunu bozmayacak miktarda sütü karıştırın. Karışımı yüzünüze ve boynunuza yayın ve hafifçe kuruyana kadar bekleyin. Maskeyi nemli bir sünger yardımıyla silerek temizleyin. Ne işe yarıyor: Bal cildi yumuşatır ve limon suyunda bulunan aktif maddelerin daha iyi emilmesini sağlar. Bu maddeler de cildin yağ salgısını dengeler, fazla yağ salgısı sonucu oluşabilecek sivilceleri önler. Ne zaman kullanılmalı: İhtiyaca göre 10 - 15 günde bir tekrarlayabilirsiniz

2 Haziran 2008 Pazartesi

KEÇİBOYNUZU NEDİR?



Anadolu’da bazı yörelerde harnup olarak da bilinir.Yeryüzünün en eski bitkilerinden olup anavatanı olarakGüney Anadolu, Suriye, Kıbrıs, Yunanistan, İspanya, Fas, Tunus, Cezayir, Filistin ve Libya olupmemleketimizde, Antalya, Mersin, Silifke, Datça dolaylarında yaklaşık 1500 km2lik sahil şeridinde doğal olarak yetişmektedir. Keçiboynuzu, yetişmeye başladığı ilk 15 yıl meyve vermeyen bir bitkidir.Meyveleri ilk başlarda yeşil olup, olgunlaştıkça kahverengileşen ve tam olgunlaşınca parlak kahverengi renk alır.

Keçiboynuzunun en büyük özelliği nefes darlığına karşı oldukça etkili olmasıdır.Keçiboynuzunun nefes darlığına karşı etkili olan etkin maddesi hemen hemen başka hiçbir bitkide bulunmamaktadır.Bu etkin madde aynı zamanda bazı alerjik astım rahatsızlıklarında öylesine etkilidir ki;derhal sonuç almak mümkün olabilmektedir.Ayrıca alerjinin neden olduğu nefes darlığı problemlerinde büyük bir başarıyla uygulanabilir .

Keçiboynuzunun içerdiği gallik asit insan sağlığı üzerinde öylesine çok yönlü özellikleri olan bir maddedir ki,bu özelliklerinden bazıları aşağıdaki tabloda belirtilmiştir.

Analgesic Ağrı kesici
Antiallergenic Alerjiye karşı
Antiasthmatic Astıma karşı
Antibacterial Bakteri yok edici
Antibronchitic Bronşite karşı
Anticancer Kansere karşı
Antihepatotoxic Karaciğeri toksinden arındırıcı
Antioksidant Serbest radikalleri yok edici
Immunostimulant Bağışıklık sistemini güçlendirici
Antiviral Mikroplara karşı
Antiseptic Antiseptik
Cancer-preventive Kansere karşı koruyucu
Antinitrosaminic Nitrozamin yok edici
Bronchodilator Bronş genişletici
Antipolio Çocuk felçine karşı

Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi gallik asit çok yönlü bir maddedir. Bu maddenin belirtilen bu özelliklerini artıran ve takviye eden keçiboynuzunda bulunan promotor maddelerdir. Akciğer ödemine karşı keçiboynuzunun desteği bulunmaz bir imkan. Balgam söktürücü gücü ve astım a karşı olan tedavi edici gücü çok fazladır. Sigara içenler keçiboynuzuna başladıktan bir iki gün sonra nasıl balgam çıkardıklarını hayretle gözleyeceklerdir. Keçiboynuzu, insanlığın korkulu rüyası akciğer kanserini %90 oranında önleme gücüne sahiptir.Özellikle sigara içen insanlarda akciğer kanserine yakalanma riskinin ne kadar yüksek olduğu,bu konuyla ilgili hemen her klinik deneyde ortaya konmaktadır. Değerli okuyucu, bir insanın kendi kendine (sağlığı açısından) verebileceği en büyük zarar; sigara içmesidir. Unutmayınız ki, sigara içmek sadece akciğer kanserine yakalanma riskini artırmıyor,genel olarak insan sağlığını olumsuz etkileyen zararlı bir alışkanlıktır.Keçiboynuzu akciğer kanserini önleyen mükemmel bir meyvedir. Ancak, akciğer kanserine yakalanmış olanlar için tedavi etme gücü çok zayıftır. Ancak bir bitkinin hastalığı önleyici özelliği ile hastalığı tedavi etme özellikleri birbirlerinden farklı şeylerdir. İşte keçiboynuzunun akciğer kanserini tedavi etmekteki gücünü artırıcı farklı etkin maddeler içeren ikinci bir bitkiye ihtiyaç vardır. Bu ikinci takviye bitki kırmızı turptur.

Keçiboynuzunda kolestrol bulunmaması ayrı bir avantajdır. Kaffein ve theobromine içermediği içinde tansiyon problemi olanların rahatlıkla kullanabilecekleri bir bitkidir. Fosfor ve kalsiyum bakımından zengindir. Bu nedenle osteoporoz rahatsızlığı olanlara kalsiyum ihtiyaçlarının karşılanmasında çok iyi bir destekleyicidir.

30 Mayıs 2008 Cuma

Alkol, belleği kemiriyor


Araştırmacılar, kronik alkolizmin, uzun vadeli belleğin otobiyografik kısmı olan ve kişinin deneyimlerini işleyip, kaydettikten sonra bunları zamansal olarak ilişkilendiren kısa vadeli bellek (epizodik bellek) ile örneğin baktıktan sonra telefon numarasını hatırlamakta yararlanılan, bilginin kullanılana kadar sadece birkaç saniyeliğine tutulmasını sağlayan çalışma belleğinde bozukluklara neden olduğunu gördü.

Alkol bağımlılarında düzenli nöropsikolojik taramalar yapılmasının gerekli olduğunu belirten araştırmacılar, bu taramaların hafıza kaybına kadar giden sorunların engellemesine yardımcı olabileceğini vurguladı.
Fransız Ulusal Sağlık ve Tıbbi Araştırmalar Enstitüsünden (Inserm) bilim adamlarınca yapılan araştırma “Alcoholism: Clinical and Experimental Research” dergisinde yer alıyor.Alkol bağımlılığının, 1887 yılında Rus araştırmacı Korsakoff’un tam bilimsel bir şekilde açıklayarak kendi ismini verdiği sendrom dışında belleğe zararlı etkisinin olmadığı düşünülüyordu. Sendrom, uzun süreli alkol kullanımı, anoreksiya nervosa gibi bazı psikiyatrik rahatsızlıklar, zorunlu veya gönüllü uzun süreli açlık, uzun süreli açlık sonrası yapılan yanlış beslenme veya uzun süreli damardan beslenme sırasında yeterli vitamin desteği verilmemesi gibi durumlarda ortaya çıkıyor. Genel olarak beyin, beyincik ve göz dokularına zarar veren ve başta yakın bellek kusuru olmak üzere, birkaç ay ile on yıl kadar geriye gidebilen bellek yitimlerine yol açabiliyor.

Prof.Dr. İbrahim SARAÇOĞLU ile LAVANTA MUCİZESİ!


Prof.Dr.İbrahim saraçoğlu anlatıyor.

Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu, lavantanın hepatit B ve Hepatit

tedavisinde bir çare olduğunu öne sürerek, lavantadaki etkin maddelerin karaciğer kanserine yol açan Hepatit B ve C virüsünü baskı altına aldığını söylüyor. Prof. Saraçoğlu'na göre; lavanta Hepatit'i karaciğerden tamamen atamıyor, ancak yılda bir uygulanacak "lavanta kürü" ile hastalık baskı altında tutabiliyor.
Lavanta kürü uygulayanların karaciğer ölçümlerinde, kısa sürede belirgin bir iyileşme gözleniyor.

Lavanta, en az 14 tane sedatif (teskin edici, rahatlatıcı) özelliği olan etkin madde içeriyor.
Aroma terapide kullanılan birçok bitkiden biri olan lavantanın kullanım sebeplerinden biri budur.
VİRÜSLER BASTIRILIYOR
Lavantanın içerdiği etkin maddelerin kendine özgü bir sistematiği var. Tüm karaciğer metabolizmasını mucizevi bir şekilde düzenleyebiliyor. Karaciğer metabolizmasının sağlıksız çalışmasından dolayı yükselen enzim değerlerinin kısa zamanda kontrol altına alınmasında ve tekrar kısa zamanda normal değerlerine inmesinde, lavanta kürü bulunmaz bir nimet.

Özellikle Hepatit B ve Hepatit C virüslerinin aktive olabilmelerine karşı, karaciğer metabolizmasının sağlıklı çalışmasını ve güçlü kalmasını sağlayabiliyor.

Böylece virüsler bastırılarık faaliyete geçmeleri önlenmiş olabiliyor. Lavanta kürü, bu virüslerin karaciğer dokusunda kansere veya siroza dönüşme riskine karşı da mükemmel bir önleyici rolünün olabileceği gerçeğini de ortaya koyuyor.Karaciğer metabolizmasının düzenli çalışmasında, lavanta çiçeklerinde bulunan 1.8 cineole, Delta3-carene ve herniarin ağırlıklı olarak etkili olurken, yaprakların içerdiği beta-pinene de karaciğer enfeksiyonuna karşı adeta doğal bir antibiyotik olarak görev yapmaktadır.
Aynı zamanda lavantanın yapraklarında bulunan bornyl-acetate etkin maddesi de antiviral olarak görev yapmaktadır.Lavantanın gerek çiçeklerinde gerekse de yapraklarında moleküler yapıları ve etkin özellikleri bakımından birbirlerinden tamamen farklı maddeler bulunmaktadır.

Bu amaçla kullanılacak lavantanın, 1 yıldan fazla beklememiş olmasına özen gösterilmelidir.
Aktarlardan alınacak lavantanın sadece çiçeklerinin değil, eşit oranda yapraklarının da bulunmasına özen gösterilmelidir. Lavanta yağı, daha etkili olur düşüncesi ile kesinlikle kullanılmamalıdır.
Sağlıklı olması için herşeyde olduğu gibi lavanta'nında taze olanını almakta fayda var diyor.
Prf.Dr İbrahim saraçoğlu.

Mutfağımızdaki Sihirli Güçler

-Avokado:
İçerdiği yağ asitleri ve vitaminler sayesinde bu koyu yeşil meyve, çok değerli besinler listesinde yer almaktadır. Dıştan kullanımda, bol miktarda içerdiği A Vitamini, hücrelerin yenilenmesini destekler, üstderide kepeklenmeyi nasırlaşmayı önler. B Vitamini kompleksi, hücre metabolizmasını çok olumlu etkiler. Avokadonun etken maddeleri, deriyi kurumaktan korur ve özellikle, duyarlı, kuru, yıpranmış ve yaşlanmış derileri iyileştirir ve güçlendirir.

-Çiçek balı:
Dünyanın bilinen en eski tatlandırıcısı albüminler, vitaminler, mineraller, mikro besin maddeleri, enzimler ve organik asitler içerir. Bu besleyici maddeler deriyi güçlendirir ve yumuşatır. Antibakteriyel ve iltihap giderici, deriyi gerginleştiricidir, esnekliği arttırır ve kan dolaşımını uyarır.

-Buğday kepeği:
Mineraller ve B Vitaminleri içerir. Cilde düzgünlük kazandırır ve kurumaktan korur.

-Yeşil çay:
Japonların ulusal içkisi olan yeşil çay, yalnızca içten değil, dıştan da kullanıldığında çok faydalıdır. Duyarlı ciltleri yatıştırır, olgunlaşma aşamasındaki deriyi besler ve vaktinden önce yaşlanmaktan korur.

-Çökelek/Ekşimik:
İltihaplı deriye karşı eskiden beri kullanılan çökelek, gerektiğinde biraz ılık sütle karıştırılarak krem kıvamına getirilir. Yağlı cilt bakımında kullanılır, altderinin(perminal katmanın) kan dolaşımını hızlandırır, ayrıca hafif güneş yanıklarında rahatlatıcıdır. Çıbanları(örneğin koltuk altında çıkan köpekmemesini) kısa sürede işletir ve temizler.

-Elma sirkesi:
Bu çok yönlü ilaç, deriyi güçlendirir ve derinin asidik koruma örtüsünü güçlendirir. Çok zengin vitaminler ve mikro besin maddeleri içerir. Kuru ve çatlak cilt kadar, yağlı ve sivilceli cildin bakımında da başarılıdır. Saçlara yumuşaklık ve parlaklık kazandırır.

-Havuç:
İçerdiği karoten(Provitamin A) ve lesitin, deri sertliklerini normalleştirir, deriye sağlıklı bir görünüm ve renk kazandırır.

-Hıyar(Salatalık):
Deri için klasik bir nemlendirici olarak bilinen hıyar, yağdan arındırıcı etkiye de sahiptir ve bu nedenle yağlı ciltler için hazırlanan maskelere ve kompreslere de girer.

-Limon:
Doğal kozmetikte çok önemli yeri vardır. Mikrop kırıcı, sıkıştırıcı/büzüştürücü/gerdirici özelliği vardır ve deriyi yağdan arındırır.

-Süt:
Yağlı cilt bakımında ve nemlendirici olarak idealdir. Çok değerli maddeleri cilt tarafından hızla emilir. Üstderiye esneklik kazandırır, derinin asidik koruma örtüsünü güçlendirir, kan dolaşımını uyarır ve pürüzlü deriyi düzgünleştirir.

-Yoğurt:
İçerdiği bakteri kültürleri sayesinde, üstderi bakteri florasının yeniden yapılanabilmesine yardımcı olur. İçerdiği süt asidi ise cildin erken kırışmasını önler, ona yumuşaklık ve esneklik kazandırır.

-Yulaf:
B grubu öncelikli olmak üzere, vitaminler, mineraller ve değerli yağlar içerir. Öğütülmüş yulaf deriyi düzgünleştirir ve özellikle bu amaçla hazırlanan yüz maskelerinde başarıyla kullanılabilir.

-Yumurta sarısı:
Lesitin ve kolesterol açısından çok zengin olduğu için, cilt maskeleri ve kompresler hazırlanırken emulgatör olarak (örneğin yağ ile suyun bir süre için birbirine karışmasını sağlamakta) kullanılır. Cildi rahatlatır ve düzgünleştirir.

-Zencefil:
Cildi çok olumlu etkileyen doymamış yağ asitleri bakımından çok zengindir. Deriyi yağdan arındırır, iltihapları yatıştırır, çatlakların ve küçük yaraların iyileşmesini hızlandırır.

Not: Maskeleri cildinize uygulamadan önce mutlaka el bileğinizin iç kısmına sürerek alerjik reaksiyona karşı deneyin.
saglikguzellikrehberi.com