28 Kasım 2007 Çarşamba

Bebek ve Çocuklarda Kabızlık


Kabızlık bebeklerde ve küçük çocuklarda sık karşılaşılan bir rahatsızlıktır. Her bebeğin bağırsaklarının çalışma düzeni ve dışkılama sıklığı farklıdır. Bazı bebekler her gün kaka yapmayabilir. Bebeğin dışkısı yumuşaksa, bebek zorlanmadan kaka yapıyorsa ve aynı zamanda kilo alışı düzenli, genel durumu da iyi ise endişelenmeye gerek yoktur.
Eğer bebek normal sıklığının dışında birkaç gün kaka yapamadıysa, sert ve yoğun, zaman zaman çakıl taşı gibi dışkılıyorsa, bunu yaparken acı çekiyorsa veya kakasında kanlı izler varsa kabız olmuş demektir. Kabızlık üç günden fazla sürmüşse ve dışkıda kan görülmüşse bebek mutlaka doktora götürülmelidir.
Yeni doğan bebeklerde kabızlık çok daha az görülür. Bebeğin kaka yaparken yüzünün kızarması normaldir, kabız olduğu anlamına gelmez. Genelde anne sütü alan bebekler daha sık kaka yaptıklarından kabızlık görülmez. İnek sütü alan bebekler ya da formül mama ile beslenen bebeklerde kabızlık görülme olasılığı daha fazladır.
Bebek anne sütü alıyorsa ve buna rağmen bebekte kabızlık yaşanıyorsa, anne diyetinde kabızlığı önleyici besinlere öncelik verilmelidir. Bebekler ve küçük çocuklar formül mama alıyorlarsa kabızlığı önleyici mamalar tercih edilmelidir. Eğer küçük bir bebekte yine de kabızlık meydana gelirse, büyük olasılıkla yetersiz beslemeden ileri gelmiş olabilir. Bu nedenle, bebeğe yeterli miktarlarda anne sütü ya da mama verilmesi özellikle önemlidir.
Kabızlık, kalınbağırsağın sonundaki kaslar sertleştiği ve kakanın normal geçişini önlediği zaman meydana gelir. Kaka bağırsakta ne kadar uzun süre kalırsa, o kadar sıkılaşıp kurur ve vücuttan atılması zorlaşır. Sertleşmiş kaka kalın barsağın son kısmından geçerken yırtılmalara ve çatlaklara neden olur. Bu da bebeklerde ve çocuklarda kasılmalara neden olur. Çocuklar, bu acıyı yaşamamak için kakayı tutmak isteyebilir ve dışkılama hissini bastırabilir. Bu da kakanın içerde daha çok kurumasına, büyük çap ve hacme ulaşmasına neden olur. Böylece kabızlık döngüsü başlamış olur.
Kabızlığın birçok nedeni vardır. Genelde beslenme alışkanlıklarından ve düzensizliklerinden dolayı olur. Bazı enfeksiyon hastalıkları, metabolik hastalıklar ve bazı ilaçlar da kabızlığa neden olabilir. Ek besinlere geçiş ve diş çıkarma da kabızlığa neden olabilecek etkenlerdir.
Kabızlıkta en önemli durum yemek düzenidir. Çocuğun lifli gıdalar alması, bol sıvı tüketmesi, düzenli dışkılama amaçlı tuvalete gitmesini sağlamak alınacak önlemlerdir. Yanlış beslenmenin yanında, bebekteki ve çocuklardaki hareketsizlik de kabızlığa neden olabilir.
Bebeklerde ek gıdalara başlandığında; muz, patates ve pirinç lapası kabızlığa neden olabilir. Bu gıdalar daha aralıklı zamanlarda verilmelidir. Bebeğin beslenmesine daha fazla meyve ve sebze püresi eklenmelidir. Bebeğe, bir yaşına kadar inek sütü verilmemelidir. Sulandırılmış meyve suyu ve öğünler arasında kaynamış ılık su kabızlığı yumuşatabilir. Hazır mama kullanılıyorsa ölçüsünü doktor kontolünde tekrar gözden geçirilmeli ve içeriğinde prebiyotik lifler içeren mamalar tercih edilmelidir.
Ek besine geçmiş olan bebeklerde ve çocuklarda beslenme şekli; sebze, meyve, baklagiller, kepekli ekmek, yulaf gibi artık bırakan lifli yiyeceklerden zengin olmalıdır. Çocukların beslenme diyetinde özellikle; kuru erik, kayısı, kuru üzüm, bezelye, fasulye, brokoli, kabak, kepekli ve tahıllı ekmekler olmalıdır.
Sürekli kabızlığı olan çocuklar genelde, çabuk doyan iştahsız çocuklardır. Aynı zamanda bu çocuklar, ana öğünlerde yemek yemektense, aralarda abur cubur atıştırmayı severler. Böyle durumlarda bir beslenme uzmanı ile görüşmek faydalı olmaktadır. Kabızlığı tekrarlayan çocuklarda karın ağrıları, kramplar, bulantı, kusma görülebilmektedir.
Kabızlık sözkonusu olduğunda, doktora danışılmadan, bebeğe asla müshil, fitil ya da lavman uygulanmamalıdır. Kabızlık tedavisinde temel amaç; kalın bağırsağı ilk aşamada boşaltmak, sonrasında düzenli bağırsak alışkanlığını devam ettirebilmek ve kaka yapmayla alakalı olan ağrının ve korkunun ortadan kaldırılmasıdır. Ağrının ortadan kalkmasını sağlayacak durum ise, kakanın yumuşak kalması ve kalın olmamasıdır. Bunun için düzenli ve kontollü bir diyetin yanında tuvalette yeterli süre kalma alışkanlığının edinilmesidir.Tuvalet terbiyesini kazanmış çocuklar, kahvaltıdan ve akşam yemeğinden sonra 5-10 dakika süreyle tuvalette oturtulmalıdır.
Tedavi süresi çocuktan çocuğa değişiklik göstermektedir. Küçük çocukların büyük çocuklara göre daha uzun süreler tedavi edilmesi gerekilir. Ayrıca, kakanın uzun süre barsakta kalması, kalın bağırsağın genişlemesine neden olduğundan ameliyat da yapılabilmektedir.

27 Kasım 2007 Salı

Kış için bakım tüyoları

  • Banyodan sonra mutlaka uygun nemlendiriciler kullanın.
  • Hatta yıkanırken yağlı temizleyiciler, nemlendiricili sabunlar kullanılmasında yarar var.
  • Her sabah yüzünüzü yıkadıktan sonra uygun nemlendirici sürün. Kışın daha fazla nemlendiriciye ihtiyaç duyabileceğinizi gözardı etmeyin.
  • Yıkanırken kurutmayan sabunlar, saçınız çok kuruysa yağ içeren şampuanlar kullanın.
  • Her banyo sonrası, cildiniz çok kurumadan vücudunuzun her yerini nemlendirin.
  • Bol su için.
  • Biotin, çinko, folik asit, omega 3 yağ asitleri bakımından zengin beslenin.
  • Haftada 1-2 kez, yüzü tahriş etmeyen, ölü derilerin atılmasına da yardımcı peeling (soyucu) jeller kullanın. Bunların vücut için olanları hem cildin ölü derilerini temizler hem kıl köklerindeki keratin tıkaçları ortadan kaldırır. Bu kıl dönmelerini ve batık kıl oluşumlarını da önler.
  • Hava şartlarına uygun giysiler seçin. Soğuklarda, çok kalın giymek yerine, ince ama kat kat giysileri tercih edin. Terleten sentetik giysiler, mantar hastalıkları riskini artırır.

Bunlardan sakının

Kışın daha depresif olduğumuz, iştahımızın arttığı kesin. Ancak her kışı yaz takip ediyor. Fazlalıklar, ihmal edilenler birkaç ay sonra göze batacaktır. Kışın:

  • Aşırı kalorili ve ağır yiyeceklerden
  • Nemlendiricisiz sokağa çıkmaktan
  • Susuz kalmaktan
  • Soğuk ve rüzgardan
  • Yıkanmayı geciktirmekten
  • Dudaklarınızı bakımsız bırakmaktan
  • Ellerinizi kremsiz ve eldivensiz bırakmaktan sakının.

Dudaklara bariyer

Vücutta soğuktan, rüzgardan, ayazdan en fazla etkilenen yer, dudaklar. Dudakları yıpranmaya karşı korumak şart. Bu sadece görünüm için değil, çatlakların yol açtığı ağrıların önlenmesi için de gerekiyor.

  • Kayak pistinde ve sokağa çıkarken içinde SPF bulunan koruyucu kullanmayı ihmal etmeyin
  • Çatlayan dudakları toparlayan özel ürünlerden destek alın. Bunların üstüne de ruj sürebilirsiniz.
  • Dudaklardaki kan dolaşımını hızlandırmak için esmer şekerle dudak kremini karıştırıp dudaklarınıza sürün. Sonra ılık suyla ıslatılmış çok yumuşak bir diş fırçasıyla hafifçe ovun ve durulayın
  • Pudra oranı fazla, uzun süre kalıcı rujları dikkatli kullanın.
Mesude Erşan
Hürriyet

25 Kasım 2007 Pazar

Feng Shui - Yönler

Mekanınıza ait pusula çözümlemesi yapmadan bunları uygulamayınız!!!

İYİ TARAFLAR

BATI
Sağlık

Yüzünü bu yöne çevirmek sağlığımız için uygundur.Sobanın ateş alan ağzının yönü bu yöne bakmalıdır. Sağlık için batı odasında uyunmalıdır. Sağlığı korumak için evin batı köşesine bir çift pirinç eşya konulabilir. Pirinç kap uzun sağlık demektir.


KUZEYDOĞU
Zenginlik

Çalışırken yüzümüzü bu yöne denebiliriz. Ana kapı yüzünü buraya dönebilir. Para şansı için bu uygundur. Başınızı bu yöne koyup uyuyabilirsiniz.
Zenginlik sembolleri yonulabilir; altın külçe, zenginlik tanrıları, arowana balığı gibi...
Burada dağınıklıktan kaçınmak gereklidir.


KUZEYBATI
Uzun ömürlülük ,Aşk ,mutluluk ve arkadaşlıklar

Bu yön ilişkileri ustalaştırmak ve aşk ilişkilerini geliştirmek için kullanmak gereklidir. Çocuklarla ilişkileri geliştirmek için bu odada uyumak uygundur.
Metal ya da pirinç obje kullanılabilir. Gülen buddha altın sarısı sabahlık aşk ilişkisini besler.

GÜNEYBATI

Asal,istikrar, denge

Meditasyon için iyi bir yöndür. Yüzünüzü bu yöne dönerek oturmak , çalışmak ya da uyumak stresten ve baskıdan kurtulmak için uygundur. Kristal ve porselen objeler bu yön için uygundur. Ateş elementi yardımcı olarak kullanılabilir. Kırmızı içeren eşyalar , mesela çiçek gibi kullanılabilir. Dragon yani ejderha figüründen kaçınmak gereklidir.


KÖTÜ TARAFLAR

GÜNEYDOĞU
Beş hayalet

Bu yöne yüzümüzü dönmek az iş getirir. Zimmete para geçirmek yüzünden iş kaybedilebilir.Bu yönü ağaç ile aktive etmemek gereklidir. Ateş elementi , mum, lamba, kırmızı kullanılabilir.4 şifa kralı figürü bu bölge için çok uygundur. Bu koruma, sahtekarlık, ihanet, ele verilmek, arkadan vurulmaya karşıdır.


DOĞU
En az kötü yön

Evin burasında çalışmak size endişe verebilir. Çalışırken yüzümüzü buraya dönmek doğru değildir. Kırmızı ya da ateş elementi yardımcı olabilir. Dağ resmi burası için çok uygun bir objedir.


GÜNEY
6 Cinayet

Yüzü buraya dönmemek gereklidir.Bu otorite kaybına neden olur. Burada uyumamak gereklidir. Çünkü konsantrasyon için iyi değildir. Ailedeki ve sosyalitedeki konum kaybedilebilir.Kristal ve toprak kullanılabilir. O yönün ateşini aktive eder. Porselen eşyalar için uygundur. Bu yöne bakan ev girişi yapılmamalıdır.


KUZEY
Bütün kayıplar

Burada her şeyden kaçınmak gereklidir. Ana kapı bu yöne bakmamalıdır.
Su kullanılmamalıdır. Yüzü kuzeye bakan pirinç ayna kullanılabilir. Eğer iş yeriniz burada ise “ Kuan Kung “ ve savaş tanrısı figürü arkanıza koyabilirsiniz.


www.fengshuianalyst.com

Feng-Shui İle İlgili Öneriler

Evlerimiz, kapısını kapatınca tüm dünyayı geride bıraktığımız en özel mekanlarımız. Dekorasyon stiliyle, döşenmesiyle, renkleriyle bizi yansıtmalı. Aynı zamanda sağlığımızı da korumalı; peki ama nasıl?
Bir evi ‘sağlıklı’ diye nitelendirmenin ölçüsü ne olabilir?


ABD´li Feng-Shui uzmanı Jill Blake, ‘Healthy Home’ isimli kitabında bu sorunun yanıtını şöyle veriyor: ‘Sağlıklı bir ev sizin ve ailenizin sadece fiziksel anlamda değil, ruhsal olarak da kendinizi içinde mutlu hissedebileceğiniz yerdir. Öyle ki gününüz nasıl geçerse geçsin, eve döndüğünüzde tüm sıkıntılarınızı arkanızda bırakabilmeli ve rahatlayabilmelisiniz.’
Evet, ev içinde sadece içinde yemek yiyip, uyuduğumuz dört duvar arası bir yer değil, içinde sizi mutlu kılabilecek her şeyi rahatça yapabileceğiniz bir yaşam alanı olmalı. Her sabah içinde uyanmaktan mutlu olacağınız, aydınlık, sevdiğiniz renklerle sizi saran, sakinleştiren bir yerde yaşamanın ruh sağlığımız üzerinde ne kadar olumlu etkilerde bulunacağını tahmin etmek hiç de güç değil.

* Bulunduğunuz mekanların her zaman temiz, ferah olmasını ve güzel kokmasını sağlayın.

* Taze çiçekler bulunduğunuz mekana Yang enerjisi getirecektir. Ama solan cansız çiçekler Yin enerjisine dönüşür. Bu yüzden ölmek üzere olan çiçekleri canlı ve taze çiçeklerle değiştirin.
* Pencerenizden baktığınızda gördüğünüz binaların keskin kenarları gibi kötü manzaraları perde ya da storla kapatın. * Chi'nin akışını engellememek için, geçiş alanlarını mobilyalarla doldurmayın.
* Chi'nin kaçıp gitmesini engellemek için tuvalet kapılarını ve klozet kapaklarını kapalı tutun.
* Çalışma masanızı ya da koltuğunuzu, sırtınız duvara gelecek şekilde yerleştirin. Bu, dışarıdan gelecek sürprizlere hazırlıklı olmanızı sağlayacaktır.
* Giriş kapınızın üstüne, dışarıdan gelecek kötü enerjileri geri yansıtması için bir ayna asın.
* Giriş kapınızın üstüne, dışarıdan gelecek kötü enerjileri geri yansıtması için bir ayna asın.
* Uzun koridorlarda chi çok hızlı hareket eder ve yararsızlaşır. Chi'yi yavaşlatmak için bu tarz mekanlara rüzgar çanları asın.
* Uzun koridorların sonundaki yatak odaları ya da ofisler, dar alanda hızlı akan güçlü, yıkıcı enerjiden olumsuz etkilenir. Bu tür odaların kapılarını, batı ya da kuzeybatıya bakıyorsa kırmızıya, güneye bakıyorsa maviye, doğuya ya da güneydoğuya bakıyorsa beyaza, güneybatı ya da kuzeydoğuya bakıyorsa yeşile boyayarak bu etkiyi engelleyin.
* Mutfakta fırın ya da ocağı, musluk ya da buzdolabı yanına yerleştirmeyin. Ateşle su elementinin çarpışması uyumsuzluk yaratacaktır.
* Kesinlikle iki aynayı karşılıklı gelecek şekilde yerleştirmeyin.
* Herhangi bir su forumu, ana giriş kapısının sol tarafında bulunmalıdır. Bu, evli çiftlerin ilişkisini garantileyecek, gözleri dışarı değil içeriye yönel-tecektir.
* Ofisinizde ya da çalışma odanızda açık raflı kitaplıklar kullanmayın.
* Çalışma masanızın tam önünü boş tutun. Buraya konan herhangi bir dosya, gereç ya da obje, şansınızı olumsuz yönde etkileyecektir.

FENG SHUI ARAÇLARI
Kristal küreler, aynalar, rüzgar çanları, mobiller, bitki ve hayvanlar gibi canlı varlıklar, bambu flütler, taş, kaya veya heykel gibi ağır nesneler, renkler ve elektromanyetik alanları gözetildiği sürece elektrikli aletler ve lambalar Feng Shui'nin "iyileştirici" araçlarıdır.


Örneğin kristal, gücü ifade etmektedir. Üzerine güneş ışığı vuran kristal kürelerin yansıttığı mükemmel gökkuşağı renkleri oldukça önemlidir. Evin ölü köşelerine asılacak kristal küreler, buradaki enerjiyi yakalayıp harekete geçirecektir. Bir kapıdan içeri girer girmez bir duvarla karşılaşmak insanda olumsuz duygular yaratır. Duvara bir resim ya da ayna asmak, alanda genişlik hissi yaratacaktır. Herkes seslere karşı duyarlıdır ve yalnız olduğu bir mekana bir başkasının girdiğinden haberdar olmak ister. Rüzgar çanları, mobiller uyarcı görevi görürken, çıkardıkları sesler de yatıştırıcı etki yapmaktadır. Feng Shui'ye göre rüzgar çanları ve bambu flütler bireysel enerjiyi açığa çıkarır.


Hayvan ve bitki gibi canlılar da Feng Shui felsefesinde çok önemlidir. Çünkü bir enerji içerirler ve chi'yi harekete geçirirler. Bu felsefede, sudan dolayı balığın ayrı bir yeri vardır ve balığın bolluk ve şans getirdiğine inanılır. Bu yüzden genellikle Çin restoranarında akvaryumlar ya da göletlerle karşılaşırız. Yine Feng Shui'ye göre renkler huzuru, dengeyi ifade etmektedir ve belirli renkler belirli yerlerde kullanılmalıdır. Örneğin mor renk zenginliği, bereketi; pembe dayanışmacı ilişkileri, gri ise vericiliği ifade eder. Genellikle yatak odalarında pembe renk kullanılır.

21 Kasım 2007 Çarşamba

Sen Kork, Pnömokok Kampanyası


Dünyada her 30 saniyede bir çocuk pnömokok mikrobunun neden olduğu zatürre, menenjit gibi hastalıklar sebebiyle hayatını kaybediyor, her yıl binlercesi de sakat kalıyor.

Dünyada anne-babaların % 66’sı pnömokok hastalıkları hakkında bilgi sahibiyken, Türk anne babalarının sadece % 8’i bu hastalıklardan haberdar. Oysa, pnömokok mikrobunun neden olduğu zatürre, menenjit gibi hastalıklar nedeniyle, her yıl 1 milyona yakın 5 yaşından küçük bebek ve çocuk hayatını kaybediyor. Önlenebilir çocuk ölümlerinin başta gelen sebeplerinden biri olan pnömokok hastalıkları ve bunlardan korunma yollarıyla ilgili ailelerin bilinçlendirilmesi amacıyla Türkiye’nin önde gelen beş derneği bir kampanya başlattı: “Sen Kork Pnömokok!”

Önlenebilir çocuk ölümlerinin başta gelen sebeplerinden biri olan pnömokok hastalıklarını Türk anne babalarının % 8’i, halkın ise sadece %3’ü biliyor. Buradan hareketle Türkiye’de çocuk sağlığı alanında önemli çalışamalar yapan beş dernek, halkın pnömokok hastalıkları hakkında bilinçlendirilmesini amaçlayan büyük bir kampanya için biraraya geldi.

Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Derneği, Enfeksiyon Hastalıkları Derneği, Türkiye Milli Pediatri Derneği, Türk Pediatri Kurumu, Türkiye Özürlüler Eğitim ve Dayanışma Vakfı ‘nın işbirliği ve Wyeth İlaçları’nın katkılarıyla gerçekleştirilen “Sen Kork, Pnömokok” adlı kampanyayla halkın, pnömokokun neden olduğu zatürre, menenjit, kan iltihabı, orta kulak iltihabı ve sinüzit gibi hastalıklar ve bu hastalıklardan korunma yolları hakkında bilgilendirilmesi hedefleniyor.

Kampanyayı destekleyen derneklerden Türk Pediatri Kurumu Başkanı Prof. Dr. Haluk Çokuğraş, “Sen Kork Pnömokok” kampanyasının Türkiye’de çocuk ölümlerinin azaltılmasında önemli bir katkısı olacağını ifade etti ve “Ülkemizde çocuk sağlığının iyileştirilmesini amaç edinmiş dernekler olarak ülkemizde çocuk ölümlerinin azaltılmasında büyük katkısı olacağına inandığımız pnömokok hastalıkları bilinçlendirme kampanyasını hayata geçirmek için biraraya geldik” dedi.

Dünyada her 30 saniyede bir çocuğun pnömokok mikrobunun neden olduğu hastalıklar sebebiyle hayatını kaybettiğini, her yıl binlercesinin de sakat kaldığını belirten Prof. Dr. Çokuğraş, konuyla ilgili olarak şunları söyledi: “Pnömokok tehlikeli bir mikroptur. Zatürreye bağlı ölümlerin en önemli nedeni pnömokoktur. Pnömokok menenjitine yakalanan her 100 kişiden 15’i ölmekte, 27’sinde işitme kaybı, 11’inde ise kalıcı sakatlık oluşmaktadır.”
Dünyada çocuklar arasında tüm diğer hastalıklardan daha fazla can alan zatürre hastalığının ülkemizde de bebek ve çocuk ölümlerinin başta gelen sebeplerinden biri olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Çokuğraş, “Zatürre ülkemizde 1 ay-5 yaş grubu ölüm nedenleri arasında yüzde 27 ile ilk sıradadır. Türkiye’de zatürre sebebiyle yılda 7 bine yakın 5 yaş altı çocuğun hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir. Menenjit ise ülkemizde 0-14 yaş çocuklarda beşinci sıradaki ölüm nedenidir ve ülkemizdeki her dört bakteriyel menenjit vakasının birine pnömokok sebep olmaktadır” dedi.

Pnömokok mikrobu, her on yetişkinden üçünün ve her iki çocuktan birinin burun boşluğunda hastalık oluşturmadan bulunabiliyor. Bakteri, öksürük ve hapşırıkla bulaşıyor. Pnömokokun sebep olduğu hastalıklar 2 yaşından küçük çocuklarda toplumun geneline oranla 10 kat daha sık görülüyor, dolayısıyla bu yaş grubunda tüm diğer gruplardan daha fazla ölüme sebep oluyor.

Çocuklarını pnömokok hastalıklarından korumak için ailelerin alabileceği önlemleri uzmanlar şöyle sıralıyor:
Bebekler ilk 6 ayda anne sütü ile beslenmeli, ileri yaşlarda da yeterli ve dengeli beslenmesine dikkat edilmelidir.
Çocuklara ellerini düzenli olarak su ve sabun ile yıkamaları öğretilmelidir.
Çocuklar solunumu olumsuz etkileyebilen ve hastalanma olasılığını artıran tozlu, sigara dumanlı ortamlardan uzak tutulmalıdır.

Dünya Sağlık Örgütü’nün pnömokok hastalıklarından korunmada en etkili yöntemlerden biri olarak aşılamayı önerdiğini belirten Prof. Dr. Çokuğraş, 2 yaşından küçük çocuklarda da kullanılabilen konjuge pnömokok aşısı ile ilgili şunları söyledi: “Pnömokok her geçen gün antibiyotiklere karşı daha fazla direnç kazandığından, pnömokok hastalıklarının tedavisi gittikçe zorlaşıyor. Bu da hastalığı önlemede aşılamanın önemine işaret ediyor. Konjüge pnömokok aşısı yaşamın 2. ayından itibaren kullanılabilen ve uzun süreli koruma sağlayan bir aşıdır.

Anne babalar aşılama ile ilgili detaylı bilgi almak için öncelikle hekimlerine danışmalıdır.

Ayrıca kampanyamız dahilinde hizmete girmiş olan 0 8002114545 nolu danışma hattından ve www.pnomokok.com internet sitesinden pnömokok hastalıkları ve korunma yöntemleri ile ilgili ücretsiz bilgi alabilirler.”

“SEN KORK, PNÖMOKOK”

Televizyon, radyo gazete, dergi, internet mecralarında 15 Kasım tarihinde başlayacak olan “Sen Kork, Pnömokok” kampanyasının Türkiye’deki çok düşük seviyedeki hastalık bilinirlik düzeyini önemli ölçüde artıracağını beklediklerini söyleyen Prof. Dr. Çokuğraş, kampanyanın başarısı için doktorların ve medyanın desteğinin hayati olduğunu belirtti.

Migreni Olanların Beyinleri Farklı

Araştırmacılar, migreni olanların beyinlerinde, özellikle vücuttaki acıyı işleyen korteks bölgesinde olmak üzere yapısal farklılıklar bulunduğunu ortaya koydu. Uzun süredir migreni olan 24 kişi ile hiç migreni olmayan 12 kişinin beyinleri incelendi.
Vücudun çeşitli yerlerindeki acı, temas gibi duyusal bilgileri algılayan somatosensori korteksin, migreni olmayanlara nazaran migreni olanlarda yüzde 21 oranında kalın olduğunu bulundu.

Ay Hali Kanından Yeni Organlar Yapılıyor!..

Son günlerde, yeşil çay konusu çok popüler. Nasıl olmasın ki; hakkında araştırma yapan bilim adamları, buldukları veriler karşısında şaşırıp kalıyorlar.
İsterseniz konuyu özetle size anlatayım; çünkü, yazacağım bir sonraki konu, kadınları sevinçten zıplatacak özellikte.

Çağımızda dolaşım sistemi hastalıklarıyla, kanser salgın halinde. Konuyu araştıran uzmanlar, bu duruma kentleşme nedeniyle kullanmak zorunda olduğumuz bazı kimyasalların sebep olduğunu bulmuşlar. Araştırmalar iyice derinleştirilince, proteinlerin temel taşı olan aminoasitlerden bazılarının bu hastalıklara yol açan kimyasalları parçalayıp, organizma için tehlikesiz hale getirdiklerini tespit etmişler. Mesela, Glutathion-S-Transferase (GST) denen bir grup aminoasitin bu tip etkisi olduğu ve yeşil çayda bol miktarda bulunduğu keşfedilmiş. GTS denen bu aminoasitlerin önemli bir kısmının sindirim sırasında parçalanması sonucu olumlu etkisi epey azaldığından, bu riski ortadan kaldıracak çare araştırıldığında, limon suyunda bulunan enzim ve C vitamininin, GTS'nin sindirim sırasında parçalanmasını önlediği ve ince bağırsak yoluyla kana karışmasını kolaylaştırdığı, ortaya çıkarılmış.

Özetlemek gerekirse; içerisine limon sıkılmış yeşil çay içildiği ve bu alışkanlık haline getirildiği takdirde, kalp, damar ve kanser hastalığına yakalanma riski asgari düzeye iniyormuş. Ayrıca, hücre zarı kalitesini koruduğundan dolayı da, enfes bir cilde sahip olunuyormuş.
Arizona Üniversitesi'nden Sherry Cow bunları dile getirmesinin yanısıra, yeşil çayda bulunan Catechine adlı kimyasalın olumlu etkisini yere göğe sığdıramıyor.

ATIK KANDAKİ HAZİNE
Aynalardaki görüntüler yaşlılık belirtilerini aksettirmeye başladığı zaman, hüzünlenmeyen, hatta ve hatta yaşlılığın habercisi olan bu belirtileri ortadan kaldırma adına çare aramaya başlamayan bir kadın var mıdır, acaba?..

Bilim adamlarının söylediklerine göre kadın olmaktan en mutlu olanlar bile, ay hali kanamalarını keyifsiz, kirli bir olay olarak değerlendirirlermiş. Ancak, ay hali sırasında meydana gelen bu kanamanın, kadınlara yakın bir gelecekte (hatta hemen) gençlik ve sapa sağlam bir vücut hediye edeceğini bilseler, kadınlar neler düşünürdü acaba?..

Lafı fazla dolaştırmadan hemen konuya girip, dilimizin altındaki baklayı çıkartalım. Organizmamızda bulunan bütün organlardaki eksikler gedikler kök hücreler tarafından tamir edilir, yenilenir. Hatta ve hatta kök hücreden yeni bir organ bile yaratmak mümkün olabilir. Tabi organı yaratacak uygun kök hücre bulunabilirse.

Amerika'nın Kansas eyaletinde bulunan Wichita Üniversitesi uzmanlarından Dr. Xiaolong Men yönetimindeki bir grup araştırmacı, nerden akıllarına gelmişse, ay hali sırasında ortaya çıkan kanamayı didik didik etmeye başlamışlar.

Araştırmalar sırasında, ay hali kanının kimyasal analizini de yapan uzmanlar, yepyeni türde kök hücreleri bulmuşlar. Bu kök hücreler üzerindeki çalışmalar yoğunlaştırılınca ortaya devrim niteliğinde bir buluş çıkmış; çünkü bu yeni kök hücrelerden, tam 9 organda bulunan hücrelerin aynısını yaratmak mümkün olabiliyormuş. Yani, başta sinir sistemi, kalp, karaciğer, kemik, karaciğer, pankreas olmak üzere bir dolu organı, ay hali kanında bulunan kök hücreler vasıtasıyla yenileyip, pırıl pırıl hale getirmek bundan böyle mümkünmüş. Açıklamaya göre; 5 mililitre ay hali kanında bulunan uygun kök hücreden 2 hafta içerisinde ve laboratuvar ortamında kalbi yenileyecek kalp hücreleri yaratılabiliyormuş.
Özetlemek gerekirse, kadınların ay hali kanından ölünceye kadar sağlıklı, diri ve atraktif bir kadın yaratmak artık mümkün.

Ancak, erkeklerin böyle bir şansı yok.
Çok yakın bir gelecekte yaşlı kadınların, çıtır erkeklere el koyduklarını görürseniz hiç şaşırmayın.
Bir erkek olarak ne yapsak acaba?..
Dönüşmekte mümkün değil ki!..

Not: Ay hali kanını muhafaza edip, ihtiyaç olduğunda kullanmak üzere, özel bir kan bankası halen kurulmuş durumda.

Turgay Renklikurt/Güneş Gazetesi

15 Kasım 2007 Perşembe

Antioksidan Zengini Besinler

Alabalık:(E vitamini, Selenyum ve Çinko)
Ceviz, Fındık, Ayçekirdeği, Kabak: (E vitamini, Selenyum, Çinko ve Magnezyum)
Brokoli ve Domates: (E vitamini, C vitamini ve bol miktarda antioksidan)
Karpuz: (E vitamini, C vitamini, krom ve çinko)
Yeşil Biber: (C vitamini ve krom)
Havuç: (A vitamininin ön vitamini olan karoten ve C vitamini)
Ispanak: (C vitamini, flavanoid, antioksidanlar)
Tahıl Tohumları: (E vitamini, krom ve çinko)

Alerji


Allerji nedir?
Alerji vucudumuzun bağışıklık sisteminin çevremizde bulunan ve zararlı olmayan bazı maddelere karşı, (ki bunlara alerjen denir) aşırı şeklide ve anormal bir reaksiyon vermesidir. Bağışıklık sistemimiz çevremizde bulunan ve vücudumuza burun, nefes yolları, barsaklar ve deriden giren yabancı ve zararlı maddelere karşı yaşamı devam ettirmek için engelleyici reaksiyonlar verir. Bu reaksiyonla bağışıklık sistemi hücreleri zararlı maddeleri ortadan kaldırır yada girmelerini engeller. Alerjide ise bağışıklık sistemi bundan bir miktar farklı bir yolla ve vücut için zararlı olmayan maddelere karşı ancak vücut için zararlı olan aşırı bir reaksiyon verir. Bu reaksiyon alerjinin görüldüğü organda kronik bir yangı şeklinde devam eder ve bazen geriye dönüşümsüz değişikliklere yol açabilir. Her ne kadar alerji denilince akla deride kaşıntı, burun akıntısı ve hapşırma gelse de alerjenin etkilediği organa göre bir çok farklı alerjik hastalık vardır. Bunların başında alerjik bronş astımı, alerjik burun ve göz nezlesi (saman nezlesi, bahar nezlesi ve tıbbi adıyla alerjik rinokonjoktivit), besin alerjisi, ilaç alerjisi, deri alerjisi (bebeklik egzeması, egzema ve tıbbi adıyla atopik dermatit), hayvan alerjisi,böcek alerjisi ve çalışılan ortamdaki maddelere karşı olan mesleki alerjiler gelmektedir.

Buna neden olan çevrede bulunan alerjen genelde ev içi alerjenler ve ev dışı alerjen olarak ikiye ayrılır. Bu ayırımın nedeni alerjen tipine göre alerjik hastalığın tipinin ve bulgularının değişmesidir.
Örneğin en sık ev içi alerjen olan ev tozunda bulunan ve akar denilen böcekçiklerdir. Akarlar tüm yıl, dört mevsim boyunca alerjiye neden olurlar. Buna karşın ev dışı alerjenlere en iyi örnek ot, ağaç ve çiçeklerin polenleri olup daha çok bahar mevsimlerinde alerjiye neden olur. Tabi ki besin, ilaç ve böcek gibi bu sınıflamaya tam girmeyen alerjenlerle de karşılaşma değişik zamanlarda ve ortamlarda olabilir.

Çocuklar Neden Alerjik Hastalığa Sahip Olur ?
Alerjik hastalığın çıkmasının temel nedeni alerjene karşı verilen reaksiyonda anne babadan gelen kalıtsal bir alerjik yatkınlığın olmasıdır. Bu yatkınlığın olması nedeniyle bebeklik döneminde itibaren çevredeki alerjenlere karşı vücut duyarlı ve reaktif hale gelmekte ve daha sonra yineleyen karşılaşmalar nedeniyle alerjik hastalık gelişimini tamamlamaktadır. Ayrıca tabiki hastalığın gelişmesi ve doğasını tamamlaması için çevrede yeterli alerjen konsantrasyonu bulunmalıdır. Bu nedenle alerjik hastalıklara genetik yatkınlık ve çevresel etkenlerin bir arada bulunması ile gelişen kronik hastalıklardır. Bu nedenle insandan insana bulaşmazlar ve taşınmazlar. Ailesel yatkınlık için en önemli gösterge alerjik hastalığa sahip olan anne babanın çocuklarında alerjik hastalığın normal toplumdaki çocuklara göre daha yüksek sıklıkta görülmesidir.

Örneğin genel olarak bir toplumdaki alerjik hastalık sıklığı ve riski toplam olarak (alerjik astım, saman nezlesi….) ortalama % 20 olarak gözlenirken, alerjik hastalığa sahip olan çocuğun riski % 45’ e, eğer hem anne hem de baba alerjik hastalığa sahip iken bu risk % 70’ e çıkmaktadır. Ayrıca bilinmesi gerekir ki bir kişi ev tozu akarına karşı alerjik iken diğer bir kişinin niçin sadece polene karşı alerjik olduğunun nedeni de genetik yatkınlıktır.

Alerjik Hastalık Çocukda Ne zaman Başlar ?
Genetik yatkınlık ve çevredeki alerjenin bir araya gelmesi ile önce vücutta bebeklik döneminden itibaren bir duyarlılaşma oluşur. Bu duyarlılık sonucu bağışıklık sistemi normalde bu maddeye karşı salgılamaması gereken IgE adında bir antikor salgılar. Bu antikor kan dolaşımı ile vücudun her tarafına dağılarak bağışıklık sistemi hücrelerine yapışır. Eğer alerjen vücuda bir daha ulaşırsa hemen onu tanır ve çok şiddetli bir reaksiyon verir. Bu reaksiyon esnasında bağışıklık sisteminden salgılanan binlerce madde alerjenin etki yarattığı organda anormal şiddette bir alerjik yangı oluşturur ve hastalığın bulgularının çıkmasına neden olur. Bu eğer alerjik yangı burunda ise hapşırma, burun akıntısı, burun kaşıntısı, gözlerde yanma sulanma ile karakterli olan saman nezlesine, akciğerde bronşlarda ise hırıltılı nefes alıp verme, nefes darlığı ve koyu balgam çıkarma ile ortaya çıkan alerjik bronş astımına, deride ise kaşıntı, kızarıklık ve kuruluğa neden olan alerjik egzemaya, barsakda ise karın ağrısı, ishal, kusma ve barsaklar dışında bir çok bulguya neden olan besin alerjisine vs neden olur . Alerjiye neden olan bağışıklık sistemimizin çevremizdeki alerjenlere olan anormal ve şiddetli reaksiyonu olduğu ve bağışıklık sistemi hücreleri vücudumuzda kan dolaşımı olan her yerde olduğu için alerji bulguları yalnızca o organda değil bir çok ayrı organda görülebilir.

Örneğin sadece migren tipi baş ağrıları, göğüs ağrıları, hareketesiz yaşama isteği, inatçı öksürük, sık sık ve uzun süreli nezle olma, çocuklarda büyüme de gerilik gibi bulgular da alerji nedenli olabilir.
Doç.Dr. Hasan YÜKSEL

14 Kasım 2007 Çarşamba

Light Ürün Nedir?

Light kelimesi dilimize İngilizce’den geçen bir kelime olup hafif olan, fazla yük olmayan şeyler için kullanılmaktadır.

Beslenme literatüründe light ürün dendiğinde bu kalori açısından diğer besinlere göre daha az kalori içeren ürünler anlamına gelmektedir.

Kulağınızı Kaşımayın !


Kulak kaşıntısı birçoğumuzu rahatsız eden tatsız bir durum. Özellikle yaz aylarında sıcağın da etkisi ile aşırı terleme ve sonuçta kaşıntı hissinde bir artış olmakta. Dış kulak yolu oldukça hassas bir yapıya sahip, bir de kaşıyarak tahriş edip üzerine de havuza, denize girersek ciddi bir dış kulak yolu enfeksiyonuna zemin hazırlamış oluruz.

Birçok hastamın doktor bey ne olur kurtar beni şu kulak kaşıntısından diyerek çaresizlik içinde geldiğini hatırlıyorum. Gerçekten de bu durum sosyal ilişkiler açısından da son derece tatsız bir görüntüye yol açmakta. Üstelik önceleri tatlı tatlı kaşınıyor diye ifade edilen his, ilerleyen zaman içinde kulağım ağrıyora dönüşmekte ve hatta kulaktan iltihaplı akıntı, işitme azlığı gibi sonuçları olabilmekte.

Kulağımızın kendini savunması için ürettiği serümen(kulak kiri) pamuklu çubuklarla sık ve şiddetli bir şekilde temizlenirse dış kulak yolunda normal dışı bir kuruluk ve bu tip yabancı cisimlerin teması nedeniyle kaşıntı hissi artabilir. Kulak kaşıntısının en sık nedenlerinden biri de alerjik bünyedir. Vücudunun başka bir yerinde egzema, mantar gibi hastalıkları olan, gıdalara ya da başka bir maddeye karşı alerjisi olan kişilerde kulak kaşıntısı sık görülür.

Dış kulak yolu yapı olarak düz değildir. Kulak zarına kadar olan mesafe bir dirsek yapar ve böylece kulak içerisine yerleşmiş bir mantar enfeksiyonu, yabancı cisim parçacıkları, su ile şişmiş ve kulak temizleme pamuklarıyla iç tarafa itilmiş kirler müdehale edilmeden kolay kolay çıkmaz. Özellikle mantar enfeksiyonları son derece inatçı ve bulaşması da bir o kadar kolaydır. Gerekli önlemlerin alınmadığı kalabalık havuzlardan dış kulak yoluna mantar enfeksiyonu yerleşebilir. Dış kulak yolunda yerleşmiş olan mantar tedavisi oldukça zahmetlidir. Kaşıntıyla mücadele ve uzun süreli pansuman gerektirebilir. Dış kulak yolunu kuru tutmak gerekir.

Kulak kaşıntısı ve dış kulak yolu enfeksiyonları için alınabilecek önlemler:

• Kulaklarınızı kaşımayın, kaşıntı hissi ile mücadele edemiyorsanız doktora başvurun

• Yazları özellikle kalabalık havuzlar yerine denize girmeyi tercih edin.

• Kulaklarınızı pamuklu çubuklarla sadece banyo sonrası ıslaklığı almak için temizleyin ve haftada birden fazla kullanmayın.

• Alerji yaptığını bildiğiniz gıdalardan uzak durun (Domates, çikolata, kızartma gibi)

• Banyo yaparken kulaklarınıza özellikle sabunlu ve şampuanlı su kaçmamasına dikkat edin.

• Mümkünse havuza, denize girerken kulak tıkacı kullanın.

• Açıldıktan sonra 15 gün geçen kulak damlalarını yeniden kullanmayın.

• Kulağınızı kaşımış iseniz ardından suyla temas etmeyin.

Bazı vücut direncini düşüren hastalıklar kulak enfeksiyonlarına yatkınlık oluşturabilir.(Diabet gibi) Bu durumlarda mutlaka alttaki ana hastalığın da beraberinde kontrol altına alınması gerekir. Basit gibi görünen kulak kaşıntısı yaşamı bir çoğumuza zehir edebilir. Alınacak önlemler ve biraz irade bu durumdan kurtulmak için yeterli.

Tehlikeli sonuçlar doğurmadan ve ciddi tedaviler gerektirmeden özellikle yaz aylarında kulak bakımımıza dikkat etmeliyiz.
Unutmayın kaşıntı hissi siz üzerine gittikçe artan bir algıdır. Yani siz kaşıdıkça kulağınız daha çok kaşınacaktır.

Estella Saç Aksesuvarlarında Yeni Bir Akım Başlatıyor


Estella, kışın paltonuzun ya da kıyafetinizin tamamlayıcısı olacak, aynı zamanda kulakları soğuktan koruyacak, desen desen, renk renk bantlar tasarladı...

Saç aksesuvarları modasının öncülerinden Estella, 30’a yakın renk alternatifi olan çok şık kumaş bantlar koleksiyonu hazırladı. Bantlar hem kulakları kışın soğuğuna karşı koruyacak, hem de spor ya da klasik kıyafetleri tamamlayacak modellere sahip. Uzun uçları arkadan bağlanarak takılan bantlar hafifliğiyle kesinlikle baş ağrısı yapmıyor. Aynı zamanda isteyenler bu bantları fular ya da kemer olarak kullanabilecekler. Saç bandı koleksiyonunda puantiyeler, leopar desenler, renkli çizgiler, en beğenilen desen çeşitleri arasında...

Gösterişli saç aksesuvarlarının trend olduğu son zamanlarda Uğur Kardeşler Bijuteri (UKB)’nin toka markası Estella, modayı takip ederek kaliteli ve göz alıcı koleksiyonlar hazırlamaya devam ediyor.
UKB’nin tüm markalarının ürünlerine, online satış gerçekleştirilen
www.ukbaksesuar.com adresinden ulaşmak mümkün.
Saç Bantları: 7 YTL

Feng Shui - Evim veya İşim Hangi Yöne Bakıyor?


Pusula yönlerinin belirlenmesinin yanında, evin baktığı ve oturduğu yönlerin de isabetli bir şekilde belirlenmesi, doğru bir Feng Shui analizinin yapılabilmesi açısından önemlidir. Pek çok kişi bana, evin yönünü tespit etmekte çok zorlandığından bahsediyor. Bu konu oldukça kafa karıştırır.
Evin hangi yöne baktığının belirlenmesi oldukça zordur, çünkü bu yönün belirlenmesi için geliştirilen oldukça farklı yöntem ve bu yöntemlerin kullandığı çeşitli varsayımlar vardır. Bir Feng Shui uzmanı bile bu yönü belirlemek için evi uzun süre analiz etmek zorunda kalabilir. O yüzden karıştırdığınız ya da tespit edemediğiniz için üzülmeyin.


Evinizin ön yüzünü tespit etmek için ilk aşmanız gerekli şey, apartman kapısı ile evinizin kapısının farklı amaçlar için olduğunu bilmemenizdir. Apartman kapısı, sizinle birlikte aynı binada yaşayan diğer kişiler ile kullandığınız ortak alana giriş içindir. Burada ev veya iş yeriniz kavramından kastedilen, sadece size ait olan bölümdür. Bu da sizin kendinize ait olan kata giriş kapısının yönünün önemliliğini ortaya koyar.

Sık sık “Emlağın ana kapısında dışarda durup içeri baktığınızda emlağın arkasına bakıyorsunuz demektir” diyoruz. Fakat hangi tip emlağın ?
Bu şekilde bir saptama ancak, bir villa olup ön cephesinde ana kapısı olan bir yer için mümkündür. Ancak bazı villalarda da , hali hazırda ön kapıdan girilmemektedir. Bazı evlere yan cephede bulunan kapılardan girilmektedir. Dikkat ederseniz, üst cümlede yan cephe kelimesini kullandım. Bu aynı zamanda bir evin ön cephesini bilmem halinde ona yan cephe deme şansım olduğunun da ve bunu zaten bildiğiminde ispatıdır. Çünkü genellikle araba ile yaklaştığınız , trafiğin, güzel bir bahçenin, manzara tarafının ön cephe olduğu halleri kabul ediyoruz. Bazen ne yazık ki bunun da geçerli olmadığı durumlar vardır.


Mesela hemen Regnum Residance' ı örnek verelim. Şu an İstanbul /Caddebostan’ da bulunan bu 24 katlı yapının trafiğin olduğu bir yönü var. Bu tarafta da kocaman ve davetkar bir giriş kapısı var. Tabii ki ilk tepkide bu tarafın ön cephe olduğunu zannedebilirsiniz. Fakat, manzara ( deniz manzarası ) tam aksi istikamettedir. Ve salon camları manzara tarafında olup, giriş kapısı ile aynı cephede tuvalet penceleri bulunmaktadır. !!!Resimde , cam kapı girişinin üzerinde küçük ince uzun camları göreceksiniz. Fakat eğer çok bilinen yöntemi kabul eder ve “benim ön cephem apartman kapısının olduğu yer” yaklaşımını seçersem büyük hata etmiş olurum.


Apartman kapısı evlerin hangi mekanları ile birlikte aynı cephede olursa olsun demek ki ; temel alacağımız şey, apartman kapısının olduğu yer değil, evin çoğunlukla kullandığınız, birlikte ve kalabalık olarak işgal edeceğiniz salon tarafı olacaktır. Bazı durumlarda ince uzun evlerde salon geniş pencereleri yan cepheye bakabilir. Burada da , evin planındaki sağır duvarların nerede olduğunu bulmanız gerekecektir. Bir de evin içinde yaşayan sizlerin , evin duygusal olarak ne yönlerini arka ve ne yönlerini ön kabul ettiğiniz de çok önemlidir. Arka ve ön cephe yaklaşımları, izole olmak ve öne çıkmak kavramları ile ortaya çıkar.Yazının sonunda bilmemiz gereken şeyleri madde madde sıralarsak,

1. Apartmanın değil, oturduğunuz dairenin kapısı önemlidir.

2. Her evin ön cephesi, apartmanın ön cephesi ile aynı değildir.
3. Sizin için ön cephe olan bir bölüm, apartmanın yan cephesi olabilir.
4. Evin içindeki sağır duvarlar evin arka ve ön yüzünü belli etmekte çok önemlidir.
5. Her giriş kapısının karşısındaki duvarlar evin ön yüzü duvarları değildir.
6. Her trafik yoğunluğu olan cephe , ön cephe değildir.
7. Tasarım dış cephede, iç cephenin tam anlamı ile yansıması olmayabilir. Beklediklerinizi içerde bulamayabilirsiniz.

Bundan sonra yapmanız gereken şey, elinize bir pusula alıp, ön ve arka kapınızın veya cephenizin hangi yönde olduğunu tespit etmektir.
Pusula yönlerinin tespiti size Feng Shui konusunda pek çok kapıyı açacaktır.
Funda Ceyhan

İçmimar
Feng Shui Uzmanı

10 Kasım 2007 Cumartesi

Kadın Her Yaşta Aktif Olmalı


Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği (CETAD)’ın düzenlediği toplantıda, yaşlılıkta kadın cinselliği ve cinsel mutluluğu etkileyen faktörler masaya yatırıldı. Kadınların, ‘yaşlandım, sarktım, şişmanladım’ diyerek cinsel ilişkiden uzaklaşmasının, yaşla birlikte kuruyan ve atrofiye uğrayan cinsel organların işlevini iyice azalttığını, bunun da cinsel mutsuzluk anlamına geldiğini söyleyen uzmanlara göre boşanmalar en çok 50 ile 55 yaşları arasında gerçekleşiyor.
Türkiye Menopoz ve Osteoporoz Derneği Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Ertüngealp, Türkiye’de menopoz yaşının 48, yaşlılık için limitin ise 65 olduğunu söyleyerek menopozun cinsellikte önemli rol oynadığını söyledi.
Prof. Ertüngealp, “Menopoz sonrası en önemli olay kilo almaktır, insülün rezistansı arttığı için eskisi kadar yense bile daha çok basen bölgesinden kilo alınır ve armut tipine dönüşülür. İkincisi ciltteki bozukluklardır, bu bozulma sadece yüzü değil bütün vücut ve vajeni etkiler” dedi.

VAJİNADAKİ KURULUK VE ATROFİ CİNSELLİĞİ ETKİLİYOR

Prof. Ertüngealp, “Östrojen eksikliğinde, vajina epiteli en çabuk kaybedilen yapıdır, üriner sistemle beraber vajina epitelindeki reseptörlerin azalmasıyla PH, yani asit baz dengesi değişir, vajinanın kurur ve atrofiye uğrar. Bunun birinci sonucu kadının kendisini anneanne olarak yani yaşlı görmesi, ikincisi cinsel ilişki sıklığı azaldığı için organın kullanımı da azalır ve atrofi olduğu için de acılar başlar” şeklinde konuştu.

BOŞANMALAR EN ÇOK 50-55 YAŞLARINDA OLUYOR

Menopoz döneminde kadınların yüzde 36’sında cinsellikle ilgili sorun gözlendiğini belirten Prof. Ertüngealp’e göre önlem alınmazsa cinsel mutsuzluk başlıyor ve bu durum, boşanmaların daha çok 50 ile 55 yaş arasında olmasını açıklıyor:“Vajendeki değişiklikler ve acı kadını seksten kaçmaya ve cinsellikten soğumaya iter. Bu nedenle yaşam kalitesini yüksek tutmak için ciltle mücadele ediyor, spor yaptırıyor, kilo alımını önlüyor ve kişiye özel hormon tedavileri uyguluyoruz.”

YAŞLI KADIN DEĞİL, YAŞINI ALAN KADIN

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Cinsel Tedaviler Programı Başkanı Prof. Dr. Arşaluys Kayır ise yaşlılığın da cinselliğin de aniden çıkmadığını, bunun bir değişim ve yılların birikimi olduğunu söyleyerek, “Bu dönemi yaşlı kadın değil, yaşını alan kadın diye nitelendiriyorum. Bu dönem bilgiler, anılar ve tatlarla ilgili bir birikimdir ve gençlik ile orta yaşta oluşmaya başlayan bu birikim yaşlılıkta kullanılır” şeklinde konuştu.

YAŞLILARIN YÜZDE 70’İ DUYGUSALLIKTAN HOŞLANIYOR

Araştırmalara göre, yaşlıların yüzde 70’i fiziksel yakınlıktan ve duygusallıktan hoşlanıyor. Cinsel birleşme olmadan dokunma ve okşanmaktan hoşlanma oranı kadınlarda yüzde 64, erkeklerde ise yüzde 82. Prof. Kayır’ın sözleri de bu sonuçları destekliyor:“Yaşlılıkta erkekte de değişiklik oluyor, heyecanlar duruluyor ve ilişkilerde hız düşüyor. Bunlara bir de kadının, ‘yaşlandım, sarktım, şişmanladım’ diye düşüncelerinin eklenmemesi gerek. Belli noktalara takılıp kalırmamalı, iki tarafın da bedenlerinin sadece belli noktalarıyla değil bütünüyle ilgilenilmeli. Fizyolojik değişimler olabilir ama sadece bunları önemsememek gerekir, ruhsal ve duygusal ilişkinin boyutu da cinsellikte çok önemli.”

İŞLEYEN DEMİR IŞILDAR

“Kadınlar cinsellik açısından en yüksek noktaya 30’lu yaşlarda ulaşır, cinsel ilişkinin orgazm ile sonlanması gerekir, oral seks daha çok gençler içindir” gibi cinsel mitlerin, 50 yaşından sonra hekime başvurmayı engellediğini ifade eden Prof. Kayır, “sönük bir cinsel yaşam, kadının mutsuz olduğu anlamını taşımasa da cinsellik insana iyi gelir ve unutulmamalıdır ki işleyen demir ışıldar, yani kadın her yaşta aktif olmalı. Coşkusu adına cinselliği yaşamalı, bunu da sadece orgazm olarak nitelendirmek doğru değil. Birisinin onu cinsel olarak çekici bulduğunu düşünmek, kadının psikolojisi üzerinde olumlu etki yapar” dedi.

doktorsitesi.com

Güneşsiz Bronzlaştırıcılar

Güneşsiz Bronzlaşma
Bronzlaşma güneşlenmeden de gerçekleşebilmektedir. Self-tanner denilen kimyasal madde (DHA, Eritruloz) içerikli kremler, 2 gün - 1 hafta içinde cilde bronz bir renk kazandırmaktadır. Geçici (3-10 gün) olan bu bronzlaşma yöntemi oldukça güvenilirdir. Böylece UV hasarı olmaksızın bronzlaşmak mümkün olabilmektedir. Bronzluk elde edilmiş olsa da dışarı çıkmadan önce yine mutlaka güneşten koruyucu ürünler kullanılmalıdır.

Güneşsiz Bronzlaştırıcılar, nasıl etki ederler, cilt için zararlı mıdırlar?
1970 yılında Amerika Sağlık Örgütü tarafından kabul edilen DHA maddesi oldukça güvenilir bir kimyasal bronzlaştırıcıdır. Bu madde derinin en üst katman hücrelerinin aminoasitleriyle tepkimeye girerek 2 gün içinde sarı-kahverengi polimerler oluşturmaktadır. Bu renk, UV ile derinin alt katmanlarındaki pigment olan “melanin” ile tepkimesi sonucu oluşan doğal bronzlaşmaya benzemektedir. Sonradan geliştirilen Eritruloz maddesinin DHA bileşimine eklenmesiyle daha yavaş (4-6gün) ama daha derin ve uzun kalıcılığı olan bir bronzlaşma elde edilmiştir. Bronzlaşırken deri, nem oranını bu eklenen madde sayesinde %30 oranında koruyabilmiştir. Bu maddeler oldukça güvenilirdir. Alerjik tepkime çok nadirdir.

www.4mevsimbronz.com

8 Kasım 2007 Perşembe

Menopoz Ve Menopoz Sonrası Makyaj Önerileri


HAFİF MAKYAJ ÇOK DAHA İYİDİR!

Menopozda ve menopoz sonrasında ağır makyaj ve özellikle, fondöten yüz çizgilerini daha belirgin hale getirir. Aşırı makyaj yapan kadınlar çok daha yaşlı gösterirler. Bu, özellikle güneş ışığında daha da belirginleşir. Bu hataya düşmemek için mümkün olduğu kadar bol ışıklı bir yerde makyaj yapın. Ayrıca birden sıcak basıp terleyince fondöteniniz veya, rimeliniz akabilir. Kusursuz görünmek için cildinize en uygun fondöteni seçin.

Menopozda cilde mümkün olduğunca hafif makyaj yapmalıdır. Zaten artık, ağır makyajın modası geçti… çizgileri ve kırışıklıkları daha çok vurguluyor. Allık sürerken de aşağıdaki kural geçerlidir.

ALLIK DA AZ SÜRÜLMELİDİR!

Toz allık her cilde uygundur. Ancak, daha parlak bir cilde sahip olmak isterseniz, krem halindeki allıkları denemenizde yarar var.

*Pudra - Yarı saydam, taş veya toz şeklinde. Pudra makyajınızı kalıcı kılar. Pudra sürdükten sonra küçük bir süngeri soğuk suyla nemlendirip yüzünüze sürün ve fazlalıkları alın.

*Göz kalemi - Sadece gözün üstüne çekin.

*Ruj - Her zaman fırça ile sürün

*Rimel - Sadece üst kirpiklere sürün. Alt kirpiğe sürülen rimel menopozdaki kadının gözlerini aşağıya çeker.

*Far- Gri veya, kahverengi tonlarını kullanın. Gözkapağının dışından başlayıp içeri doğru sürün ve kaşlara doğru parmak uçlarınızla yayın.

Menopozda gözlerin yukarı doğru çekilmeye ihtiyacı olduğunu unutmayın. Sonra gözkapağınızın içine daha açık tonda bir renk sürün.

Çok güzel ve diri görüneceksiniz.

Gün boyu yanınızda makyaj süngerinizi taşıyıp gerektiğinde fondöteninizi yenileyin, ya da, soğuk suyla serinleyin.

*Doğallıktan Yana olanlar için
- Makyaj yapmak istemiyorsanız yapmayın. Sadece cildinizi temiz ve nemli tutun. Rimel ve ruj gibi seçenekleri değerlendirebilirsiniz.

Cinsellikte 5 Altın Kural


Anadolu Sağlık Merkezi’nden Psikolog Aslıhan Kurt’un önerileri:
1. Karşılıklı istek:
Cinsel ilişki için her iki tarafın da istekli ve gönüllü olması; bunun yanında aktivitenin herhangi bir yerinde durdurabilme ve sonlandırabilme özgürlüğünün bulunması gerekiyor.
2. Eşitlik:
Kişisel güç algısı anlamında, eşinizle eşit durumda olduğunuz gerçeğini kabul etmek önemli. Performans açısından bir taraf kendini güçsüz ya da yetersiz hissediyorsa, bu cinsel ilişkinin kalitesini olumsuz etkiler.
3. Saygı:
Kendinize ve eşinize saygı duymak ilişkiyi etkiler.
4. Karşılıklı güven:
Oldukça hassas olan bu aktivitenin karşılıklı güven oluşmadan yapılması, taraflar arasında hoş olmayan duygular yaratabilir.
5. Korunma:
Cinselliğin kalitesini etkileyen unsurlardan biri de istenmeyen gebelikten, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan koruyan bir ortamın yaratılmasıdır.
Bade Gürleyen / Tempo

İç Çamaşırı Alırken Dikkat !



Üzerimize giydiğimiz kıyafetlerin seçiminde hepimiz çok titiz davranırız. Tercihimizi yaparken, modelinin, renginin ve en önemlisi de rahatlığının uygun olmasına önem veririz. Ancak iç çamaşırı söz konusu olduğu zaman, bir çok noktayı gözden kaçırır, ihmal ederiz. Oysa bu özel çamaşırları seçerken, dış giysilerimizden daha titiz davranmamız gerekir. Uzmanlar, iç çamaşırı satın alırken pamuklu kumaşların, dar olmayanların ve doğal boyalarla renklendirilmiş olanların tercih edilmesini öneriyor.

Vakıf Gureba Hastanesi'nden Dermatoloji Klinik Şefi Doç. Dr. Nahide Onsun, yaptığı açıklamada, bazı kadınlarda iç çamaşırının lastik yerinin deriyle temas ettiği bölgede kaşıntı veya kızarıklık meydana geldiğini vurgulayarak, "Bu sebeple kişiler, neye alerjilerinin ve hangi iç çamaşırların kendilerine uygun olduğunu önceden belirlemeli. Ayrıca, iç çamaşırların vücudu rahat ettirecek nitelikte olmalarına dikkat etmek gerekir. Çamaşırların vücudu sıkması durumunda, o bölgedeki yağ dokusunda bazı kayıplara yol açabilir. Bunun yanında, baskı oluşan deri bölgelerinde temastan dolayı egzama gibi rahatsızlıklar meydana gelebilir" dedi.

Kullanılan çamaşırlar tamamen pamuk olmasa da, pamuk oranının yüksek olması gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Onsun, "Ancak kişinin hiçbir şikayeti, herhangi bir maddeye reaksiyonu yoksa, naylon çamaşır da kullanabilir. Ancak, yaz aylarında özellikle naylon içeren çamaşırlardan uzak durmak önem taşıyor. Çünkü terleme nedeniyle oluşan mantar enfeksiyonları yaz aylarında daha sık görülüyor" diye konuştu.
Doç. Dr. Nahide Onsun, özellikle kalçaların arasına giren ve pantolonda izi belli olmasın diye tercih edilen slipleri fazla kullanmamak gerektiğini de kaydederek, "Çünkü bu slipler, eğer giyilen pantolon sentetikse veya sentetik karışımından oluşuyorsa ve kişinin sentetiğe karşı duyarlılığı varsa, ciltte yine bazı egzamaların ortaya çıkması kolaylaşıyor" dedi.

Herkesin göğüs yapısının birbirinden farklı olduğunu da hatırlatan Doç. Dr. Onsun, "Bu nedenle uygun sutyen seçerken, çok sıkı olmamasına ve lastiğin tene temas etmemesine dikkat etmek gerekir. Çünkü, eğer lastik açıktaysa, lateks alerjileri meydana gelebilir" uyarısında bulundu.

Dermatoloji Klinik Şefi Doç. Dr. Nahide Onsun, renkli iç çamaşırı alırken, kumaşı renklendirmek için kullanılan boyalara dikkat etmek gerektiğini belirterek, "Çünkü bazı boyamalarda, içeriğinde kansorejen madde bulunan boyalar kullanılabiliyor. Bu sebeple, aldığınız iç çamaşırların doğal boyalarla renklendirilmiş olup olmadığını öğrenin" diye konuştu.

Doç. Dr. Onsun, boya maddesi kadar, iç çamaşırların yıkanmasının da büyük özen gerektirdiğini vurgulayarak, "Deterjanlara karşı alerjisi olan kişiler, az miktarda deterjanla bile rahatsızlık hissedebiliyorlar. Böyle durumlarda kullanacağınız deterjanın özelliğine ve yıkadıktan sonra çamaşırı iyi durulamaya dikkatli özen gösterin" dedi.

7 Kasım 2007 Çarşamba

İlişkiyi Bunlar Bitiriyor

Islak bir havlunun banyoda yere atılması önemsiz bir konu gibi görünebilir. Ancak kadın - erkek ilişkileri söz konusuysa, o havlunun saatli bir bombadan farkı yoktur. ABD'de yapılan bir araştırmayla kadın - erkek ilişkilerinde tarafların en çok rahatsız oldukları eğilim ve alışkanlıkların dökümü çıkarıldı. İlişkilerde taraflardan birinin küçük zaafları, karşı tarafta zamanla alerjik reaksiyonlara neden olabiliyor, zaafların sık tekrarlanması ise ilişkileri sona erdiriyor. Araştırma Kentucky Üniversitesi'nde, 160 kişinin incelenmesiyle yapıldı.

Erkekleri en çok rahatsız eden durumlar:
Kadının topluluk içinde aşırı sevgi ifade eden sözcükler kullanması.
Yolculuğa çok sayıda bavulla çıkmak.
Bigudi, kıvırcık saç düzeltme gibi aletlerin çok önemli eşyalar arasında sayılması.
Kadının aşırı derecede sahiplenmesi.
Sürekli çok sevildiğini ve güzel olduğunu duymak istemesi.
Uzun süreli alışveriş yapılması.


Kadınları rahatsız eden durumlar:
Erkeğin geğirmesi, burun karıştırması ve gaz çıkarması.
Islak havluların yere atılması.
Gereksiz yere sarhoşluk.
Biten tuvalet kâğıdının yerine yenisinin konulmaması.
Konuşurken e - postalarını okuması.
Korku filmi izlerken korkması.

Aşk İçin Bazı Alışkanlıkları Terk Etme Zamanı


İnsanlar çoğu zaman ideal sevgiliye ulaşmak ve onu etkilemek için yapılması gereken şeylerin veya atılması zorunlu olan adımların neler olduğunu saptayıp, bunlardan yararlanarak kendilerine bir liste hazırlarlar.

Onun dikkatini çekebilmek için yeni aktivitelere katılır, arkadaş sitelerine üye olurlar. Daha iyi görünmek için giyim stillerini değiştirir ve çevrelerine artık “ben burdayım” sinyalini verirler.

Doğru kişiyi etkilemek için birtakım özellikler kazanmak yerine, bazı şeylerden kurtulmak gerektiği pek az insanın aklına gelen birşeydir. Onun dikkatini çekmek için sigarayı bırakabilir ya da fazla kilolarınızdan kurtulmak için spora başlayabilirsiniz. Fakat burada vurgulanmak istenen “kurtulmak” eylemi bu tip özel şeyler için değil, daha genel olgular için geçerlidir.

Örneğin bazı kötü huylarınızdan, alışkanlıklarınızdan kurtulmak gibi. Hayalinizdeki insanı etkilemek için kurtulmanız gereken özelliklerinizden bazılarının ne olduğunu merak ediyorsanız listemize bir göz atın.

Geçmişte kalbi kırılmış olan biri karşı cinse karşı bir çeşit öfke duyar. Bu öfkesini sadece kendi kendine yaşadığını zanneder. Fakat bu hisleri karşısındaki herhangi biri tarafından rahatlıkla algılanabilir, dolayısıyla da bu karşınızdaki kişiyi itmenize neden olabilir.

1-Karşı cinse öfkelenmekten vazgeçin Eğer içinizde büyüttüğünüz öfkeyi yenmeyi başarabilirseniz hayalinizdeki kişiyi etkileme şansınız o kadar artacaktır.

2-Eski ilişkinizden kurtulun Bir önceki ilişkisini bitirmemiş olan kişilerin yeni bir ilişkiye hazır olmadığını herkes bilir. Dolayısıyla birlikte olacağınız kişi sizin tamamen özgür olduğunuzu bilmek ister. Hayalinizde canlandırdığınız ideal sevgiliyi bulduğunuzda onu etkilemek istiyorsanız, tam anlamıyla özgür olmalısınız.

3-Aşık olduğunuz kişiyi etkilemek için mükemmeli oynamaktan vazgeçin. Birinin sizi sevmesi için fiziksel görünüşünüzle, maddi durumunuzla ve ruh hallerinizle mükemmel olmanız gerektiğine inanıyorsanız; o zaman yalnız kalmaya mahkum olduğunuzu asla unutmayın. Biz insanlar, kusurları olan varlıklarız. O bakımdan günahınızla sevabınızla sizi dışarıda bir yerlerde bekleyen o şanslı insanla birlikte olmalısınız.

4-Yara almamak için kendinizi korumaktan vazgeçin. Bekarların birçoğu yeni tanıştıkları kişilerin kendilerini bir önceki sevgilileri gibi üzmesine izin vermemek için onları birtakım testlerden geçirme eğilimindedir. Bu hiçbir zaman işe yaramaz, çünkü insanlar teste tabi tutulduklarının farkına varır veya hile yapma yoluna gider yada bu duruma bozulup, bilerek bu testten kalmayı tercih ederler. İnsanlarla aranızda güçlü ve şeffaf sınırlar oluşturun ki onların size yanlış davranmasına izin vermeyin.

5-Sürekli sevgili aramaktan vazgeçin. Bir sevgili aramak, samanlıkta iğne aramaya benzer. O bakımdan acele etmeyin ve onun size gelmesini bekleyin. Onunla herhangi bir ortamda karşılaşabilirsiniz. Örneğin arkadaş sitelerinde istediğiniz tarz bir kişiyle tanışma olasılığınız yüksektir. Sabırlı olun ve doğru zamanda doğru adımı atın.

Evet... Listemizi okudunuz. Şimdi siz de kurtulmanız gereken özellikleriniz olduğunu düşünüyor musunuz? Şunu unutmayın ki; karşınızdaki insana kendinizi olduğunuz gibi gösterdiğinizde ve geçmişte yaşadıklarınızın etkisinden sıyrılıp, hayatınıza sahip çıktığınızda herşeyin çok daha kolaylaştığını göreceksiniz.

Sizce de aşk için bütün bunları terketmeye değmez mi?

Çeviri ve derleme: Elif Akbaş

Kaşlarınız ve Yaşınız


40 yaşını geride bırakanlar için en büyük problem, yüzün sıkılığını ve diriliğini kaybetmesiyle kaşların yavaş yavaş göz kapaklarının üzerine yığılmaya başlaması.

Bu yaşlardaki kişilerin yapması gereken ilk iş öncelikle kaşlarını çok inceltmekten kaçınmaları, burun köküne yakın kısmı mümkün olduğunca doğal bırakmaları ve şekil vermek için sadece kaşların uç kısımlarıyla oynamaları. Böylece gözlerinin daha çekik görünmesini sağlayabilirler. Nasıl mı?

Kaşların uca doğru olan bir-iki santimlik kısmını tamamen alabilirler. Ardından da bir kaş kalemiyle, doğal kaş çizgisinin hemen üzerine (çok fazla yukarıda olursa yapay bir görünüm olabilir) yeni bir hat çizmeleri. Yeni kaşlarını oluştururken dikkat etmeleri gerekense tek bir çizgi yerine minik minik dokunuşlarla birçok küçük çizgiden yararlanmaları.

Kalıcı makyaj

Kaşlarınız sizden yılların ve onları hiç düşünmeden yolduğunuz günlerin acısını çıkarıyorsa, imdadınıza kalıcı makyaj yetişebilir. Kaşları küsen ve bir daha çıkmayanlar kalıcı makyajla daha kalın kaşlara sahip olabilirler. Kalıcı makyajda bir çeşit dövme ve yaklaşık 1 yıl boyunca kalıcılığını koruyor. Kaşların kontürünü belirlerken gerçek yerinden biraz daha yukarıya çizerek gözlerinize daha çekik bir ifade vermek mümkün.

Ayrıca kaşlarınızı ve kirpiklerinizi boyatarak da daha çarpıcı görünmelerini sağlayabilirsiniz. Çünkü bazen kaşların yoğunluğu ve biçimi güzel olduğu halde renklerinin açık olması belirsiz görünmelerine neden olabiliyor. Tabii aynı şeyi kirpikleriniz için de geçerli. Üstelik kirpiklerinizi boyattıktan sonra sürekli bakra kullanmanıza da gerek kalmayacaktır. Bu işlemi ayda bir-iki ayda tekrarlamanız gerekebilir.

Kaynak: e-kolay.net \ kadın

Pozitif Düşünce ve Beyin Gücü


Doğu felsefesinin ana kaynağı olan "pozitif düşünce" günümüzde batı tıbbında benimsediği sihirli iki kelimedir. Doğada , evrende her şey karşılıklı etkileşim halindedir. Zihinle beden arasında da böyle bir etkileşim vardır. Zihindeki olumlu düşünceler bedende bir takım olumlu sonuçlar yaratır.

Pozitif düşünce, olumsuzluklara razı olmayan, her koşulda yapabilecek iyi bir şeyin olduğuna inanan, insan hayatını olumlu yönde etkileyen bir düşünce tarzıdır. Bu gün artık iş, spor ve sanat dünyasında bile pozitif düşünce ve beyin gücü verim arttırıcı bir faktör olarak kabul edilmektedir.
Bu gün artık başarının yolu pozitif düşünmekten geçiyor. Bu iki kelimeyi hayat felsefesi olarak benimseyen insanlar umudunu, güvenini, iyimserliğini kaybetmeden kendine güvenen, cesur ve inisiyatif sahibi bireyler olduklarını çevrelerine hissettiriyorlar.

Pozitif düşünen kişiler, pozitif enerji veren insanlarla arkadaşlık ediyorlar, pozitif enerji veren yiyeceklerle besleniyorlar, pozitif enerji yüklemek için spor ve meditasyon yapıyorlar. Sizi daha güçlü kılacak şu yaşam felsefesine kulak verin:

·Mizah duygunuzu yitirmeyin
·Cesur olun
·İdealist olun

Deepek Chopra yaratıcı güç ile ilgili şöyle der:
Sizin için en önemli gerçek, gücünüzü aldığınız kaynaktır. Yaratıcı güç aklımızı ve bedenimizi şekillendirir, evrimin gücüde budur. Yaratıcı gücünüzle ilişki kurun. Yaşamın tümünü kaplayan üç temel güç vardır bunlar:

·Yaratma
·Koruma
·Yok etme

Yaratıcılık gücünü egemen kılan kişiler başarılı olmuşlardır. Kendi güçlerinin kaynağının yine kendileri olduğunu bilirler ve aşağıdaki ortak özelliklere sahiptirler:

·Sezsizliğin tadını çıkarmayı bilirler
·Doğayı hisseder, ondan zevk alırlar
·Kendi duygularına güvenirler
·Kargaşa içindede işlerine odaklanırlar
·Çocuklar gibi onlarda hayal kurmaktan hoşlanırlar
·Kendi bilinçlerine güvenirler
·Herhangi bir görüşe katı bir şekilde bağlı değildirler.

Affetmek, bir başka insana veya kendinize karşı içinizde duyduğunuz öfkenin yerine sevgiyi koymaktır.
İşte size affetmenin birkaç yolu

·İşe enerjinizi arttıracak bir şey yaparak başlayın
·Sanki kalbinizden konuşuyormuşsunuz ve içinizden yükselen affetme sözcüklerini dile getiriyormuşsunuz gibi yapın
·Ellerinizi kalbinizin üzerine yerleştirin, içinizden taşan duyguları hissedin

Son olarak geçmişi ve geleceği bir tarafa bırakıp sadece bugünü iyi değerlendirmeğe inanarak sözlerimi Ömer Hayyamın bir dörtluğu ile bitiriyorum.

Gönlüm aranıp dünleri feryat etme
Dünler düş olup gitti, yarınlarsa hayal
Cahilce şu gerçek günü berbat etme

Psikolog Dr. DAVUT İBRAHİMOĞLU
Kam almak için yarınlar icat etme

Mamaya Tuz Katmayın


Erciyes Üniversitesi (EÜ) Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yalçın Tekol, anne sütünden 3 kat fazla tuz içeren mamalarla beslenen bebeklerin tansiyonlarının normalden daha yüksek olarak ölçüldüğünü söyledi.
Prof. Dr. Yalçın Tekol, annelerin bebeklerinin mamalarına kesinlikle tuz katmaması gerektiğini belirtti.

Prof. Dr. Tekol, çok sayıda hastalığın temelinin çocukluk ve gençlik yıllarında atıldığına dikkati çekti. Birçok insanın, tuzun sadece tansiyon hastalarına zararlı olduğunu sandığını ifade eden Tekol, yapılan araştırmaların bu maddenin her yaştan insana zarar verebildiğini ortaya koyduğunu anlattı.

Hollandalı bilimadamlarının 245 bebek üzerinde yaptıkları araştırmada, anne sütünden üç kat fazla tuz içeren mamalarla beslenen bebeklerin tansiyonlarının normalden daha yüksek olarak ölçüldüğünü bildiren Tekol, bebeklerdeki tansiyon yüksekliğinin ileriki yıllarda da devam ettiğini bildirdi.

Tuzun insan sağlığına çeşitli şekillerde zarar verebildiğini, bu zararların başında da tansiyon hastalığının geldiğine dikkat çeken Prof. Tekol, “Dünyada bugüne kadar tuzu hiç tanımayan ve kullanmayan 20 kadar topluluk bulunmuştur. Yemek pişirirken deniz suyu kullananlardışında, bu topluluklarda yüksek tansiyon görülmez” diye konuştu.

Tuzun diğer zararlı etkileri arasında mide kanseri ve kalp yetmezliği oluşturma, böbrek hastalığını ve kemik erimesini şiddetlendirme gibi olumsuz etkilerini de sayan Tekol, “Aslında yiyeceklerimizin hepsinde ve içme suyu da dahil içeceklerimizde doğal olarak tuz vardır. Ancak, bu miktardaki tuz sağlığa zarar vermez. Zarar, yiyecekler hazırlanırken ve tüketilirken içine katılan tuzdan kaynaklanıyor” dedi.
Bebeklerin anne sütü ile beslenmelerinin önemini de değinen Tekol, annelerin tat vermesi için mamaların içine kesinlikle tuz katmaması gerektiğine işaret etti

Ergenlik ve Depresyon


'Özellikle kız ergenlerde depresyon ve kaygı bozukluklarına daha sık rastlanır' diyen uzmanlar belirtilere karşı anne - babaları uyarıyor...

Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Doç. Dr. Mücahit Öztürk, özellikle kız ergenlerde depresyona daha sık rastlandığını belirterek, "Ergenlerde çabuk sinirlenme, öfkesini kontrol edememe, önceden zevk aldığı şeylerden zevk alamama, günün önemli bir bölümünde kendini hüzünlü hissetmelerinin depresyonun ilk belirtileri olabilir" dedi.

Doç. Dr. Öztürk, ergenlik döneminin birçok ruhsal bozukluk için riskli bir zaman dilimi olduğunu, bu dönemdeki ruhsal bozukluk oranının araştırmalarda yüzde 8 ile yüzde 21 arasında bulunduğunu anlattı. "Özellikle kız ergenlerde depresyon ve kaygı bozukluklarına daha sık rastlanır" diyen Doç. Dr. Öztürk, ergenlik dönemindeki depresyonu tanımanın anne ve baba için zor olacağını söyledi. Doç. Dr. Öztürk, şöyle devam etti:

"Ergenlerde çabuk sinirlenme, öfkesini kontrol edememe, önceden zevk aldığı şeylerden zevk alamama, günün önemli bir bölümünde kendini hüzünlü hissetme, depresyonun ilk belirtileri olabilir. Bu dönemde ergenin ders başarısında ve sosyal ilişkilerinde bozulmalar gözlenebilir.

Kaygı bozuklukları içinde ergenlerde daha sık rastlanan, saplantılar ve sosyal fobidir. İstemeden ve saçma olduğunu bildiği halde bazı hareketlerin tekrarlanması ve tekrarlayan düşüncelerin zihinden atılamaması olarak tanımlanabilecek olan saplantılar arasında en sık karşılaşılanı ise temizlik, kontrol, sayı sayma, düzen, dokunma ve zihinden uzaklaştırılamayan düşüncelerdir. Sosyal fobisi olan ergenler sosyal ortamlarda bulunduğunda aşırı sıkıntı duyar ve bu ortamlara girmekten kaçınırlar. Örneğin, sınıfta ya da grupta konuşmakta zorlanır. Arkadaş ilişkilerinde çekingen davranır. İlişkiyi başlatmakta ve devam ettirmekte zorlanır. Dolayısıyla toplu ortamlarda bulunmaktan uzak dururlar."

BAYILMA VE SİNİR KRİZLERİ

Kız ergenlerin yaşadıkları gerginlik ve duygusal çökkünlükleri dışa, bayılma ve sinir krizleri geçirme şeklinde vurabildiklerini vurgulayan Doç. Dr. Öztürk, bu durum göz ardı edilmeden çökkünlük ve gerginliğin nedenlerinin araştırılması gerektiğini anlattı.

Doç. Dr. Öztürk, kız ergenlerde dikkat edilmesi gereken bir noktanın da yeme alışkanlıklarındaki değişiklikler olduğunu ifade ederek, şöyle dedi:

"Beden imajına önem veren kız ergen, kilo verme amaçlı yemeyi azaltır ve diyet yapar. Kontrolsüz ve sağlıksız yapılan bu diyet zaman içinde aşırı kilo kaybı ve çok ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Yemeyi bilinçli ve sürekli bir şekilde reddetme hastalığı olan anoreksia nevroza kız ergenlerde görülen bir sorundur.

Bu ergenler zayıf olmalarına ve sürekli kilo kaybetmelerine rağmen kendilerini hala şişman ve kilolu hissederler. Adeta kilo almaktan korkarlar. Dolayısıyla ailenin ergenin yeme davranışındaki var olan aşırı değişikliğe kayıtsız kalmaması gerekir. Diyet yapılacaksa mutlaka profesyonel yardım alınmalıdır."

Aileleri dikkatli olmaları konusunda uyaran Doç. Dr. Öztürk, ergenlerin ders dışında mutlaka bir sosyal faaliyetinin olmasının sağlanması, özellikle spor etkinlikleri ve gencin tercih edeceği sanatsal faaliyetler üzerinde durulması gerektiğini söyledi. Kız ergenlerin bedenlerindeki değişikliklerle de fazlaca ilgilendiklerini ve kendilerini akranlarıyla karşılaştırdıklarını da dile getiren Doç. Dr. Öztürk, şöyle dedi:

"Akranlarına göre ya şişman, ya kısa, ya uzun, ya çirkin, ya daha sivilcelidir. Bu değişikliklere anne tarafından hazırlanmayan bir ergen, yoğun endişe ve utanç duygusu yasayabilir. Hormonal değişikliklerle birlikte ergende cinsel dürtülerin de ortaya çıkışı erken yaşta cinsel davranış riskini de artırır. Bu da cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve gebelik gibi istenmeyen ve tehlikeli sonuçlar doğurabilir."

Kimlik oluşumu sürecinin ergenlik döneminde sonlandığına da dikkati çeken Doç. Dr. Öztürk, "Kim olduğunu, yaşam amacını, değerlerini ve geleceği sorgulayan ergen bu süreçte cinsel, toplumsal ve mesleki kimliğini de oluşturur. Bazen bu süreç sosyal uyumu hafif derecede bozacak nitelikte çalkantılı geçer ki, bu duruma kimlik krizi diyoruz. Kimlik krizi sonunda ergen, sağlıklı kimlik gelişimini tamamlayabilir. Ancak, ruhsal çökkünlük, davranış sorunları, aşırı taşkınlık ve öfke nöbetleriyle seyreden kimlik kargaşası durumu da yaşanabilir" dedi.

Flo’dan Çalışan Kadınlara Özel



Flo Ayakkabı Alışveriş Merkezi’nde 2007/2008 sonbahar- kış koleksiyonu’nda dress ayakkabılar, çalışan kadınların şıklığını pekiştirirken ultra rahatlık sağlayan yapısıyla tercih sebebi oluyor. Deri, rugan, nubuk gibi farklı alternatiflerden hazırlanan ayakkabı koleksiyonu, geniş renk seçeneğiyle dinamik, genç, şehirli kadınları Flo Mağazaları’nda bekliyor. Yuvarlak burunlar, sivri burunlar, kalın ve ince ökçeler, platformlar, dolgu tabanlar ve daha pek çok farklı seçenekte hazırlanan dress modeller, bu sezonun ilgi gören diğer ayakkabı grubu.

Ayakkabılarda da rugan ön plana çıkarken ayrıca fiyonklar, kurdeleler, zımbalar ve metal tokalar en önemli ayakkabı aksesuarları arasında yer alıyor. Flo Ayakkabı Alışveriş Merkezi’nde bu kış modeller daha iddialı ve her zamankinden daha renkli görünürken kırmızı, bordo, gri, kahve tonları ve her zaman olduğu gibi yine siyah tercih edilen renkler arasında.

Babet ve ayakkabı grubunun dışında, bot, çizme, spor ayakkabı, çanta, terlik ve aksesuarıya bu sezon bir kadının A’dan Zye tüm ayakkabı alışverişini rahatlıkla yapacağı Flo Ayakkabı Alışveriş Merkezi, binerce farklı modeliyle sizleri bekliyor.

Diyette Püf Noktaları


- Canınız bir şey çektiğinde yiyin ama miktarı az olsun.
- Sabahleyin kahvaltıyı ihmal etmeyin.
- Su sürekli "aklınızda olsun. Bol bol su için. Yürüyüşün çok önemli olduğunu unutmayın. Kısa mesafelerde araca binmeyin.
- Saat 20.00'den sonra yemek yememeye özen gösterin.
- Tatlı ve meyveyi yemeklerden hemen sonra almayın. Yemeğin ardından en az iki saat geçmesini bekleyin.
- Çay ve kahvede şeker kullanmayın.

Şeker Hakkında Bilmediklerimiz


İ.Ö. 3000'lerde Hindistan'da, şeker kamışından şeker elde edildiği; Yunanlılar ve Romalıların şekere "Hint tuzu"ve "Asya balı" gibi adlar taktıktan bilinir. Haçlı seferleri sonunda Avrupa şekerle tanışır ve 8. yüz yılda önce İspanya'da sonra Güney Fransa 'da şekerkamışından şeker üretimi gerçekleştirilir. Ama şeker tüketimi ancak 19. yüzyılda büyük boyutlara ulaşır.
Şeker, ilkçağlarda daha çok ilaç olarak kullanılmasına karşın, son yüz yılda insanoğlunun belli başlı enerji kaynaklarından biri olmuştur.

Şeker nasıl elde edilir?

Bitkiler havadan aldıktarı karbondioksit ve kökleriyle emdikleri sudan kendileri için gerekli olan şekeri yaparlar. Bu şeker, yeni dokuların ya da tohumların yapımında kullanılana kadar bitkinin içinde depolanır. Bazı meyvalarda früktoz; bazı meyva, sebze ve tahıllarda glikoz şekerpancarı ve şeker kamışında sofra şekeri sakkaroz şeklinde sentezlenir. Daha sonra işlenerek kullanıma sunulur.

Şekerin çeşitleri

Şekerin toz şeker, pudra şekeri, ham şeker, küb şeker ve esmer şeker gibi birçok çeşidi üretilmektedir. Bu şekerler, üretimleri sırasında geçirdikleri farklı işlemler sonucu değişik biçim ve tatlar elde eder. Örneğin çay şekeri olan sakkaroz, şekerpancarı ve şeker kamışından elde edilir. Şekerpancarından şeker elde etmek için, pancann önce suyu çıkarılır. Filtrelerden geçirilerek yabancı maddeleri ayrılan pancar suyu, buharlaştırılarak şeker kristalleri oluşturulur. Buharlaşma sırasında devamlı karıştırılırsa, küçük kristallerden oluşan pudra şekeri elde edilir. Şeker kamışından şeker elde etmek için, toplanan şeker kamıştarı, yaprakları kesildikten sonra işlenir. Kamışlar yıkandıktan sonra küçük parçalar halinde kıyılır. Sonra ağır merdaneler arasında ezilirken üstüne su püskürtülür; püskürtülen su şekerin çözünmesine yardımcı olur. Çözelti haline getirilen ham şeker, kimyasal maddelerle işlemden geçirilip filtre edilir. Şekerler içinde en tatlısı früktozdur. Ondan sonra sırası ile sakkaroz, glikoz, maltoz ve laktoz gelir. Şeker, vücudumuza ısı ve enerji sağlamanın yanı sıra yağların oluşmasına da yardımcı olur.

Sağlıktaki rolü

Gereğinden f azla yenen şeker, yağ olarak dokularda depolanıp şişmanlığa neden olur. Şekerde vitamin, mineral ve protein bulunmaz. Dişler için zararlı olan şekerin arıtılmış şekli, içinde hiçbir vitamin ya da besleyici madde bulunmayan arı karbonhidrattır. Mutfaklarda reçel, marmelat, tatlı yapımında kullanıldığı gibi, sade olarak sıcak içeceklere de katılır. Bisküvi gibi fabrikasyon ürünlerin de ana maddesini şeker oluşturur.