21 Ekim 2007 Pazar

Ozon Terapi


Ozon üç oksijen atomundan oluşur(O3).İki atomlu oksijenin(O2) yüksek enerji taşıyan bir şeklidir.Bu iki farklı molekülün yapıları da farklıdır.

O3 oda sıcaklığında renksiz ve karakteristik kokusu olan bir gazdır.İsmi Yunanca ''koklamak''manasına gelen OZEİN den gelir.1840 yılında Alman kimyager Cristan Friedrich Scönbein tarafından keşfedildi.

OZON TERAPİ NEDİR?

Tedavi amaçlı Ozon yani M e d i k a l O z o n daima saf ozon ve saf oksijenin karışımı şeklinde kullanılır.Medikal Ozon bactericidal(bakteri öldürücü),fungicidal(mantar öldürücü) ve virostatic(virus çoğalmasını önleyici ) özelliğinden dolayı,enfekte yaraların tedavi ve dezenfeksiyonunda ayrıca bakteri ve virusların sebeb olduğu hastalıkların tedavisine destekleyici yöntem olarak kullanılır.

Kan dolaşımına bağlı bozukluk ve hastalıkların tedavisinde etkisi çok fazladır.Organik fonksiyonların (gonartrozlarda,dolaşım bozukluğuna bağlı yumuşak doku lezyonlarında diabetik nekroz ve gangrenlerde olduğu gibi) yeniden canlandırılmasında ozon tedavisinin den faydalanılmaktadır.

Ozon dört temel alanda kullanılmaktadır :

1.Dolaşım sistemi bozukluklarında ve ağrı da,

2.Virutik hastalıklarda ( Hepatit B, Hepatit C, Herpes ve Zona da,)

3.Enfekte ve zor iyileşen hastalıklarda mesela bacaklardaki açık yaralarda,enflamatuar barsak hastalıklarında örneğin colitis ulserosa,proktit gibi,yyanıklar,mantar enfeksiyonlarında,

4.Kanser tedavisinde tamamlayıcı ve destekleyici olarak yapılan ozon tedavisi bağışıklık sistemini güclendirmekte ve hastanın yaşam kalitesini yükseltmektedir.

Dr. Muammer VELİDEDEOĞLU

Hıçkırık

Solunum kasları ve özellikle diyaframın uyarılması sonucu ortaya çıkar. Tıp dilinde singultus denir. Nedenleri çeşitlidir. Basit hıçkırıklar; çoğunlukla mide gazı, sıcak ve baharatlı yemekler, sinir bozukluğundan kaynaklanır.

Ayrıca; bazı kalp, karaciğer, bağırsak ve pankreas hastalıkları, zatülcenp veya zatürreede de görülebilir.3 saatten fazla süren hıçkırıklarda, doktora başvurmak gerekir.

18 Ekim 2007 Perşembe

Liposuction


Liposuction nedir:
Liposuction bölgesel yağ birikintilerinin ince bir kanül vasıtasıyla alınmasıdır. Bir zayıflama yöntemi değildir.
Normal ağırlıkta veya fazlalıklarını vermiş kimselerde estetik olmayan, vücut şeklini bozan çıkıntıların alınmasıdır. Genetik yapıya bağlı olarak bazı kimselerde vücut şeklini bozan yağ birikintileri vardır. Kalça yanlarında, bacak içlerinde veya diz içlerinde estetik olmayan çıkıntılar.
Aşırı kalça büyüklüğü, bel kavisinin belirgin olmaması gibi. Bu kişiler genellikle aşırı kilolu değildir ama vücutları orantısızdır.
Üst gövdenin 38, alt gövdenin 40-42 olması gibi. Bazen de tüm vücut orantılıdır ama çıkık bir karnı vardır.

Liposuction nasıl yapılır:
Ameliyathane şartlarında lokal veya yerin büyüklüğüne göre genel anestezi ile uzman doktor tarafından yapılır. Bölgesel yağın olduğu bölge içinde lokal anestezi, kan kesici gibi ilaçlar bulunan serumla şişirilir. Sonra ince bir delikten ince bir kanülle girilerek fazla yağlar emilerek alınır. Alınacak yağ miktarı o bölgenin düzeltilmesi için gerekli olan miktardır. Liposuction sonrası kişi bir ay ince ve sıkı bir korse taşımak mecburiyetindedir. İlk onbeş gün korse gece ve gündüz çıkarılmaz, ikinci onbeş günde geceleri çıkarılır.

Yan etkiler:
Şişman olmayan uygun vakalarda yan etki pek görünmez. Şişmanlarda zayıflama gayesiyle geni ş bölgelerde yapılırsa ve kilolarca yağ alınırsa emboli ihtimali vardır. Normal kilodaki kişide yapılan liposuction sonrası kilo alınsa bile o bölgede bir düzensizlik görülmez. Eğer kilolu kişide yapılırsa, sonrada kilo alırsa, o bölge düzensiz bir görünüm alır. Kısacası Liposuction bir kontur düzeltme ameliyatıdır, bir zayıflama yöntemi değildir.
Op. Dr. Muzaffer Kuşhan

Pazartesi rejime başlıyorum!


Bu sözü kendinize kaç kez verdiniz? Bazen karar vermiş olmanın rahatlığıyla dolaptaki kekleri, börekleri "son kez" mideye indirir ve yatmaya gidersiniz. Ama nedendir bilinmez, karar anından sonra uzunca bir süre, hafta, pazartesi günüyle başlamaz.
Birdenbire salı olur, çarşamba olur; iştah kabartıcı hafta sonları sık sık gelir ama pazartesi gelmek bilmez. Bazen de pazartesi gerçekten diyete başlarsınız, hatta kilo da verirsiniz ama sonra verdiğiniz bütün kiloları fazlasıyla geri alırsınız. Ardından çaresizlik, huzursuzluk, sıkıntı, pişmanlık hissedersiniz, "Ah, bu ne iradesizlik!"

Ama sanılanın aksine, başarısızlığın sebebi asla irade zayıflığı değil, bedenin kendini koruma güdüsüdür.

Kilo Almak İstiyorsanız Diyet Yapın!
Kalorileri azaltmayı bildiğiniz kadar, kalorileri yakma hızını artırmayı da biliyor musunuz? Bedeninizi aç bırakarak değil besleyerek kilo verebilirsiniz. Metabolizmanızı hızlandırabilirsiniz. Siz fizikle ilgilenirken, bedeniniz kimyayla ilgileniyor. Sizin onun fiziği kadar kimyasıyla da ilgilenmenizi istiyor. Bedeniniz de en az sizin kadar sağlıklı kilosunda olmak istiyor. Fazla kilolarınızdan kurtulmak için bedeninizle işbirliği yapmaya ne dersiniz?

Kalp Krizi Riskinizi Öğrenin


Hastalıklardan korunmak, tedaviden daha garantili ve kolay bir yoldur. Bu durumu kalp-damar hastalıklarıyla ilgili "risk analizleri" de doğruluyor. Eğer elli yaşından genç ve kalp hastalığı riski fazla olan biriyseniz "kalp riskinizi" yönetmeniz daha da önem kazanıyor. Hastalık bir kez ortaya çıktığında geriye dönmek, risk faktörlerini ortadan kaldırmak ya da azaltmak güçleşiyor, başarı şansı azalıyor.

Kalp-damar hastalıklarından korunma "koruyucu tıp"ın en ilgi çekici alanlarından biridir. Bunun birinci nedeni kalp hastalıklarının bugün de yarın da hayatı sonlandıran hastalıklar arasında birinci sırada yer alması, ikincisi "kalp koruma programları"ndan çok başarılı sonuçlar alınmasıdır. Risk faktörleri arttıkça "koroner hastası olma" ihtimali yükselmekte, hastalığı kontrol etmek güçleşmektedir.

RİSKLERİNİZİ ÖĞRENİN
Kalp hastalığını kolaylaştıran riskler arasında genetik faktörler (ailede kalp-damar hastalığının sık görülmesi, erken yaşlarda, özellikle ellili yaşların altında kalp krizi geçirenlerin sayısının çok olması), cinsiyet (kalp hastalıklarının erkeklerde daha sık görüldüğü biliniyor), yaşlanmak (yaşınız ilerledikçe kalp hastalıklarına yakalanma olasılığınız yükseliyor) gibi değiştirilemeyen faktörler varsa da değiştirilebilen, en azından etkisi azaltılabilen risk faktörleri de vardır. Fazla kilolu veya şişman biri olmak, sigara içmek, LDL kolesterolü fazla ve/veya HDL kolesterolü düşük bir bünyeye sahip olmak, şeker hastası ve/veya hipertansiyonu bulunmak değiştirilebilir risklerin arasında en önemlileridir.

DÜŞÜK RİSKİN FAYDASI
Bir çalışmaya göre (Dr. D. M. Lloyd-Jones ve arkadaşlarının yaptığı Northwestern Üniversitesi Çalışması) kalp-damar hastalıklarına yakalanmanın yaşam boyu ortalama risk oranı erkeklerde yüzde 52, kadınlarda yüzde 39'dur. Bu oran elli yaşına kadar iki ya da daha fazla risk faktörü taşıyan erkeklerde yüzde 69'a, kadınlarda yüzde 50'ye çıkmaktadır. Elli yaşına kadar kalp-damar hastalıkları ile ilgili risk faktörlerini en az düzeyde tutmayı başarabilen erkeklerde bu risk yüzde 5'e, kadınlarda yüzde 8'lere kadar düşmektedir. Yani elli yaşına kadar sigara içmeyen, yüksek kolesterol, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, kilo problemi sorunları bulunmayan erkek ve kadınların işi daha kolaydır. Öyle görünüyor ki elli yaşa ne kadar az kalp riski ile ulaşırsanız gelecekte kalp-damar hastası olma riskiniz o kadar azalıyor. Uzmanlara göre, düşük riskli bu kişiler yani ellili yaşlara kadar neredeyse sıfır riskle ulaşabilenlerin seksenli, doksanlı yaşları yakalama olasılığı da artıyor.

YÖNETİLEBİLİR RİSK
Bu bilgilerin iki önemli anlamı var: Birincisi, kalp-damar hastalıklarının önemli bir risk grubu yönetilebilir risklerdir. Tansiyonunuzu ayarlı, kan şekerinizi kabul edilebilir seviyelerde, kolesterolünüzü iyi düzeylerde tutabilir, sağlıklı kilonuzu sürdürüp, sigara kullanmayan biri olabilirsiniz. Bu tür yanlışlardan mümkün olduğunca erken yaşlarda vazgeçebilirsiniz. İkincisi bu yanlışlardan vazgeçme ve bu riskleri sıfırlamanın ne zaman yapıldığıdır. Risklerinizi ne kadar erken kontrol altına alır ve ellili yaşlara ne kadar az riskle girerseniz kalp hastası olmama ihtimaliniz o kadar yüksektir. Bir örnek vermek gerekirse, yüksek kolesterollü ve hipertansiyonu bulunan elli yaşında birinin, altmış yaşında kalp krizi ya da başka bir koroner kalp hastalığı ile ölme riski yüzde 7'dir. Ama aynı hastanın kalp-damar hastalıkları bakımından yaşam boyu risk oranı, aynı yaşta olan fakat hiçbir risk faktörü taşımayan birinden on kat daha yüksektir.

ERKEN YAŞTA BAŞLAYIN
Bu araştırmanın sonuçlarını yorumlayan Dr. D. M. Lloyd-Jones "Önlem almaya ne kadar erken başlarsanız, yani risklerinizi ne kadar erken ve iyi kontrol altına alır ya da ortadan kaldırırsanız şansınız o kadar yükseliyor. Elli yaşında sadece bir risk faktörünün ortaya çıkması bile yaşam boyu riski önemli bir ölçüde artırıyor. O nedenle kalp hastalıklarına karşı önlem almaya ellili yaşlardan çok daha önce başlamanız gerekir" diyor.

RİSKİNİZİ YÖNETİN
Kalp-damar hastalıklarının önemli bir risk grubu, yönetilebilir risklerdir. Tansiyonunuzu, kan şekerinizi, kolesterolünüzü iyi düzeylerde tutabilir, sağlıklı kilonuzu sürdürüp sigara kullanmayan biri olabilirsiniz. Bir de bunları mümkün olduğunca erken yaşlarda yapmalısınız.

Kim genetik risk altında
Koroner risk faktörlerini yönetme konusunda herkesin dikkatli olması gerekiyor. Eğer babanız veya erkek kardeşiniz 50-55 yaşından, anne veya kız kardeşiniz 60-65 yaşından önce kalp krizi geçirmiş veya koroner kalp hastalığına yakalanmışsa çok daha dikkatli olmanız şart. Ayrıca kardeşleriniz, anne-baba, dede ve nineleriniz, yakın akrabalarınız arasında kalp krizi geçirenler veya erken yaşta koroner kalp hastalığına yakalananların sayısı fazlaysa daha çok risk altında olduğunuzu hatırlatalım.

EN BÜYÜK YANLIŞ
Daha kırkına varmadım bir şey olmaz demeyin

Kardiyoloji uzmanı arkadaşlarım "Ben gencim, bana bir şey olmaz", "Daha kırkına varmadım, kolesterol, hipertansiyon, şeker yüksekliği bana bir şey yapamaz" diye düşünmenin çok yanlış olduğunu belirtiyor, "Kalp-damar hastalıklarına yönelik risklerinizi mümkün olduğunca erken yaşlarda belirlemeye ve yok etmeye gayret edin" diyorlar. Kalp-damar hastalıklarının hem erkeklerde hem de kadınlarda ölüm sebepleri arasında birinci sırada yer aldığını ancak önlenebilir ve yönetilebilir hastalıklar içinde de ilk sıralarda bulunduğunun altını çiziyorlar.

BiR BiLGi
Hangi risk daha tehlikeli

Kalp-damar sağlığı risklerinin en önemlileri "kolesterol, kan şekeri ve kan basıncının yüksek olması, tütün mamullerinin (sigara, puro, pipo veya nargile fark etmiyor) kullanılması, kilo fazlalığı sorununun mevcudiyeti, aktivitenin azlığı, ölçülü miktarlardan fazla alkol tüketilmesi, yoğun, tekrarlayıcı stres, endişe, korku, öfke ve hiddet atakları ile birlikte giden bir yaşam"ın sürdürülmesidir. "Homosistein fazlalığı, fibrojen ve C-Reaktif Protein yüksekliği"nin de risk faktörleri arasına alınması gerekiyor ancak bunların önceki risklere oranla ne kadar önemli olduğu konusunda bir fikir birliği yok. Ortak kanaat sadece kolesterol sorununu çözmenin veya izlemenin yetmediği yönünde. Kardiyologlar kolesterol düşürücü ilaç alan ama sigara içmeye devam eden, kilo sorununu çözmeyen, stresini yönetemeyen hastalarını endişeyle izliyorlar.

Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU

Gastritten Önce Stresi Yenin

Mide ağrılarından, yanma, ekşime ve kaynamalardan hiç yakınmamış biriyseniz, karnın üst ve orta kısmında hissedilen yakıcı tarzda ağrı, şişkinlik, hazımsızlık, gaz, gerginlik, geğirme, bulantı, kusma gibi sorunlarla hiç karşılaşmadıysanız çok şanslısınız!

Gastrit, reflüyle beraber en sık görülen sindirim problemleri arasında yer alıyor. Bazen helikobakter gibi mikroplar nedeniyle, bazen beslenme hataları, aşırı alkol tüketimi, sigara içmek gibi yanlış seçimlerle, bazen de ilaçların midede yaptığı dokusal hasarlarla ortaya çıkıyor.

Gastrit sorununun pek çok hazırlayıcısı var. Helikobakter pilori ismi verilen bakterinin yarattığı enfeksiyon gastritin en sık görülen sebebidir. Mideyi hazım sırasında salınan hidroklorik asitten koruyan tampon sistemi bu enfeksiyon nedeniyle zayıflar, mide duvarı hasar görmeye başlar. Helikobakter enfeksiyonunun midenin iç yüzeyini kaplayan koruyucu tabakada yarattığı değişimler zamanla gastrit hatta ülserle ile sonuçlanır.

Stres de gastritin bir diğer nedenidir. Ağır ve ani stresler kadar tekrarlayan, uzun süreli streslerin de gastrite, ülsere hatta mide kanamasına bile yol açabileceği biliniyor. Stres ne kadar uzun süreliyse gastriti o kadar kronikleştiriyor ve reflü oluşumunu kolaylaştırıyor.

Alkol ve Aspirin, Diklofenak, Naproksen, İbuprofen gibi bazı ilaçlar da gastritin ortaya çıkmasında rol oynayabiliyor. Önemsenmeyen sıradan bir gastrit bile mide ülseri, mide kanaması ve daha az bir ihtimalle de mide kanserine neden olabiliyor. Bu nedenle mide ağrısı, yanma, ekşime, yakıcı ağırı, şişkinlik, bulantı, kusma gibi şikayetleriniz varsa vakit kaybetmeden doktora başvurmalısınız.

REFLÜ SORUNU İÇİN YOL HARİTASI
Sağlıklı bir kilo aralığında kalmaya özen gösterin. Fazla kilo karın içi basıncınızı arttırır, yemek borunuza kaçağı kolaylaştırır.
Öğün sayısını arttırın, günde en az 3-4 ana ve 3-4 ara öğün tüketin.
Sık sık ama az miktarlarda beslenmeye özen gösterin.
Bir öğünde çok fazla yemek tüketmeyin.
Akşam yemeği saatini erkene alın.
Yemek yedikten sonra bir süre yatmayın, uzanmayın. Yatmadan 3 saat öncesine kadar bir şey yemekten kaçının.
Uykudan önce yatak başlığını 15-25 cm kaldırarak mide suyunun uyku sırasında özefagusa kaçması önleyebilirsiniz.
Aşırı sıcak ve soğuk besinler, asitli içecekler, çay, kahve ve alkolden uzak durun. Fazla miktarda yağ içeren soslar, kızartılmış yiyecekler, sirke, limon gibi soslar ve turp, roka, domates gibi asit oranı fazla olan çiğ sebzeleri tüketmemeye çalışın.
Yemeklerdeki yağ miktarını azaltın, yağlı yemeklerden uzak durun. Dar ve sıkı giysilerin reflü sorununuzu artırabileceğini unutmayın.
İyi bir stres yöneticisi olmaya çalışın.
Sigara kullanmayın.

Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU

Domates Soslu Balık

Porsiyon: 4 kişilik Hazırlanma Süresi: 15 dakika Pişme Süresi: 20 dakika

Malzemeler:
600 gr dilimlenmiş taze tonbalığı 4 domates 4 soğan 2 diş sarımsak 3-4 dal maydanoz 1-2 defneyaprağı 2 çorba kaşığı kapari 1 çorba kaşığı sirke 1 su bardağı su 1 çay kaşığı kekik 2 çorba kaşığı zeytinyağı Tuz, karabiber

Hazırlanışı:
Domatesleri soyup küp küp doğrayın. Maydanozu temizleyip kıyın. Soğanı soyup küçük küçük doğrayın. Sarımsakları soyup ezin. Zeytinyağını tencerede ısıtıp soğan ve sarımsağı pembeleştirin. Domates ve defneyaprağını ilave edip 5 dakika pişirin. Balık, tuz, kekik ve sirkeyi ekleyin. Sirke buharlaşınca bir bardak suyu ilave edip tencerenin kapağını kapatın ve 15 dakika pişirin. Kapariyi sudan geçirip süzün ve balığa ekleyin. Balığı kevgirle ayrı bir tabağa alıp sosunu yüksek ateşte koyulaşıncaya kadar pişirin. Ateşten alıp balığı ekleyin. Üzerini kapatıp 5 dakika dinlendirin. Maydanoz serpip sıcak olarak servis yapın.

Kalori Hesabı: Domates soslu balığın 1 porsiyonu 295 kaloridir.