14 Aralık 2007 Cuma

Bademcik


Bademcik rahatsızlığı, genellikle streptokok tipi bakterinin ya da bir virüsün sebep olduğu, had safhada bir bademcik iltihaplanmasıdır. Boğazın gerisinde yer alan ve bakterilerin vücuda girmesini engelleyerek onlarla mücadele eden ve böylece şişerek solunum yolunu kapatan bademcikler vücudun ilk koruma hattını oluşturur. Bu sırada iltihaplanan bademcikler boğaz ağrısı, ateş ve bezlerin şişmesine neden olurlar. Bu iltihaplanmadan burnun gerisinde yer alan adenoidler de etkilenir.

Bir yaşından küçük bebeklerin bademciklerinden rahatsızlanmaları pek enderdir. Bademcik iltihabına daha çok bademcik ve adenoidleri büyümüş olan ve mikrobik bir ortama yeni giren öğrencilerde rastlanır, iltihaba karşı direnç zamanla artıp adenoidler küçüldüğünden bademcik rahatsızlıkları da azalır. Çocuklar bademcik hastalığından çoklukla on yaş civarında kurtulur.

Ne kadar önemlidir?

Sağırlığa neden olabilen orta kulak iltihabı ile birlikte olmadıkça önemli değildir, istisnai olarak nefrit ve mafsal romatizması gibi olumsuz gelişmeler görülebilir.

Muhtemel belirtiler:
Boğaz ağrısı, yutkunma güçlüğü yaratacak ölçüde olabilir.
Kırmızı ve büyük bademcikler, sarı lekelerle kaplı olabilir.
38 derecenin üzerinde ateş görülebilir.
Boynunda şişmiş bezler olabilir
Adenoidler de etkilenmiş ise ağızdan nefes alma, horlama ve genizden konuşma duyulabilir.
Ağız kokusu hissedilebilir.

İlk önlemler
Çocuğunuz boğaz ağrısından şikayet ediyorsa ve yutkunmasında bir zorluk farkederseniz iyi bir ışıkta başını geride tutarak ve temiz bir kaşığın sapı ile diline yavaşça bastırarak boğazını incelerken "aaa" sesini çıkarmasını isteyin. Bu hareket sonucu boğazı açılacak, size bir iki saniye içinde bademciklerin kızarmış, büyümüş veya sarı lekelerle kaplanmış olup olmadığını görme imkanını sağlayacaktır.

Çocuğunuzun ateşini ölçün.

Çocuğunuzun boynunun alt yanlarında ve çene altında parmaklarınızı gezdirerek bezlerinin şişip şişmediğini kontrol edin. Şişmiş bezler deri altında büyük bezelye şeklinde elinize gelir.

Çocuğunuzun yaşı uygunsa, kulak ağrısı var mı diye sorun. Çocuğunuz küçükse kulaklağından birini oğuşturup çekiştiriyor mu diye bakın. Kulakta herhangi bir akıntı olup olmadığım kontrol edin.

Boğazını rahatlatmak için bol bol serin meşrubat içirin.

Doktora başvurmalı mısınız?

Bademcik iltihabından şüphelendiğiniz anda derhal doktoru arayın.

Doktor ne yapacaktır?

Doktor, iltihaba sebep olan mikrobu laboratuvarda araştırmak üzere, çocuğunuzun boğazından kültür alabilir. Bakteriyel bir iltihaptan şüphelendiği takdirde antibiyotikli bir ilaç verebilir. Bir virüs iltihaplanması durumunda ise verilebilecek bir ilaç yoktur. Doktor herhangi bir kulak iltihabı olup olmadığını görmek üzere çocuğunuzun kulaklarını inceler, iltihap bulduğu taktirde antibiyotik verir. Çocuğunuz çok sık bademciklerinden rahatsızlanıyor veya büyümüş olan adenoidleri devamlı olarak orta kulak iltihabına sebep oluyorsa, bademcik ve adenoidlerin ameliyatı konusunda karar vermek üzere doktora danışmanız gerekebilir.

Bu kararın alınmasında göz önünde bulundurulması gereken unsurlar şunlardır:
Dört yaşından küçük çocuklarda bu ameliyat çok seyrek yapılır.
Bademcik rahatsızlığının başlangıcı, çocuğunuzun bademcik iltihaplanması ve kulak ağrılarının ne zamandan beri tekrarlandığı önemli unsurlardır. Doktorların çoğu ameliyat kararı almadan iki yıl beklemeyi uygun görürler.

Rahatsızlık, çocuğun okula gitmesine mani olarak eğitimini etkileyecek ya da rahat yatmamasından dolayı sıhhatini bozacak sıklıkta olduğu takdirde, bademcik ameliyatı tavsiye olunur.

Ne yapılabilir?

Çocuğunuza ateşli olduğu zamanki tedaviyi uygulayın. Yatak istirahati şart olmamakla beraber, ılık bir odada olmalıdır. Muntazam bir şekilde içecek şeyler vererek vücuduna sıvı girişini çoğaltin. Çocuğunuz yutma güçlüğü çekiyorsa, gıdasını daha sulu bir şekle dönüştürün, ancak yemeğe zorlamayın. Kendisine en çok sevdiği ve özellikle yoğurt veya muhallebi gibi boğazından rahatça kayacak şeyleri verin. Gargaranın, iltihabı boğazdan orta kulağa taşıdığı meydana çıkmış olduğundan, çocuğunuz boğazı ağrıdığında ona gargara yaptırmayın.

11 Aralık 2007 Salı

Demir Eksikliği Anemisi

Demir eksikliği anemisi nedir?
Demir eksikliği anemisi kanda hemoglobin düzeyinin normal değerlerden daha az olması durumunda ortaya çıkar. Hemoglobin, vücut hücrelerine oksijenin taşınmasını sağlayan kan hücrelerinde bulunan bir proteindir.

Neden ortaya çıkar?
Demir eksikliği anemisi, diyetinizde yeterli demir olmadığında ortaya çıkar. Bedendeki bütün hücreler için çok önemli bir mineraldir. Demir, hemoglobin yapımında gerekli olduğu için, özellikle kan hücrelerini için çok önemlidir. Ayrıca bedendeki bazı kimyasal işlemler için de gereklidir.

Demir eksikliği anemisinin nedenleri:
• Diyette yeterli demir bulunmaması
• Sindirim sisteminde bulunan bir probleme bağlı olarak yeterli düzeyde demir emiliminin olmaması
• Kan kaybı (yaralanmalarda veya menstruasyon döneminde veya bedeninizde meydana gelen gizli bir kanamada görülür).

Yaşları 11 ile 50 arasında olan kadınların günde 18 mg demire ihtiyacı vardır. 50 yaşın üzerindeki kadınların ise günde 10 mg demir alması gerekir. Menstruasyon gören kadınların yaşlı kadınlara göre iki kat fazla demir alması gerekir, çünkü menstruasyon esnasında kan kaybı meydana gelir. Hamile kadınların bebeklerinin gelişimi için ekstra demire ihtiyacı vardır. Bu nedenle hamilelikte demir içeren tabletler önerilmektedir.

Semptomları nelerdir?
Semptomlar:
• Yorgunluk ve enerji azlığı
• Başağrıları
• Ağızda veya dilde acı
• Tırnakların kırılgan olması
• Nefes darlığı
• Solgun cilt, dişeti ve tırnaklar
• Göğüste ağrı

Nasıl teşhis edilir?
Doktorunuz, semptomlardan ve tıbbi geçmişinizden anemi teşhisi koyabilir. Bir kan testiyle de teşhis doğrulanabilir. Muhtemel bir kan kaybına bağlı olarak, doktorunuz dışkı analizi yapabilir veya x-ışınıyla bağırsaklarınızı inceleyebilir.

Nasıl tedavi edilir?
Demir tabletleri, bedeninizde demir depolanmasına yardımcı olur. Ancak, dengeli bir beslenme için, yeme alışkanlıklarınızı gözden geçirmelisiniz. Doktorunuz, sağlıklı bir diyet tavsiyesi için bir beslenme uzmanı önerebilir.
Eğer bir kanama probleminiz varsa, özel bir tedaviye ihtiyacınız vardır.

Et, balık, ve kümes hayvanları demir için çok iyi kaynaklardır. Demir, ayrıca karaciğerde, yumurtada, yeşil lifli sebzelerde, fındıkta, fıstıkta, fasulyelerde ve bütün tahıl ürünlerinde bulunur. Dengeli bir diyet, günlük ihtiyacınız olan demiri almanızı sağlayacaktır.

Nelere dikkat etmeliyim?
• Doktorunuzun veya beslenme uzmanınızın önerilerini dikkate almalısınız.
• Dengeli ve çeşitli bir diyet takip etmelisiniz. Günde en az üç öğün yemek yemelisiniz.
• Eğer her zaman yorgun hissediyorsanız veya demir eksikliği anemisi semptomları varsa, uzman bir doktorla görüşmelisiniz.

www.realage.com.tr

3 Aralık 2007 Pazartesi

Ailesiyle mi Evlendiniz?

Karşılıklı pek bir sevgi, sempati ve saygı yaşarlar. Görünüşte her şey yolundadır. Örf, adet ve usullere uygun davranılır; varsa bazı pürüzler pek göze batmaz; her iki tarafın da aileleri karşılıklı çok dikkatlidirler.
Genelde, bilhassa gençlere önem verilir; aileler birbirlerini sevmeseler de katlanırlar; ne de olsa gençler es Karşılıklı pek bir sevgi, sempati ve saygı yaşarlar.
Görünüşte her şey yolundadır. Örf, adet ve usullere uygun davranılır; varsa bazı pürüzler pek göze batmaz; her iki tarafın da aileleri karşılıklı çok dikkatlidirler.
Genelde, bilhassa gençlere önem verilir; aileler birbirlerini sevmeseler de katlanırlar; ne de olsa gençler esastır; onlar iyi ise mesele yoktur! Zamanla, hatta düğünden itibaren problemler başlar. Verilen hediyeler; gelen altınlar; düğün masrafları; çağrılan misafirler; takılan takılar; alınan eşyalar, kim ne istedi ne aldı meseleleri.
Derken düğün ertesi, varsa balayı, yalnız kalamamak, el öpme mecburiyetleri ve daha neler neler. Genç çift, daha başından, ben sen derdine düşen anne ve babalar için uğraşmaktan, mutluluklarını tam yaşayamazlar.

Baskılar artıyor
Zamanla tarafların da baskıları ile; geldin gittin; oturdun kalktın; surat astın, konuşmadın; şöyle dedi böyle dedi; neticede onlar da havaya girer ve taraf tutarlar. Bu sefer de ''senin annen'', ''benim annem'' tarzında ağız dalaşına başlarlar. Buradan itibaren muhtelif şekillerde anne, babaların evliliğe yaptıkları çeşitli etkilere bakalım. Yeni evli genç kadın bu baskılara dayanamaz, baba evine dönmek ister ama ne mümkün!
Ailesi hemen "Olmaz, sen artık bu evden çıktın; ayrılmak yok" der. Şimdi ne olacak? Ailesi adetlere göre hayır der; yeni ailesi bunaltır; kocası anlamaz; derken bir de çocuk gelir. Bu sefer zaten inleyen ilişkiler; hamilelik sıkıntıları, alınganlıkları; doğum ve loğusalık psikozları eşliğinde daha da berbatlaşır. Hele bazı yerlerdeki inanışlardaki gibi bu zor anlarda, kız tarafı değil de erkek tarafı aktifse, genç anne cidden kendini yapayalnız hisseder.
Sonraki yıllar maalesef, çilekeş bir kadın; problemli bir evlilik; kaynana baskısı; bir sürü yavrucak şeklinde geçer. Terapiste gelindiği zaman, kişileri tanıma aşamasında; bize getirilen sorunlar hep bu günlere dayanır. Erkekler aile töreleri, adetleri icabı karşı gelemez; karısını koruyamaz, ya da cidden, gönülden kendisi de böyle düşünür. Ve eşini de itaate zorlar, baskı uygular. Veyahut annesine "aşıktır", onun her dediği mutlaka dinlenir; anneye inanır ve karısını dik başlı , inatçı, kıskanç, cahil bulur. Haydi, yine münakaşalar, küfürler ve belki de ev içi şiddet.

Diyelim ki bir de tersi olsun. Yani; karısını seven, onu haklı bulan ama çaresizce arada kalan bir erkek olsun. Bu sefer de ailesi ile karısı arasında mutsuz bir adam. Annesinden "karı köylü" "kılıbık", karısından da "pısırık" "salak" lafları duyan bir genç ne yapacaktır. Tabii ki huysuz, aksi veya biçare ama en önemlisi mutsuz olacaktır. Bu da yine evliliğe yansıyacak, iki tarafa da yaranamayacaktır. Çocukları varsa, babaanne annelerine, anneleri babaanneye küfrettikçe onlar da şaşkın ortada kalacaklardır; sessiz kalan babalarına olan saygıları azalacaktır. Tabii aynı şeyler kız tarafı için de düşünülebilir. Ancak çoğunlukla kızlarının saadeti için, anneler babalar damatlara kızsalar dahi, pek yüz göz olmamayı tercih ederler. Evini terk edip baba ocağına sığınan kızlarını, belki damada karşı, korumak ya da kavgalara müdahale etmek haricinde, hadiselere pek karışmak istemezler. ''Ne de olsa karı kocalar'' der; ancak fiziksel bir hadisede, kadının erkek kardeşi, babası vs.; damadı döverek, söverek kovabilirler. Ancak ne yazık ki, gazetelerde gördüğümüz bir sürü trajediler de böyle başlamaktadır.

Biraz da tam tersi; aşırı seven, veren, koruyan, gözeten anne ve babaların evliliğe yaptığı etkilerden söz edelim. Eğer erkek tarafı ise böylesine veren taraf, genelde pek memnun kalınır. Ama karşılığında, özel hayatlarına müdahale ediliyor; şahsiyetlerini kaybediyor; her şeylerine karışılıyor; veya durmadan verilenler yüzlerine vuruluyorsa?
İşte, size yine evlilik için problemler. Eğer kadın tarafı ise böylesine verici olan, hediyelere boğan, her an ellerinde bir şeylerle eve gelen, sürprizler yapan, alınan her şeyi onlara da aktaran. Bu sefer de erkekte problem başlar. "Niye veriyorlar, ben sana alamıyor muyum?" vs. tarzında bir sürü itiraz. Zavallı kadıncağız, devamlı veren anne babasına teşekkür mü etsin; yoksa kadirşinas olmayan bir evlat gibi hayır mı desin; ya da şımarık bir ifade ile hiç teşekkür etmesin mi, ne yapsın bilemez. Eğer vakitli vakitsiz eve damlayan anne baba, bir de onların kavgalarına rast gelip her şeye karışmaya veya ara bulmaya başlarsa, ayıkla pirincin taşını. Yeni evlilerin aralarını bulmayı, iç işlerine karışmak kabul eden genç adam, acısını karısından çıkarır. Arada kalan genç kadın, kocasını nadan bulur incinir, taraf tutar ve böylece "sizler" tabiri altında, ailesine yapılan bütün hakaretleri göğüsler.

Göz yummayın
Bu misaller uzarda uzar. Hatta, sonraki yıllarda bile, evliliklerde yankı bulur. O günlere dayanan hakaretler, her kavgada temcit pilavı gibi, ısıtılır ısıtılır konur. Bunlardan bıkan taraf uzaklaşmaya; başka sahalara göz atmaya; belki de yeni ufuklara açılmaya başlar. Evliliklerde, karı kocanın birbirini anlaması, yardım etmesi, arka çıkması ve aralarından kağıt bile geçmeyecek şekilde sımsıkı sarılmaları lazımdır. Öyle ki, bazen danışıklı dönüşüklü bir şekilde anne babaları idare etmeleri; her zaman birlikte olmaları; anne babalar önünde, onları tahrik edecek davranışlardan kaçınmaları (çok iç içe olmak, sarmaş dolaş gezmek), şahsiyetlerinden ödün vermeden sevgi ve saygılarını esirgememek gerektir.

İyi niyetin fazlası
Ne yazıktır ki, genelde küçüklerin büyüklerin suyuna gitmesini ve olgunluk göstermesini beklemekteyiz. Zamanında kendileri de aynı yollardan geçmiş olmalarına rağmen kaynanalık yapabilmekte ve eşlerini de kendilerine arka çıkmaya zorlamaktadırlar. Anne şefkati, anne sevgisi vs. derken "elin kızına", "geline" diş bileyip, kendilerinin önde gelmesini talep etmektedirler. Evli çiftlerin, anne ve babalarına değer vermekle birlikte, kendi evliliklerini daha ön plana almaları gerekir. Aralarında, ailelerinin sorunlarını konuşup, bunu birbirlerine aşkla yedirmeleri ve sindirmeleri esastır. Çok vahim durumlarda psikolojik yardım alıp, anne ve baba baskısında kurtulmayı deneyebilirler. Bu baskı, iyi niyetle, sevgi ve şefkatle bile yapılmış olsa; her ailenin kendi halinde kararları alabilmesi lazımdır. Yine de unutmayalım ki; evlilik zaten iki ayrı insanın birlikteliği olarak bile güç bir müessesedir. Buna birdenbire tanımadığınız "yabancı" anne babaları ekleyip, problemlerimizi arttırmayalım.

2 Aralık 2007 Pazar

Bağışıklık Sistemi


Vücudumuzun içinde bağışıklık sistemi adı verilen şaşırtıcı ve bir o kadar da ilginç savunma mekanizması vardır. Bağışıklık sistemi insanoğlunu "mikrop" diye tanımlanan, enfeksiyona yol açabilen virus, bakteri, mantar ve parazit gibi mikrororganizmaların zarar verici etkilerine karşı korur. İnsan vücudu çevresinde bulunan çok sayıdaki mikrobun saldırısına uğrar ve bu organizmalar vücudumuza girebilmek için uğraş verir. Sağlıklı bir vücut; karşılaştığı hastalık etkenleriyle ve yabancı maddelerle çoğunlukla "çaktırmadan" başeder. Mikroplarla başedemediğimiz durumlarda da "hasta" oluruz. Bağışıklık sisteminin görevi de; öncelikle bu organizmaların vücuda girmelerini engellemek veya girer ise vücuda girdikleri yerde yutmak, yayılmalarını engellemek ya da geciktirmektir. Bağışıklık sistemi bu görevlerini, yaşam süresi boyunca sürdürür ancak bazı koşullarda bağışıklık sistemi zayıflar.
Bağışıklık Sistemimiz Neden Güçsüz Kalır?

Stres:

Kişinin tehdit ve baskı unsurları karşısında duyduğu endişe ve gerginlik olarak tanımlanabilen stres fiziksel ve duygusal olarak iki ana başlıkta toplanabilir.

iziksel strese neden olan etkenler ise;

UV ışınları
Kötü beslenme
Alkol
Uykusuzluk

Stres iki şekilde de organizma için zararlıdır. İkisinin de birbirine dönüşümü mümkündür.

Stres belirli bir düzeyi aştığı zaman vücutta belli başlı bazı hormonal sistemleri bunun yanında da bağışıklık sistemini zayıflatır.

Uzun süreli kronik stres bağışıklık siztemini zayıflatarak sağlığımız tehdit eden durumlara neden olur. Bu durumlar;

Vücudun infeksiyonlara karşı direncini azaltır.
Üst solunum yolu infeksiyonlarına yakalanma riskini 3-5 misli artırır.
Kanser ve ülserin görülme sıklığında artışa neden olur.
Baş, omuz ve sırt ağrılarına neden olabilir.
Kalp krizi riskini artırır.
Kronik yorgunluk sendromuna neden olabilir.
Metabolizmayı bozarak yaşlanma sürecini hızlandırabilir.

Stresten en çok etkilenen meslekler ise;
Polisler
Askerler
Öğretmenler
Doktorlar
Taksi-Otobüs Şöförleri
Call-Center Çalışanları
Borsacılar (Dealer/Broker)
Hava Trafik Kontrolörleri
Öğrenciler

Diğer Etkenler;

Oksijen

Herkesin hayatta kalmak için ihtiyacı olduğu oksijenin sağlığımıza zararlı olabileceğini hiç düşünmüş müydünüz? Evet, aslında oksijenin iki yüzü vardır. Kötü olan yüzü ve iyi olan yüzü. Oksijen kullanan her canlı, "serbest radikaller" olarak bilinen şeyleri üretir. Serbest radikaller, hücreler oksijen tüketirken oluşurlar. yani serbest radikaller değişen oksijen molekülleridir

Serbest radikaller yaşam için gereklidir. Elektron taransferi enerji üretimi ve pek çok diğer metabolik işlevde temel oluşturur. Bu serbest radikaller kontrolsüz bırakılırlarsa, bağışıklık sistemimize zarar verme ve kronik hastalıklar gelişme riski ortaya çıkabilir. Bilim adamları 1954'lerden beri serbest radikallerin yaşlanma ve dejeneratif hastalıklara neden olduğunu bilmektedirler.

Serbest radikaller, yaşadığımız her dakika oluşur ve büyük ölçüde vücudun kendi anti-oksidan ordusunun kontrolünde tutulmaktadır.
UV Radyasyonu

Bağışıklık sistemi, UV ışınları gibi çevresel faktörlerden kaynaklanan değişimlerden zarar görür. Bilim adamları, güneş yanıklarının insanlarda güneşe maruz kaldıktan sonra 24 saat ve daha fazla süre içerisinde kandaki beyaz kan hücrelerinin hastalıkla savaşım fonksiyonunda bir azalma görüldüğünü belirtmişlerdir. UV radyasyonuna sürekli maruz kalma vücudun bağışıklık sistemini etkileyen zararlara neden olabilir. Hafif güneş yanıkları insanlarda ki bütün cilt tiplerinin bağışıklık fonksiyonlarını baskı altına alabilir.

Yüksek gerilim hatlarının yaydığı radyasyon da insan sağlığını olumsuz yönde etkiliyebilmektedir. Bu etkileşim, insanın bağışıklık sistemi bozup, hastalıkların başlamasına yol açabilmektedir. Yüksek gerilim altında yerleşik insanlar, başta kanser olmak üzere birçok hastalığın kapısını aralayan radyasyondan korunmak için buralardan uzaklaştırılmalı, daha güvenli başka bölgelere taşınmalıdır.

Kötü Beslenme

Beslenme vücudun direncine ve mikroplara etki edebilmektedir. Fazla yorgunluk, travmalar, yanıklar vb vücutta protein yıkımına ve böylece direncin azalmasına neden olur. Protein ve enerji bakımından yetersiz ve kötü beslenme durumlarında bağışıklık sisteminde görevli yapıların vücudumuzu savunma gücü zayıflar.

Beslenme yetersizliği özellikle çocuklukta hastalıklara yakalanma ve ölümde büyük rol oynamaktadır. Eksik beslenme enfeksiyonlara ve bunların komplikasyonlarına zemin hazırlamaktadır. Oluşan enfeksiyon da beslenmeyi bozar ve bağışıklığı azaltabilir.

Alkol

Alkol keyif verici bir madde olarak günlük yaşantımızda yer almaktadır. Alkolün, özellikle kronik alkol alışkanlığının, organizmanın immun savunması üzerinde olumsuz etkiler yaptığı kanıtlanmıştır.

Uykusuzluk

Uyku sırasında vücudumuz ve beynimiz dinlenirken bağışıklık sistemi dinlenmez. Aksine işgalci organizmalara karşı hazırlık yapar. Eğer iyi dinlenilmezse bağışıklık sistemi bozulabilir.

Yukarıda saydığımız etkenlerin dışında bazı ilaç tedavileri, yorgunluk, aşırı spor yapma, mevsimsel ve hormonal değişikliklerde immun sistemimizi zayıflatan faktörlerdendir.

Sağlıklı Bir Bağışıklık Sistemi

Sağlıklı bir bağışıklık sistemi kendimizi iyi hissetmemizi, iyi görünmemizi ve enerjimizi daha iyi kullanmamızı sağlar. Bizi enfeksiyonlardan, kanserlerden ve çevresel zararlardan korur. Ayrıca yanık ya da ameliyat sonrası iyileşmede de sağlıklı bir bağışıklık sistemi gerekir. Hayatımızda immun sistemizi zayıflatan faktörlerden kaçınmaya çalışmak örneğin bizi strese sokan faktörlerden olabildiğince uzakta kalmak, hayata ve olaylara pozitif bir bakış açısıyla yaklaşmak, alkol ve sigara tüketiminden uzak kalmak, dengeli ve düzenli beslenmek, spor yapmak bağışıklık sistemimize verebileceğimiz destekler arasındadır. Ama zaman zaman bu destekler de yetersiz kalır ve dışardan bağışıklık sistemimizi güçlendirici yardımlar (takviyeler) da almak durumunda kalabiliriz.

Sağlıklı Beslenme
Spor
Doğal Immunostimulanlar
Vitamin ve Mineraller
Bitkisel Ürünler
Omega-3 Yağ Asitleri

Minikler de Yetişkin Hastalığına Yakalanır


Çocuklarda sadece kabakulak, kızamık ve ateş görülmüyor. Onlar da dede ve anneannelerinin hastalıklarından musdarip. Ancak kimi zaman şikayetleri, "çocuktur" diyerek göz ardı ediliyor. Oysaki guatr, tansiyon, romatizma ve migren teşhisi onlara da konuyor.

Baş ağrısından sadece yetişkinler şikayet etmiyor. Altı yaşındaki bir çocuğa bile migren teşhisi konabiliyor. Stres, uykusuzluk, aile problemleri, çikolata ve asitli içecekler çocuklarda migrene neden oluyor.

Acıbadem Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı ve Çocuk Nöroloğu Binnaz Özdemir'e göre migren, ilkokul çağındaki çocuklarda daha sık görülüyor. Migrenin en önemli belirtileri baş ağrısı, bulantı ve gözün üst tarafında hissedilen ağrı. Gürültü ve ışıktan da rahatsız oluyorlar. Özdemir ailelerin bu konuda çok daha dikkatli olmalarını tavsiye ediyor. "Bu rahatsızlık kız çocuklarında daha sık görülüyor. Üç yaşındaki bir çocuğun anne-babasını taklit edeceği düşünülüyor. Çocuklarının şikayetlerin dikkate almayan aileler var. Çocuğunuz 'başım ağrıyor' dediğinde inanın. Ağrıyla birlikte gürültü ve ışıktan şikayet ediyorsa alarma geçin. Bulantı ve kusma oluyorsa hiç şüphe duymadan doktora başvurun." Hastalık zamanında tedavi edilirse buluğ çağına sorunsuz giriliyor. Çocuklara da ilaç tedavisi uygulanıyor. Migrene benzer şikayetlerle ortaya çıkan sara tipleri, beyin kanaması ve tümörlerle de karşılaşılıyormuş. Bu tip durumlarda beyin elektrosu ve beyin MR'ı isteniyor.

İyot eksikliği

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Vakfı Academic Hospital uzmanlarından Prof. Dr. Abdullah Bereket, guatrın her yaş grubunda görüldüğünü söylüyor. Her 100 çocuğun 10'unda tiroid bezinin çalışmasıyla ilgili sorunlar çıkıyor. Bu hastalığa en çok Karadeniz Bölgesi'nde rastlanıyor. Belirtiler boyunda şişlikle başlıyor. Tiroid bezi yavaş çalışıyorsa aşırı kabızlık, enerji ve aktivite azlığı, uyku, hareketsizlik ve büyümede gerilik görülüyor. Tiroid bezinin aşırı çalıştığı durumlarda da saç dökülmesi, kilo alamama, uykusuzluk, çarpıntı, terlemeyle karşılaşılıyor. Genellikle aileler bu şikayetleri dikkate almıyor ya da bütün bunların hastalıktan kaynaklanacağına ihtimal vermiyorlar. Bereket, hastalığın hangi sebeplerle hangi yaş grubunda daha sık görüldüğünü anlatıyor. "12-14 yaş arasındaki çocuklarda tiroid bezinin çeşitli kronik iltihaplarına bağlı ortaya çıkıyor. Yeni doğan ve ergenlik guatrlarının en önemli sebebi iyot eksikliği. Erişkinlere benzer bir tedavi yöntemi uygulanıyor. İlk önce tiroid bezinin nasıl çalıştığı tespit ediliyor. Eksik olan tiroid hormonları yerine konuyor. Eğer aşırı çalışıyorsa yavaşlatıcı ilaçlar veriliyor. Nodüller varsa ameliyat ediliyor. Çocuklarda halk arasında 'zehirli guatr' olarak adlandırılan iç guatr da görülüyor. Çocuk hiç kilo alamıyor."

Hipertansiyon

Anne-babalar kendilerinde görülen hastalığın çocuklarında ortaya çıkmasına şaşırıyor. Hatta, çocuğunun tansiyonunun neden ölçüldüğünü anlamıyorlar. Prof. Abdullah Bereket, çocuklarda da hipertansiyon hastalığına rastlandığını söylüyor. "Erişkinler ve çocuklar aynı organlara sahip. Bu nedenle benzer hastalıkların ortaya çıkması doğal. Aileler bu duruma şaşırmamalı. Çocuklarda tansiyon ölçmek genel muayenenin bir parçası ve ihmal edilmemeli. Farkına varılmayan bir böbrek hastalığı, tansiyon ölçerken fark edilebiliyor."

Erken teşhis

Çocukluk çağında birçok eklem hastalığı görülüyor. İstanbul Cerrahi Hastanesi Eklem Hastalıkları Bölümü'nden Romatoloji Uzmanı Dr. Hakan Rauf Tüfekçi romatizmanın çocukluk döneminde de ortaya çıkabileceğini söylüyor. Enflamatuar romatizmal hastalıklar çocuklarda da görülüyor. Ağrılar, büyüme ağrılarıyla karıştırıldığı için aileler çok daha bilinçli olmalı. Çocukluk çağında iki türlü iltihaplı romatizmal hastalık görülüyor: Jüvenil romatoid artirit (JRA) ve jüvenil spondilit artropati (JSA). Tüfekçi, çocuklarda ortaya çıkan romatizmal hastalıklar hakkında merak edilenleri tek tek açıklıyor:

"JRA belirtileri sabahları ellerde tutukluk, parmak, diz, el ve ayak bileğinde şişmeyle başlıyor. Öğleye doğru çocuk kendini daha rahat hissediyor. Halsizlik ve yorgunluk hali ortaya çıkıyor. Hastalık sinsi şekilde, şişme şikayeti olmadan sadece ağrıyla da ortaya çıkabilir. JSA ayak parmaklarında, diz ve ayak bileğinde şişme, sırtta ağrıyla kendini belli ediyor. Erken teşhis önemli. Çocuk kendini hayattan soyutlamamalı. Eklem fonksiyonları elverdiği müddetçe istediği sporu yapabilir. Bu hastalık yaşam boyu süreceği için kontrol altına alınabileceği anlatılmalı. Hastalık tedavi edilmediğinde kalıcı eklem ve şekil bozuklukları ortaya çıkabilir."

Epilepsi nöbetleri ile karışan bir sorun: Psikolojik Bayılmalar


Bir epilepsi polikliniğine müracaat eden hastaların %20 kadarını psikolojik sebeplere bağlı nöbet geçiren hastalar oluşturmaktadır. Bu hastalar sıklıkla gereksiz yere epilepsi ilaçları almaktadırlar. Bu grup hasta epilepsi hastası olmamakla birlikte kesinlikle tedavi gerektiren bir hastalığa sahiptir. Ancak bu hastalık epilepsi değildir, tedavisi epilepsi ilaçları ile yapılmaz. Psikiyatristlerle nöroloji uzmanlarının birlikte değerlendirip tedavi ettikleri bu hasta grubu depresyon ve benzeri psikolojik bozukluklar gösterirler.

Çoğu hekim için bu hasta grubunun tanısı zordur. Çünkü hastaların belirtileri bazen gerçekten epilepsi nöbetlerine çok benzer. Talihsiz durum, hekimin hastanın bayılmalarını görememesidir. Aile bireylerinin aktarımına dayanarak tanı koymak gerekir ve bu her zaman kolay değildir. Bu nedenle tanısal sorunların olduğu hastaların epilepsi merkezlerinde kurulan video-EEG monitorizasyon ünitelerinde yatırılmaları ve böylece nöbetlerin (bayılmaların) video ve EEG ile kayıtlanmaları tanının konulmasını sağlar. Tanının doğru olarak konması tedavi başarısı için öncelikli bir şarttır. Ancak ne yazık ki tedavi her zaman kolay değildir. Hasta ve yakınlarının hastalığın epilepsi olmadığı ve psikolojik bir hastalığın belirtisi olduğu gerçeğini kabul etmeleri ne yazık ki oldukça güç olmaktadır. Psikolojik terimi, hastanın bizzat kendisinin hastalık belirtilerini oluşturduğu şeklinde bir izlenim yaratmaktadır ki bu düşünce tamamen yanlıştır. Bu tür bayılmalar (nöbetler) epilepsi olmamakla birlikte kesinlikle bir hastalığın belirtisidirler. Hasta ve ailesinin hastalığı kabullenmesi ve anlaması tedavideki önemli aşamalardan birisidir. Eğer bu konuda hasta ve yakınları ikna edilemezse, sıklıkla ortaya çıkan durum kişilerin farklı hekim ve merkez arayışlarına girmeleridir. Bu şekilde epilepsi tanısı ve tedavisi ve hatta cerrahi tedavisi zorlanmakta, sorun giderek kronik bir hal almaktadır.

Psikolojik bayılmalarda tedaviyi yürüten psikiyatri uzmanlarıdır. Nöroloji uzmanları, hastaları aralıklarla kontrol edip, hastanın epilepsi hastalığı ile ilgili endişelerini gidermelidir. Bu tür bir yaklaşım hastalara güven vererek, psikiyatri uzmanlarının tedavisine yardımcı olabilmektedir. Ancak, tedavi uzun solukludur ve tedaviye dirençli bir grup hastada olabilmektedir. Bu tür dirençli hastalarda sıklıkla kişinin psikosoyal çevresinin yanlış ve düzeltilemeyen tutumları tedaviye yanıtsızlıkta önemli bir rol oynar. Bu nedenle tedavide hasta kadar yakın çevresinin de eğitimi önemlidir.

Prof.Dr. S.Naz YENİ

Meme ağrısı (Mastalji) nedir?


Meme hastalıkları kapsamında meme ağrıları kadınları en çok sıkıntıya sokan durumlardan biridir. Bu nedenle bireylerin meme ağrısı konusunda bilinçli ve uyanık olmaları gerekir. Bu konuyu saplantı haline getirmeyiniz. Ancak, bilgili ve tedbirli olunuz …

MASTALJİ NEDİR, NASIL GELİŞİR?
· Mastalji ya da mastodini meme ağrısı demektir. Meme kliniklerine veya hekime meme şikayetleriyle hekime başvuran hastaların yarısına yakınının nedeni meme ağrısıdır.

* Üreme çağındaki yaklaşık 3 kadının ikisinde görülmektedir ve bu hastaların yaklaşık %15’inde meme ağrıları ciddi düzeylerde olup ağrı tedavisi gerektirmektedir. Çoğu meme ağrısının nedeni iyi huyludur. Ancak, nadir de olsa altta yatan kötü huylu bir hastalığın olmadığının uzman doktorlar tarafından değerlendirilmesi şarttır.

* Adet gören kadınların önemli bölümünde mensturasyona (adet kanamasına) birkaç gün kala memelerde bir yoğunluk, hassasiyet, ağırlık hissi ve bazen de hafif bir ağrı olur. Adetin başlaması ile bu şikayetler birkaç gün içinde kaybolur. Aslında bu düzeyde ağrılar normaldir ve bir hastalığa işaret etmez. Ancak bazen bu şikayetler ve özellikle de ağrı hissi daha belirgin ve kişiyi rahatsız edici karakter kazanabilir. Ağrının niteliği ve niceliği değişik de olsa en önemli özelliği döngüsel karakterde olmasıdır. Bu nedenle bu ağrıya DÖNGÜSEL AĞRI da denir. Döngüsel mastalji 33-45 yaşları arasında belirgindir.

Genelde her iki memeyi de ilgilendirir. Ağrı aynı taraf koltukaltı ve kola yayılabilir. Çoğu kez menopozla birlikte kaybolur. Menapoz nedeniyle hormon replasman tedavisi yapılan kadınlarda tekrar belirebilir. Döngüsel mastaljinin nedeni kesin olarak aydınlatılamamıştır. Salgılanan hormonlar (östrojen, progesteron, prolaktin) arasındaki ilişki düzensizliği sorumlu tutulmaktadır.

* Memede ortaya çıkan diğer ağrı biçimi DÖNGÜSEL OLMAYAN MASTALJİdir.
Daha çok 40 yaş üstü kadınlarda, tek memede belirli bölgede görülür. Döngüsel olmayan mastaljinin altında çeşitli klinik problemler yatabilir:

Fibrokistik hastalık
Fibroadenom
Duktal ektazi
Yağ nekrozu
Sklerozan adenozis gibi meme ile ilgili nedenler,
Göğüs duvarının kas, kemik yapılarından kaynaklanan bozukluklar
Tietze Sendromu
Servikal radikülopati
Psikolojik nedenler gibi meme dışı nedenler,

MASTALJİ NASIL TEDAVİ EDİLMELİDİR?
Etkin ve uygun tedavi ile meme ağrılı kadınlarda yaşam kalitesi belirgin olarak yükselmektedir.
Sadece ağrı semptomu ile ortaya çıkan meme kanseri çok az sayıda olmasına rağmen tanı ve tedavinin dikkatli yapılması gerekir. 35 yaş üstündeki hastalara iki taraflı ultrasonografi ve mamografi çekilmelidir.

PANİĞE KAPILMAYIN VE AMACINI AŞAN TEDAVİLERE EĞİLİM GÖSTERMEYİN. KÖTÜ HUYLU OLMAYAN BİR HASTALIK İÇİN YAN ETKİLERİ OLABİLECEK İLAÇLARIN KULLANILMASI VE HORMON DENGENİZLE OYNANMASI SAKINCALIDIR. DOKTORUNUZ TARAFINDAN SİZE AŞAMALI OLARAK EN AZ YAN ETKİLERE SAHİP TEDAVİLER ÖNERİLECEKTİR.

· Memeye mekanik destek, sıcak su masajları, karbohidrattan zengin-yağdan fakir diet, bazı analjezik-antiinflamatuar (NSAİ) ajanlar (diclofenac gibi) tedavinin ilk basamağını oluşturur.
· Bromokriptin, tamoxifen, danazol, progestin gibi hormonal ajanların da mastalji tedavisinde etkili olduğu görülmüştür. Ancak, olası yan etkileri nedeniyle hormon tedavisi size son aşama olarak uygulanabilir. Danazol siklik mastaljide etkili FDA onaylı tek ajandır. Siklik progesteron tedavisi (10mg/gün medrogesterone veya 10mg/gün dihidroprogesterone 14-25. gün 6 siklus) tedavisi benign meme ağrıları için bir sonraki seçenek olabilir.
· Vitex agnus castus (Agnucaston®) … Bir tür meyve extresidir. Etki mekanizması prolaktin inhibisyonu üzerinedir. Birçok kadın hastalığında kullanılmaktadır. Menstural hastalıklar, amenore, dismenore, premenstural sendrom, hiperprolaktinemi, infertilite, akne, menopoz gibi durumlarda kullanılmaktadır. 1-2 tablet/gün ardı ardına 3 siklus alındığında, ilaç etkileşimi ve yan etkisi minumum olarak rapor edilen bu ürün mastalji tedavisinde oldukça kabul görmektedir.
· Lisurde maleate mastalji tedavisinde denenen yeni bir ajandır. Döngüsel mastaljide %60 iyileşme sağlamıştır, ancak döngüsel olmayan mastaljide cevap zayıftır.
· Mastektomi veya parsiyel mastektomi (meme ameliyatları) günümüzde mastaljinin tedavisinde kabul görmemektedir.

Prof.Dr. B. Bülent MENTEŞ