24 Nisan 2008 Perşembe

Avakado


Avokado kabuğu yeşil, yenen kısımları beyaz, iri çekirdekli bir meyvedir. Avokado tam olgunluğa toplandıktan sonra erişir. Lezzetini anlamak için olgunlaşmasını beklemek gerekmektedir. Bunun için hemen tüketmek üzere satın alıyorsanız, yumuşak olanı seçmeniz gerekir. Seçerken aynı zamanda derisinin parlak ve kaygan olmasına, salladığınızda çekirdeğin sesinin gelmesine dikkat edin. Birkaç gün sonra tüketecekseniz, sert olanı tercih etmeniz daha iyi olacaktır.

Faydaları
Kabıza karşı etkili, bağışıklık sistemini güçlendirici özellikleri bulunmaktadır. İçerdiği doymamış yağ asitleri kanda kolesterolün yükselmesini önler dolayısıyla Kalp ve damar hastalıkları için en iyi doğal ilaçtır. Avokado, vücutta toksit maddeleri etkisiz hale getirerek, yaşlılığa yol açan zararlı maddeleri yok eder. Dolayısıyla yaşlanma sürecini yavaşlatarak hastalıkları önlemede önemli rol oynar.
İçeriğinde bulunan protein, mineral ve vitaminler küçük çocukların ve hamile bayanların dengeli ve sağlıklı beslenmelerinde çok gerekli olan maddelerdir. Avokado, vücudun karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasında düzenleyici olarak görev yapar.

Nasıl ve Nerede Kullanacağız?
1. Meyve uzunlamasına ortadan kesilir. Ortadaki iri çekirdek çıkarılır. Meyve ince ince cips gibi doğranır veya ezilir. Tuz, kırmızı veya karabiber ekilir. Limon sıkılır karıştırılır. Arzuya göre biraz taze yada kuru soğan kıyılarak ilave edilir, Maydanoz ve domates ilave edilebilir. Salata gibi yenir, yağ istemez.
2.Soyulmuş ve ezilmiş avokado sarımsaklı yoğurt ile karıştırılır. Limon ilave edilmez, böyle de yenilebilir.
3. Omlet yapılır. Peynir yerine avokado konur.
4. Mantar sote gibi sote yapılabilir.
5. Ezilmiş avokado bal ve ezilmiş cevizle karıştırılır. Bu takdirde tuz, limon, biber ilave edilmez.

Bazı öneriler
1. Avokadoları soyduktan sonra kararmamaları için limonlu suda bekletin.
2. Saltalar için, avokadoları dilimlemek yerine bir kaşıkla oval parçalar çıkardıktan sonra üzerlerine limon sıkarak servis yapabilirsiniz.
3. Çabuk sos hazırlamak için, soyulmuş avokadoyu püre haline getirin. İçine 1 çorba kaşığı rendelenmiş soğan, 1 limonun suyu, tuz ve karabiber ekledikten sonra karıştırın. Havuç, salatalık ve kerevizle servis yapılır.
4. Avokado tavuğa çok yakışır. Taze bir pidenin veya sandviçin içine haşlanmış tavuk, ince dilimlenmiş avokado, salata yaprakları, domates dilimleri , taze soğan koyulur, arasına mayonez gezdirilir afiyetle yenir.

18 Nisan 2008 Cuma

JAPLO Burun Solunum Aleti (NASAL ASPİRATÖR)


Bebeklerde burun tıkanıklığı sümkürememelerinden kaynaklanır. Japlo Burun Solunum Aleti, en hijyenik ve en etkili biçimde bebeğin genzini temizleme özelliği sayesinde bebeğin rahatını ve annenin huzurunu sağlayan bir üründür.

Özellikler ve Faydalar
Japlo Burun Solunum Aleti, özgün tasarımı sayesinde bebeğin genzini temizleyerek daha kolay nefes almasını sağlayan etkili bir yöntem sağlar.

Yumuşak ve yuvarlık biçimli meme sayesinde bebeğin burun deliklerine kolaylıkla yerleştirilebilir.

Bağlantı tüpü, annenin aspiratörü kolayca uygulamasını sağlayacak ideal uzunluktadır.

Bebeğin sümüğünün, bağlantı tüpüne tekrar dolmadan temizlenebilmesi için şişeye bir güvenlik subabı iliştirilir.
Japlo Burun Solunum Aleti, kullanılmadığı zamanlar temiz ve hijyenik bir çantada saklanır.

Vitamin eksikliği, belirtileri ve yaptığı hastalıklar



Vitaminler büyümemiz, hücrelerimizin yenilenmesi ve enerji üretimimiz için zorunlu maddeler.İnsan vücüdu vitaminleri kendiliğinden üretemez. Bu yüzden sağlığımız için gerekli olan vitaminleri ya yediğimiz yiyeceklerden veya çeşitli ilave vitamin preparatlarından sağlamamız gerekir.Vitaminler yağda eriyen vitaminler ve suda eriyen vitaminler olmak üzere iki alt gruba ayrılırlar.
A, D, E ve K vitamininden oluşan yağda eriyen vitaminler sentezleri için kolesterol gerektiren, yağ dokusunda depolanabilen ve ihtiyaç anında salınabilen vitaminlerdir. B vitamin kompleksleri ailesinden ve C vitaminin den oluşan suda eriyen vitaminler ise vücutta depolanamazlar ve hergün belirli miktarlarda dışarıdan alınmaları gerekmektedir.

Sağlığımız kadar gençlik ve güzelliğimizin de temel taşlarını oluşturan vitaminlerin eksiklikleri bir çok sorunu da beraberinde getiriyor.

A VİTAMİNİ
Vücudun enfeksiyonlara karşı direncini arttıran ve hücre yenilenmesini sağlayan A vitamini yeşil sebzeler, domates, tahıllar, bitkisel yağlar, havuç, lahana, bal ve kuruyemişlerde bol bulunuyor. Eksikliğinde görme bozuklukları, yüksek tansiyon, saçta ve tırnaklarda kırılmalar, ciltte kuruma, halsizlik ve enfeksiyonlara karşı dirençsizlik görülebiliyor.

B1 VİTAMİNİ
Sinir sisteminin sağlığını korumada önemli bir rol oynuyor. Kan dolaşımını düzene sokuyor. Peynir, yumurta, balık ve tahıllarda bol miktarda bulunuyor. B1 vitamini eksikliği sinir ve dolaşım sistemi rahatsızlıkları, sindirim sistemi bozuklukları ve yorgunluğa sebep olabiliyor.

B6 VİTAMİNİ
Kan hücreleri üretimini sağlıyor. Kalbi güçlendiriyor, böbreklerin düzenli çalışmasına ve kolesterolün düşmesine yardımcı oluyor. Vücudun bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Yumurta, tavuk, havuç ve yeşil yapraklı sebzelerde bulunuyor. Eksikliğinde böbrek taşları, sinir sistemi hastalıkları, kansızlık ve halsizlik görülüyor.

B12 VİTAMİNİ
Hücrelerin kendini yenilemesini sağlıyor. Sinir sistemini güçlendiriyor. Proteinlerin vücut tarafından kullanılmasını kolaylaştırıyor. Çocukların sağlıklı gelişiminde önemli rol oynuyor. Sakatat ürünleri, peynir ve sütte bol miktarda bulunuyor. B12 vitamininin uzun süreli eksikliği Alzheimer gibi kalıcı sinir sistemi hastalıklarına ortam sağlayabiliyor. Uyuşukluk, kolay hastalanma, çocuklarda iştahsızlık ve gelişimini tamamlayamama gibi durumlara sebep oluyor.

C VİTAMİNİ
Kan dolaşımınını düzenleyen, hücrelerin kendini yenilemesini sağlayan, diş etlerinin güçlenmesini sağlayan C vitamini, yeşil biber, çilek, maydanoz, yeşil sebzeler, domates, kırmızı lahana ve turunçgillerde bulunuyor. Yeterli miktarda C vitamini almayanlarda kas zayıflığı, romatizma, dolaşım sistemi rahatsızlıkları, diş çürümeleri, selülit ortaya çıkabiliyor.

D VİTAMİNİ
İskelet sisteminin gelişmesinden ve güçlenmesinden sorumlu olan D vitamini en çok yeşil sebzelerde, balıkta ve zeytinyağında bulunuyor. Güneş de en önemli D vitamini kaynaklarından biri. D vitamini eksikliğinde raşitizm hastalığı, çocuklarda büyüme bozuklukları, diş çürümeleri ve diş eti hastalıkları, ilerleyen yaşlarda kemiklerde deformasyon görülebiliyor.

E VİTAMİNİ
Antioksidan özelliği sayesinde kansere karşı doğal bir koruyucu görevi görüyor. Hücrelerin kendini yenilemesini sağlayarak yaşlanmayı geciktiriyor. Sağlıklı bir cinsel yaşam için de önemli olan E vitamini bitkisel yağlar, tahıllar, badem, ceviz, ayçekirdeği ve koyu yeşil yapraklı sebzelerde bol miktarda bulunuyor. Yeterli E vitamini almayanlar daha erken yaşlanabiliyor. Ayrıca kısırlık, iktidarsızlık gibi çeşitli cinsel rahatsızlıklara rastlanma olasılığı da artıyor.

K VİTAMİNİ
Yaralanmalarda kanın pıhtışmasını sağlayarak, fazla miktarda kan kaybı olmasını engelliyor. İçerdiği antioksidan maddelerle vücudu kansere karşı koruyor. Hücre yenilenmesini sağlıyor. Kemik yapısını da güçlendiren K vitamini karnabahar, lahana, brokoli ve brüksel lahanası gibi sebzelerde bulunuyor. Eksikliğinde vücudun bağışıklık sistemi zayıf düşerek hastalıklara yakalanması kolaylaşıyor. Kesikler ve yaralar daha geç iyileşiyor. Vücudun daha erken yaşlanmasına sebep olabiliyor.

GEREKLİ OLAN VİTAMİNLERİ BESİNLERDEN ALABİLİRİZ

Karbonhidrat, protein ve yağ gibi ana besin öğelerini yeterli miktarda içeren besinlerle yapılan dengeli beslenme, bazı özel durumlar hariç vücudun günlük gereksinimine yetecek kadar vitamin sağlar. Ancak, günlük beslenmeniz sebze, meyve, hububat, süt ürünleri, et-yumurta gibi protein açısından zengin besinlerden herhangi birini içermiyor ya da az miktarda içeriyorsa, ihtiyacınız olan vitaminlerin tümünü besinlerden sağlanamayacağından vitamin takviyesi gerekir. Vitamin eksikliği çok çeşitli belirtiler verebilir ve başka pek çok hastalığa öncülük edebilir. Dengeli ve yeterli beslenme ile vitamin eksikliği önlenebilse de bu oldukça zordur. Bunun için hergün 3 porsiyon süt ve süt ürünleri, 2 porsiyon et, balık, yumurta, 3 porsiyon meyve, 4 porsiyon sebze, 9 porsiyon ekmek ve tahıl ürünleri yenilmelidir.
Vitaminler.org

12 Nisan 2008 Cumartesi

Giardia


Giardia lamblia nın neden olduğu bir paraziter enfeksiyondur. Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde sık görülür.

Bulaşma
Giardia kistleri bulaşmış su ve gıda maddelerinin alınması, kişiden kişiye direkt temas, oral veya anal seksüel temas, oyuncaklar ve evcil hayvanlar hastalığın yayılmasında başlıca rolü oynarlar. Arıtma sistemi yeterli olmayan bölgelerde ve kırsal alanlarda bulaşmış suların içilmesi ile salgınlar oluşabilir.

Belirtiler
Hastalık kendini 3 şekilde gösterebilir.
a-Hiç belirti vermeyebilir.
b-Akut ishal şekli: Sık, sulu, açık renkte bazen yağlı görünümde, kötü kokulu dışkılama ile başlar. Buna halsizlik, kolik tarzında karın ağrısı, karında şişkinlik, kusma,hafif ateş, iştahsızlık eklenebilir.
c-Kronik ishal şekli: Uzun süre devam eden yağlı, kötü kokulu dışkılama, karın ağrısı, karın şişliği ve kilo kaybı ile kendini gösterir.Teşhis İshalli hastalarda dışkıda giardianın kist ya da trofozoitinin görülmesi ile konulur.

Korunma
Hasta çocukların saptanıp tedavi edilmesi
Anne-baba ve bakıcıların kişisel hijyen konusunda eğitilmesi
Kreşlerde çevre şartlarının sağlığa elverişli hale getirilmesi

Giardia yolcularda,kamplarda tatil yapanlarda ve özellikle turistlerde sorun olabilmektedir.
Temiz içme ve kullanma suyu sağlanması en önemli nokta olup, suyun temizlenmesinde rutin olarak kullanılan çöktürme, süzdürme, klorlama ve filtrasyon yöntemleri ile ortadan kaldırılmaktadır.
Giardia kistlerini eradike etmek için en etkili ve güvenli yol suyun 3 dakika süre ile kaynatılması ya da sadece şişe suyu içilmesidir.

Tedavi
Giardia ya etkili hekimin önerdiği anti-paraziter ilaçlar kullanılır.

Kas Tutulması


Kısaca "tutulma" diye adlandırdığımız kas tutulması, az da olsa, hareketleri kısıtlayıp ağrıya neden olur. Kuşkusuz en iyi yol korunmaktır ama böyle bir durumda karşılaşıldığında ne yapılacağını bilmek de rahatsızlığı azaltmak bakımından yararlıdır. Kas tutulması, insanı hareketsiz bırakabilen, rahatsız edici bir durumdur.

Nedenleri
En sık görülen ve en az ciddi olan tutulma, aşağı yukarı herkesin bildiği türden olanıdır: Uzun süre kullanılmayan bir kas yorulduğunda ya da alışık olmadığı ölçüde zorlandığında, şişip, sertleşerek tepki gösterir.

İki tip kas tutulması vardır:
Egzersiz sırasında oluşan; belli bir süre sonra ortaya çıkan. İlk tip artık maddelerin kas dokusunda birikmesi sonucu oluşur. Çalışan kas, bir otomobil motoruna benzetilebilir. Yakıta gereksinimi vardır ve bu da kan akımıyla gelen, yeniden yemeklerden sağlanan besin maddeleridir. Besin oksijenle karışır ve yanarak, kas liflerinin kasılarak hareket oluşturabilmesi için gerekli olan enerjiyi sağlar. Bu olaylar sırasında toksik (zehirli) artık maddeler oluşur ve bunlar atılmazsa, kasta kalarak, ağrı ve sertliğe neden olurlar. Normal olarak bu maddeler sorun çıkmadan atılırlar; ancak iki özel durumda, kasta tutulma yapacak kadar birikirler. Birincisi, kasın çok ya da aşırı yük altında çalıştığı ve artık maddelerin, kanın taşıma kapasitesinden daha hızlı açığa çıktığı durumdur.
İkincisi ise, kastaki damar ağının, yeterli besin maddesi götürüp, artık madde atımını gerçekleştirecek kapasitede olmamasından kaynaklanır.

Egzersize bağlı kas tutulması daha sık karşılaşılan bir durumdur. Kasın bazı liflerinin ya da içindeki ve çevredeki dokuların olağandışı kullanım nedeniyle aşırı gerilmesi, hatta yırtılması sonucu oluştuğu düşünülmektedir. Kas ya da eklem zedelenmesi, aşırı gerilme, yırtılma ya da kanama ve başka doku zedelenmelerine neden olan darbelerle oluşabilir. Başka belirtilerle birlikte ortaya çıkan tutulma genellikle dokunun kendini onarmasıyla birkaç günde geçer. Ancak bazı durumlarda bu belirti yok olmaz. Bunun nedeni, ya dokunun kendini onarabilmesi için yeterli dinlenmenin sağlanamaması ya da birbirleri üstünde serbestçe hareket eden doku bölümleri arasında yapışıklıkların olmasıdır.

Her tür iltihapta olduğu gibi, kas zedelenmesinde de, iltihaplı, şiş dokuları koruyan ve rahatlatan bir sıvı sızması olur. Bu sıvı, iltihap azalınca yeniden kan dolaşımına soğurulur. Ama bazı durumlarda kalınlaşıp kıvam kazanarak, dokular arasında yapışıklığa neden olur. Söz konusu bölge hareket ettirilmek istendiğinde de, bu yapışıklıklar nedeniyle hareket engellenir. Dolayısıyla, zedelenen kas ve eklemler, dinlendirilme süresinde de belli aralıklarla, yavaşça hereket ettirilip yapışıklık oluşması önlenmelidir. Bedenin bir bölümünün hareketsiz kalmasının gerektiği durumlarda, sözgelimi kırıklarda, bu olanaksızdır ve ilk hareket yapılmaya çalışıldığında tutulma nedeniyle çok güçlük çekilir. Bu, dikkatli fizik tedavi uygulamalarıyla tedavi edilir. Fizik tedaviden etkilenmeyen kalıcı yapışıklıklarsa başka tedavi gerektirebilir, hatta genel anestezi altında cerrahi girişimle ayrılabilirler.

Sertliğin bir başka nedeni, eklem iltihapları, yani her tür artrittir. Eklem tutukluğu özellikle romatoit artritte (daha çok küçük eklemleri etkileyen artrit türü) kendini gösterir. Genellikle ağrıdan çok, parmaklarda tutukluk olur. Osteoartritte ise, kalça ve omuz gibi büyük eklemler etkilenir ve önce ağrı olur, tutukluk ve hareket güçlüğü daha sonra ortaya çıkar. Eklemlerdeki tutukluk, yaşlılarda büyük sorun yaratabilir. Hareketlerini kısıtlayıp sinirlerini bozar. Çoğunlukla artrit ve romatizmaya bağlanır ama genellikle eklem ve kaslardaki fiziksel etkinliğin azalmasının bir parçasıdır.

Bedenin değişik bölgelerindeki tutulmalar değişik nedenlere bağlıdır. Boyun tutulması ters bir hareket, cereyanda kalma, iltihaplanarak şişen lenf bezleri ya da boyun omurlarındaki bir hastalık (servikal spondiloz) ile ortaya çıkar. Sırt tutulmasının çeşitli nedenleri olabilir ve sıklıkla ağrı ile birlikte görülür. Kamburluk, bel kemiğinin yana doğru eğrilikleri ve lordoz gibi duruş bozuklukları sırt tutulmasına neden olabilir. Sırt omurları arasındaki iltihap da hareketleri kısıtlayarak tutukluk yapabilir. Lumbago ya da siyatik gibi sırt eklemlerinin hareketlerinin çok ağrılı olduğu durumlarda, eklem bağlarında ve kaslarda, hareketi (dolayısıyla ağrıyı) önlemeye yarayan spazm ve kasılmalar olur; bu da tutulmaya neden olur. Omuz, kol ve el, tutukluğun en sık görüldüğü beden bölgeleridir. Aşırı kullanım, burkma, artrit, uzun süre rahatsız bir konumda kalma, cereyan ya da nem, tutulmaya yol açabilir. Yaşlılarda en ufak bir burkulma ya da düşme, omuz çevresindeki kas, kiriş ya da bağlarda zedelenme ile eklemde sertliğe neden olabilir. 'Donmuz omuz'da gittikçe artan ağrı ve sertlik vardır. Buna karşılık eklemi hareket ettirmek önemlidir, yoksa ağırlaşır ve kalıcı sertlik oluşur. Eklem içine hidrokortizon enjeksiyonu, eklemin gevşemesine ve iltihabın azalmasına yardımcı olabilir, ama bazen başka girişimler de gerekir.

Dirsek ya da el bileğindeki sertliklerin nedeni genellikle artrit, bazen de kırılmış ya da yerinden çıkmış bir kemik parçasıdır. Parmaklardaki sertlikler ise, artrit ve kaza dahil, birçok nedene bağlı olabilir. Bazen bir ya da daha fazla kiriş kılıfında iltihap vardır ve hareketler zorlaşıp ağrılı hale gelir. Bacaklarda tutukluk çoğunlukla osteoartritten kaynaklanır. Daha çok kalça ve diz eklemleri etkilenir. Dizde tutukluk nedeni, yırtık kıkırdak (bu daha çok dizin kilitlendiği durumlarda söz konusudur) ya da kırık kemik parçasıdır.

Ayak bileğinde ya da ayakta tutukluk, zedelenmeye, tedavi edilmemiş burkulmalara, rahatsız ayakkabılara, ayağın zorlanmasına ya da ayak parmaklarını hareket ettiren kirişlerdeki iltihaplara bağlı olabilir. Bazen de ayak başparmağında, yürümeyi zorlaştıran tutukluk ve ağrı nöbetleri olur. Buna, "hallux rigidus" denilir ve nedeni bilinmemekle birlikte, kalıcı tutukluğun önlenmesi için zamanında tedavi edilmesi gerektiği kesindir. Genellikle doğru uygulanan tedaviyle belirtiler kısa zamanda düzelir.

Tedavi
Tutukluk tedavisinde yararlanılan birçok yöntem vardır. Genellikle birkaç günlük dinlendirme tam bir iyileşme için yeterli olmaktadır. Ancak belli aralıklarla yapılacak egzersizlerle söz konusu bölgenin hareket ettirilmesi, yapışıklıkların önlenmesi açısından önemlidir. Basit tutulmalar evde yapılanf izik tedaviyle giderilebilir. Isı ve masaj yararlıdır. Ayrıca söz konusu bölge, normale dönene kadar gittikçe dozu artırılan egzersizle hareket ettirilmelidir.

İnatçı vakalarda ek tedavi gerekir. Hastanelerde, kısa dalgalı diyatermi, parafin banyoları, banyo tedavisi ve masaj gibi fizik tedavi yöntemleri de uygulanır. Eklemde ve kirişlerdeki kalıcı tutukluk ve ağrılar, bazen lokal anestezik ya da hidrokortizon enjeksiyonları ile giderilir. Böylece bölgedeki spazm ve iltihap geçirilir. Ama bunlar da yetersiz kalırsa, ekleme hareket kapasitesini yok etmek için ortopedik girişimler gerekebilir. Eklem tümüyle harap olmuşsa, son çare, sorunu yapay eklemle çözmektir.

Eklem ve hastalardaki tutulma, ilaçla da tedavi edilebilir. Antienflamatuar (iltihap giderici) özelliği dolayısıyla aspirin, sertliği ve ağrıyı azaltır; denenmesinde yarar vardır. Günümüzde steroit içermeyen ve çok iyi sonuçlar veren birçok antienflamatuar ilaç vardır. Steroitler, yan etkilerini önlemek için daha çok bölgesel olarak kullanılmalıdır. Ancak başka hastalıklar gibi bunda da önemli olan korunmaktır. Orta yaşlarda yapılacak düzenli egzersizler, ileri yaşlarda sertliklerin oluşmasını önler. Ayrıca ısınma hareketleriyle sporun yol açabileceği tutulmalar önlenebilir.

11 Nisan 2008 Cuma

Üzüm Sirkesinin İnsan Sağlığına Faydaları


Üzüm sirkesi tam bir ilaçtır. İştah açıcı olarak, salata ve turşular içine dökülen sirkenin insan sağlığına sağladığı faydalar şu şekilde özetlenebilir;

Yorgunluk ve uykusuzluk için yatmadan önce sirkeli su içilmesi,
Boğaz ağrılarında, sirkeyle gargara yapılması,
Nasırların ve sertliklerin üzerine, sirkeyle ıslatılmış ekmek konulması,
Su ile kaynatılıp buharına durulursa baş ağrısı, astım ve cilt lekelerine iyi gelmesi,
Güneş yanığına sürülmesi,
Bal karıştırılmış sirkeli su her gün içilirse, düzenli kilo verilmesi,
Siğillere, sirke döküp üzerine kabartma tozu serpilir ve 15 dak. sonra toz silkelendiği zaman,
Kaşıntılara ve cilt çatlaklarına sirke sürülmesi,
Sirkeli bezin mide üzerine konmasında bulantı ve kusmayı önlemesi,
Sirkeli bezin varislere konması,
Sirkenin orta dereceli yanıklarda da kullanılması,
Kepekli ve mat saçlar için durulama suyuna sirke ilave edilmesi,
Cildi yumşatmak, parlatmak için banyo suyuna bir miktar sirke ilave edilmesi, gibi birçok faydası vardır.

Bunun yanısıra hijyen amaçlı olarak sirke kullanılabilmektedir. Lavabo banyo gibi sert zeminleri temizlemek için ve sebze ve meyveleri mikroplardan temizlemek için sirkeli su kullanılır.

10 Nisan 2008 Perşembe

Bitkisel Cilt Sabunları

Buğday

Menengiç

Gül

Ardıç

Isırgan

Kekik

Zeytin

Lavanta

Defne

Susam


Fındık

Mandalina

Kakao

Kakao-Vanilya

Zencefil

Avokado

Nane

Haşhaş

Tarçın



Lavanta
Afrodizyak etkili Bedeni rahatlatan ve doku yenileyici özelliği vardır. Stress nedenli kas ağrılarında gevşetici olarak kullanılır, antiseptiktir. Karma ciltler için önerilir.tarçın │ Sivilce önleyici etkisinin yanı sıra istenmeyen kokular için kullanılır. Beden ısısını yükseltir, şişkinlik ve yaralara karşı etkilidir. Yağlı ciltler için uygundur.

Nane
Selülit tedavisinde kullanılabilir, antiseptik ve ferahlatıcı özelliğe sahiptir. Bütün cilt tiplerine uygundur.

Kekik
Cildi rahatlatıcı ve kan dolaşımını hızlandırıcı, eldeki ve vücuttaki kötü kokuları giderici ve antiseptik özelliği vardır. Saçları besler, karma ciltler için önerilir.

Zencefil
Zencefil kökü, amis, okaliptüs, limon ve zencefil yağları içeren bu sabun cildi temizleyici ve iyileştirici özelliğe sahiptir.

Avokado
Kuru ve nemlenmeyen ciltler için ideal bir sabun olan avokado sabunu vitamin ve bitki proteinleriyle zenginleştirilmiştir.

Kakao & vanilya
Kakao, vanilya, ylang ylang yağları içerikli sabun cildi rahatlatır ve afrodizyak etkisine sahiptir.

Mandalina
Özellikle yağlı ciltlerin temizliğinde kullanılan mandalina sabunu kremli ve romaterapiktir.

Haşhaş (peeling)
Haşhaş taneleriyle doğal peeling.

Biberiye, lavanta ve sedir yağları içeren sabun, haşhaş taneleriyle cildi deforme etmeden peeling yapar.

Ardıç
Antik dönemlerden bu yana saç ve cilt bakımı sorunlarında kullanılan ve ardıç ağacından elde edilen Ardıç katranı katkılı. Ciltte egzama, kaşıntı ve sivilce-saçlarda kepeğe ve dökülmeye karşı oldukça etkilidir.

Buğday
E, A ve D vitaminleri bakımından zengindir. Cildi besler ve parlaklık verir.

Menengiç
Içerdiği bol miktardaki doğal E vitamini sayesinde saçları ve cildi besleyici özelliğe sahiptir.

Isırgan
Saç dökülmesinin önlenmesinde oldukça etkilidir ve saçın çıkmasını hızlandırır. Sivilce ve akne tedavisi için tavsiye edilir. Sedef ve egzamaya karşı kullanılır. Kepek önleyicidir, kuru ve karma ciltler için önerilir.

Defne
Kepeğe karşı etkilir. Antiseptik özelliği egzama ve mantara iyi gelir. Varislere, ergenlik sivilcelerine, saç diplerindeki yara ve tahrişlere karşı etkilidir. Derideki gözenekleri açar ve rahatlatır. f

Fındık
Cildi kuvvetlendirir, esnekliğini, yumuşaklığını artırır ve cilde hafif bir pembelik verir. Karma ve kuru cilt için önerilir.

Gül
Cildi yumuşatır ve cilde hoş koku verir. Bütün cilt tiplerine uygundur.

Susam
Susam yağının cildi, saçı ve kirpikleri parlatıcı ve canlandırıcı özelliği vardır. Cilde yumuşaklık ve esneklik verir. Kuru cilt tipi için önerilir.

Zeytin
Saçları ve cildi besler. Cilt hastalıklarına iyi gelir. Ergenlik sivilceleri için tavsiye edilir. Bütün cilt tipleri için uygundur.

www.roen.com.tr

2 Nisan 2008 Çarşamba

Çalışırken güzel olmanın altın kuralları


Sabahki ışığımız, enerjimiz akşamüstü saatlerine doğru bizi terk ediyor. İşte ofiste abartıya kaçmadan her daim güzel, ve şık olmanın püf noktaları...

Yöneticilerinizin tarzını örnek alın
Ofisteki tarzınız aslında kendinizi ifade ediş biçiminizdir. Tarzınızın ''Ben, bu işyerine aitim ve burada yükselmeye kararlıyım'' imajı verebilmesi gerekir. Siz, üstlerinizin tarzına uygun giyindiğinizde, bu sizin de ilerde onların pozisyonuna gelebilecek alt yapıda olduğunuzu gösterir. Ancak, kesinlikle, yöneticilerinizin tarzını tıpatıp taklit etmeyin. Örneğin, onların giydiği bir pantolon-ceket takımı, modern bir çanta ya da farklı bir saç kesimi ile farklılaştırabilirsiniz.

Ölçülü makyaj yapın!
İşyerinizde makyajınız profesyonel görüntünüze uygun bir çizgide olmalı. Siz siz olun, fazla makyaj yaparak, işyerinde ''Pamela Anderson'' gibi iddialı bir tarza bürünmeyin. Hiç makyaj yapmayın da demiyoruz. Çünkü o zaman da çok solgun ve halsiz görünebilirsiniz. Amerika?da üst düzey yöneticilere ofiste ne kadar makyaj yaptıkları sorulmuş ve büyük bir kısmı sadece fondöten, rimel, eyeliner ve uçuk bir ruj kullandıklarını söylemişler. Siz de cildinizi hafif renklendirip, kahverengi, pastel ve pembe tonlarını tercih ederek sağlıklı ve bakımlı bir görünüme ulaşabilirsiniz. Mavi ya da yeşil gözlüyseniz, uçuk yeşil tonlarındaki farları, koyu renk gözlüyseniz eflatun tonlarındaki farları seçmelisiniz. Bu arada plazalarda aydınlatma sisteminin makyajı olduğundan fazla gösterdiğini aklınızdan çıkarmayın.

İddialı renklerden kaçının
Ofis ortamında hiçbirimiz bir Picasso tablosundan fırlamış gibi gözükmek istemeyiz. Makyaj yapmak, savaşa giden Kızılderililer gibi boyanmak değildir. İşyerinizde abartılı renklerde ağır bir makyaj, insanların sizi ciddiye almasını engeller. Parlak farlar, buğulu ve koyu renk göz kapaklarından kesinlikle kaçının. Özellikle iş yerinde dudakları seksi bir biçimde vurgulamak, koyu renkli çerçeveler çizmek hiç de hoş bir etki yaratmaz. Bu nedenle parlak ve ıslak görünümlü rujlarınızı cumartesi akşamına saklayın.

Saç şeklinize çekidüzen verin
Saçınız, ister kahküllü, ister perçemli, ister bol katlı olsun, önemli olan hatları belli olan bir kesiminin olması. Saçınızın modelinin kaybolduğu anda, kuaförünüzü ziyaret etmelisiniz. Araştırmalar iş hayatına en uygun olan saç boyunun, omuz hizası olduğunu gösteriyor. Bundan uzun saç, profesyonel bir imaj yaratmaz. Ayrıca sabahları da zamanınızı alır. Yapılan müşteri ve tüketici araştırmaları, kısa saçın insanlara daha fazla güven verdiğini ve müşteri temsilciliği, halkla ilişkiler gibi mesleklerde bu nedenle kısa saçın daha çok tercih edildiğini gösteriyor. Üstünde çok vakit harcanmış gibi gözüken, kalıp gibi duran saç modelleri, yapılan işten çok dikkati dış görünüşe çektiği için kesinlikle tercih edilmiyor. Ayrıca, ofiste fazla jöle ve saç spreyi kullanımından kaçınmak gerekiyor; doğal gözükmek her zaman daha çok işe yarıyor.

Parlaklıktan kaçının!
Siz, profesyonel bir iş kadınısınız; yılbaşı süsü kılığında çalışmanın bir alemi yok. Parlak kıyafetler, takılar ya da vücut kremleri dikkatleri teninize çeker ve bu işyerinde istenen bir etki değildir. Diskoya ya da gece kulübüne gider gibi işe gitmek size terfi getirmez.

Saç renginize dikkat!
Günümüzde, kadınların yüzde 75'i saçlarında boya kullanıyor. Saç renginizde yapacağınız ufak bir değişiklik bile, ofise adımınızı attığınızda, insanların size bakış açısını olumlu ya da olumsuz olarak değiştirebilir. Parlaklığı ve canlılığı gitmiş bir saç rengi, sizi bakımsız olarak gösterir. Diplerinden bir karış, koyu renk orijinal saç renginizin göründüğü bir saç sizin pespaye ve dağınık olarak algılanmanıza neden olur. Yöneticileriniz, saçınıza karşı sergilediğiniz bu umursamaz tavrı, size verilen işlerde de göstereceğinizi düşüneceklerdir. Mesleğinizde, yükselmek istiyorsanız, çok iddialı saç renklerinden uzak durun. Eğer mesleğiniz assolistlik değilse, saçınızı Marlyn Monroe sarısına boyarsanız terfi etmeyi yıllarca beklersiniz. Saç renginizin, ten renginize uygun olması da dikkat etmeniz gereken bir başka nokta. Çok esmerseniz, sarı tonları yerine kızıl ya da kahve tonları sizi daha profesyonel gösterecektir.

Parfüme bulanmayın, sadece sürün
Ofiste çok ağır ve kadınsı parfümler kullanmak hiçbir işverenin önerdiği bir şey değil. Güçlü ve baharatlı kokular insanlarda rehavet ve şehvet duyguları uyandırdığı için çalışırken uygun olmayan kokulardır. Oysa, ofiste rahatlıkla kullanabileceğiniz taze çiçek kokuları, iş motivasyonunuzu arttırır.

Tırnaklara özel önem
Ofiste güzel gözükmek ve insanları etkilemek için manikürcüye maaşınızın yarısını vermenize gerek yok; üç temel kuralı aklınızdan çıkarmayın yeter: 1- Tırnaklarınız yemeyin. Bu, kendinize güveninizin olmadığını gösterir. 2- Tırnaklarınızın içi her zaman temiz olsun ve tırnaklarınızı fazla uzatmayın. Fazla uzun tırnaklar ofiste basit bir görünüm sergilemenize neden olur. Ayrıca klavyede yazı yazarken, kimse tıkır tıkır tırnak seslerinizi duymak zorunda değil. 3- Kırmızı, mavi ya da siyah gibi tuhaf renkli ojeler sürmeyin. Bu renkler, toplantılarda insanların sizi dinlerken yüzünüze değil, ellerinize bakmasına sebep olur.

Saçınızı nasıl toplamanız gerektiğini bilin
Ofis hayatında rahat edebilmek açısından at kuyruğu kabul edilebilir bir model fakat at kuyruğu yaparken, kesinlikle öylesine, üstünkörü toplamayın. Kaliteli bir toka, saçınızı olduğundan daha zarif gösterecektir. Lastik toka yerine, kemikten ya da kristalden yapılmış, kıyafetinizle uyumlu klipsli bir tokayı tercih edin. Topuz yapacaksanız da sakın saçınızı elinize geçen ilk kalemle baştan savma bir şekilde tepenizde toplamayın.

Elele Dergisi

Kegel Egzersizleri


Pelvik kaslarındaki zayıflıklar idrar tutmada güçlüğüne yol açıyor. Bunun nedeni ise normal doğumlar. Pelvik kaslardaki gevşemeler sonucu mesane sarkması, rektum sarkması ve idrar tutamama görülebiliyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Alper Mumcu “Gebelik esnasında Kegel egzersizleri ile pelvik kasları güçlendirmek ileride idrar problemi yaşanma olasılığını azaltabiliyor.”

Pelvik kasları güçlendirmek için
Böbreklerden süzülen idrarın dışarı atılıncaya kadar biriktirildiği organ olan mesane ve idrarı mesaneden dış dünyaya taşıyan ürethra, pelvis boşluğu içinde bulunuyor. İdrar yapmada görev alan bu organlar pelvis boşluğunu alttan destekleyen kas grupları tarafından yerinde tutuluyor. Bu kas tabakalarındaki gevşeme ve zayıflıklar idrar tutmada güçlüğüne yol açabiliyor. Gevşeme ve zayıflıkların en önemli nedeni yapılmış olan normal doğumlar. Sonuçta pelvik kaslardaki gevşemeler sonucu mesane sarkması, rektum sarkması ve idrar tutamama görülebiliyor. İlerlemiş bir mesane sarkması vakasında ameliyat dışında yapacak pek bir şey yok. Ancak sorun çok fazla değilse, kasları güçlendirmeye yönelik yapılacak birkaç küçük egzersiz ile şikayetleri gidermek mümkün. İdrar sarkması olmasa bile gebelik esnasında pelvik kasları güçlendirmek ileride idrar problemi yaşanma olasılığını azaltabiliyor.

Uygun egzersiz şekli
1. İlk önce mesaneyi boşaltarak egzersizlere başlayın
2. Pelvik kasları kasın ve 10'a kadar sayın
3. Kasları tamamen gevşetin ve 10'a kadar sayın
4. Günde 3 kez (sabah, öğlen ve akşam) bu şekilde 10'ar defa tekrarlayın

Bu egzersizleri günün her anında ve her yerde yapmak mümkün. Oturarak ya da yatarak yapılabilirsiniz. 4-6 hafta sonunda gelişme fark edilecek düzeyde olacağını göreceksiniz. İleri vakalarda değişikliklerin ortaya çıkması 3 ay kadar zaman alıyor.

Bu noktada Dr. Mumcu bir uyarıda bulunarak şunları söylüyor: “Egzersizlerin sıklığı ya da sayısının arttırılması zannedilenin aksine durumun iyileşmesini hızlandırmaz. Tam tersine kasların yorulmasına neden olarak idrar tutamama probleminin daha da artmasına neden olur. Kegel egzersizleri esnasında bel ve karın bölgesinde ağrı olmaması gerekir. Bu bölgelerde ağrı varlığı egzersizlerin hatalı yapıldığı anlamına gelir. Yine bazı kişiler egzersiz esnasında nefeslerini tutarlar ve göğüs kaslarını da kasarlar. Oysa tekniğin kısa sürede etkili olabilmesi için sadece pelvik kasların kasılması oldukça önemlidir.”

Yağlı Ciltler İçin Maskeler

Zencefil kompresi, yağlı cilt için
1 bardak zeytinyağı hafifçe ısıtılır, 1 yemek kaşığı dolusu öğütülmüş zencefil yağa iyice karıştırılır ve 1-2 saat bekletilir. Bu karışımın emdirildiği bez parçaları yüze uygulanır ve 20 dakika etkilemeye bırakılır.


-Hıyar maskesi, yağlı cilt için
Soyulmuş hıyardan kesilen 5 kalın dilim mikserde püre haline getirilir, 2 tatlı kaşığı elma sirkesi ve 2 tatlı kaşığı susam yağı, 1 yumurta sarısı iyice çırpılır ve hepsi mikserde iyice karıştırılır. Yüze, boyuna ve dekolteye uygulanarak, 45 dakika etkilemeye bırakılır.

-Ekşimik/çökelek maskesi, yağlı cilt için
125g ekşimik(çökelek), 2 yemek kaşığı dolusu ılık süt ve yarım limonun suyu iyice karıştırılır. Yüze uygulanır ve 15 dakika etkilemeye bırakılır.

Lipocav teknolojisi

Bölgesel zayıflama ve selülit tedavisinde son trend: Lipocav teknolojisi
Naturabella Medikal Estetik Merkezi, yerleşmiş bölgesel yağları parçalayıp eritmek ve selülitli bölgeleri yok etmek amacıyla yepyeni bir teknoloji olan Lipocav ultrason sistemini müşterilerinin hizmetine sunuyor.


Lipocav teknolojisi ile, ultrakavitasyon adı verilen yeni ultrason sistemi vücuttaki yağların şok dalgaları ile patlatılarak yok edilmesini sağlıyor. Selülit tedavisinde kullanılan liposuction, vakum, mezoterapi gibi tüm tekniklerden daha etkili sonuç veren Lipocav, erkeklere de uygulanabiliyor.
Naturabella Medikal Estetik Merkezi, özellikle kadınların kabusu olan selülit tedavisinde uygulanabilen ve son derece hızlı ve etkili sonuçlar veren Lipocav teknolojisini müşterilerinin hizmetine sundu. Ultrakavitasyon adı verilen çok yeni ve özel bir ultrason sistemi olan Lipocav, yağ dokusuna elastik dalga uygulayarak, yağ hücrelerin içe doğru patlayıp enerji formuna dönüşmelerini ve yok olmalarını sağlıyor. Hiçbir yan etkisi olmayan sistem, her yaştaki bay ve bayanlara uygulanabiliyor.


Liposuction’dan çok daha etkili
Yerleşmiş bölgesel yağları parçalayıp eritmek ve selülitli bölgeleri yok etmek için kullanılan teknik, doktor kontrolünde diyet yapan hastalarda da uygulanabiliyor. Bilinen en yaygın teknik olan Liposuction’dan daha etkili ve kalıcı sonuçlar veren Lipocav, ameliyat ve iğne korkusu olanlar için son derece iyi bir alternatif.


Haftada bir 6-10 seans arası uygulanan yöntemin etkili olabilmesi için uygulamadan bir gün önce, uygulama günü ve sonraki gün en az 2 litre su içilmesi gerekiyor.

Stresin neden olduğu olumsuz etkileri müşterilerinden arındırmak felsefesiyle hareket eden Naturabella Medikal Estetik Merkezi’nde; karboxiterapi, mezoterapi, slim up (eletkroterapi), oxijet, lazer epilasyon ve botox gibi işlemlerin yanı sıra, masaj, cilt ve vücut bakımları, beslenme ve diyet programları da uygulanıyor.

Bebeğinizi klasik müzikle büyütün



Günümüzde anne ve babalar çocuklarının zeka gelişimine daha fazla bilgiyle katkıda bulunabilmektedir. Bilimsel çalışmalar bebeklerin erken dönemde hatta daha anne karnında iken yaşadıkları çeşitli deneyimler sayesinde daha zeki olabileceğini göstermiştir.Yeni doğan bebeklerin zihinsel gelişiminde klasik müziğin önemli bir katkısı olduğu uzman doktorlarca iddia edilmektedir. Uzmanlara göre yeni doğan bebekler, değişik perdedeki sesleri algılayarak değişik tepkiler verir. Bebeğin beyin gelişimi için gereken uyarıları perde, ton ve melodi açısından büyük çeşitlilik gösteren klasik müzik sağlar. Daha büyük çocukların da klasik müzik dinlemekten fayda sağlayacakları belirtilmektedir. Düzenli klasik müzik dinleyen çocuklarda duyma, konuşma, algılama ve hatırlama yeteneği gelişir. Yapılan araştırmalar sonucunda öğrenme problemi olan otistik çocukların da klasik müzik terapisinden faydalandıkları görülmüştür.

Bebeğin beyin hücreleri spermin yumurtayı döllemesini izleyen üçüncü haftadan itibaren gelişmeye başlar ve diğer tüm hücrelerden daha hzlı çoğalır. Beynin ve bağlantıların gelişmesi bu dönemde başlar ve karmaşık bir genetik program çerçevesinde yol alır. Düşünen hücreler de denebilen nöronlar çoğalarak ve beynin belli bölgelerine göç ederek alt sistemleri oluşturur. Beyin hücrelerinin oluşumu gebeliğin ikinci üç aylık döneminde hızlanır ve bu gelişim süreci doğumdan sonraki ilk iki yıl boyunca devam eder.

Anne karnında ve doğumdan sonra düzenli olarak klasik müzik dinletilen bebeklerde; algılama yeteneği, yaratıcı zeka, bellek, sözel yetenek ve uzaysal zeka çok iyi gelişmektedir.

Klasik müziğin doğum sonrasında anne sütü ile beslenmeye yardımcı olduğunu, yeni doğan bebeklerde gaz sancısını azalttığını, bebeğin uyku düzenine yardımcı olduğunu ve bebekleri rahatlatıp sakinleştirdiğini gösteren çalışmalar vardır.

1 Nisan 2008 Salı

Parfüm Alırken


Bir arkadaşınızda güzel duruyor diye bir parfümü satın almayın. Parfümlerin kokuları cilt tiplerine göre değişiklik göstermektedir. Bu yüzden parfüm almadan önce ilk olarak kolunuzun üst kısmında test edin, 10 dakika bekledikten sonra koku hoşunuza giderse satın alın.

Parfüm denerken üçten fazla parfümü denemeyin. Üçten fazla parfüm denerseniz kokuları ayırdetmeniz zorlaşacaktır. Ancak, kahve çekirdeklerini koklayarak kokuları sıfırlayabilirsiniz.

Parfüm denemek için koku alma duyularınızın daha hassaslaştığı akşam saatlerini tercih edin.

Parfümleri şişeden koklayarak test etmeyin. Teninize sürüldüğünde bambaşka bir tepki verebileceğini hatırlayın.

Kullanacağınız zaman, yer, giysi ve mevsime göre farklı parfümler almayı düşünebilirsiniz.

Parfüm denerken cildinizin temiz ve kuru olmasına özen gösterin. Asla terliyken parfüm denemeyin.