Esinlendirici, aydınlatıcı ve son derece pratik bir kitap olarak The Body Shop Vücut Bakım Kitabı her yaştan kadın için mükemmel bir kendini iyi hissetme rehberidir.
31 Ocak 2008 Perşembe
Vücut Bakım Kitabı
Esinlendirici, aydınlatıcı ve son derece pratik bir kitap olarak The Body Shop Vücut Bakım Kitabı her yaştan kadın için mükemmel bir kendini iyi hissetme rehberidir.
Flavonoidler nasıl koruyor?
Antioksidan aktiviteleri ile "serbest radikal" olarak adlandırılan ve hücrelere zarar veren maddeleri yakalayarak zararsız hale getirirler.
Bazı durumlarda antibiyotik gibi zararlı mikroorganizmanın fonksiyonunu baskılarlar, böylece virüslere ve bakterilere karşı koruma sağlarlar
Bağışıklık sisteminin dayanıklılığını artırırlar. Damarları korurlar.
C vitamininin gücünü artırırlar.
Vücutta ülser ve ishal gibi hastalıklarda ve romatizmal durumlarda ilaç gibi hareket ederler.
Vücutta "histamin" adı verilen ve alerjik reaksiyonlara neden olan maddenin neden olduğu alerjik reaksiyonların önlenmesini sağlarlar.
Vücut için önemli olan enzimlerin aktivitelerini düzenlerler.
Kanserli hücrelerin çoğalmasını engellerler. Yapılan çalışmalarda flavonoidlerin akciğer kanseri oranını %50 azalttıkları, tümör hücrelerinin çoğalmasını engelledikleri gösterilmiştir.
'Sağlık için her gün şarkı söyleyin'
"Sıfır beden" takıntısı!
30 Ocak 2008 Çarşamba
Cinsel Mutluluk Evliliğin Keyif Kaynağı
Yatak odasında yaşanan ve çiftlerin birbirini incitmemek adına dile getirmediği sorunlar evliliği sarsacak kadar ciddi. Yaygın görülen sorunların tedavisi çok kolay olmasına rağmen erkeklerin sadece yüzde 1'i çözüm arıyor
Cinsel mutluluk temel öge
Cinsellik, sadece mutlu bir evliliğin değil hayatın da temel koşullarından biri. Ancak Türkiye'de pek çok çift için bu alan sorunlu. İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Doğan Şahin'e göre, birçok kişi karşı tarafı hayal kırıklığına uğratan, cinsel haz ve doyum almasını engelleyen sorunlara sahip olmasına rağmen, bu sorunu gidermek için hiçbir şey yapmıyor. Doğan, "Erken boşalma tedavisi çok kolay, başarı oranı çok yüksek ve kısa sürede tedavi edilebilen bir sorun olmasına ve erkeklerin yaklaşık üçte birinde görülmesine karşın, erkeklerin ancak yüzde 1'i, çoğunlukla da eşlerinin ısrarları sonucu tedaviye geliyor" diyerek soruna dikkat çekiyor.
Sizce evlilikte önemli olan nedir?
İnsanlar neden evlenir?
İnsanlar esas olarak bir aile kurmak ve anne-babalarından gördükleri yaşam biçimini hayata geçirmek üzere evlenirler.
Evlilik ya da aşk ilişkisi üç önemli ayak üzerine kuruludur:
• Sevgi, şefkat, bakılma
• Beğenilme, onaylanma, hayranlık
• Arzulanma.
Bu üç özellik birbiriyle etkileşim içindedir ve doyumlu evliliklerde uygun bir denge hali içerir. Bu üç unsurdan sadece biri ya da ikisi söz konusu ise çiftlerin bir arada olmalarını sağlayan bağ olabilir ama tam olarak mutluluk ve doyum veren bir birliktelikten söz edemeyiz. İnsanlar yetişme dönemleri boyunca bir ilişkiyle ilgili iki hususta kanaat oluştururlar. Biri ilişkinin biçimi hakkında. Yani ilişkideki rol dağılımları, karşı taraftan kendisine nasıl davranmasını istedikleri, ikincisi de yaşama tarzları hakkında. Nerede oturacaklar, kimlerle arkadaşlık edecekler, nasıl bir sosyal konumları olacak gibi.
Cinsel mutluluk, bu konularla ilgili olmakla birlikte, kendi başına da çiftin ilişkisi ve mutluluğu üzerinde etkisi olan önemli bir öğedir. Bunların yanında insanların son derece kişisel olan bir yanları da cinsel hayatlarıdır.
Ne sıklıkta birlikte olmak isteyecekleri, nasıl sevişmek istedikleri, ne yapmak ya da yapmamak istedikleri ve kendilerine nelerin yapılıp yapılmamasını istedikleriyle ilgili olarak...
Türkiye'de evli çiftlerin cinselliği nasıl sizce?
Halkımızın cinsel eğitimi açıkça yetersizdir. Erkekler cinsel bilgilerini daha çok akranlarından ve arkadaşlarından, kadınlar ise eşlerinden öğrenmektedir. Ailelerden çocuklukta aktarılan bilgiler cinselliğin günah ve ayıp olduğu yönündedir. Kadınlara aileleri tarafından aktarılan bilgiler, kızlık zarının kutsallığı ve korunmasının ehemmiyeti, cinsel ilişkinin acı verici olduğu ve evlenene kadar erkeklere dikkat edilmesi yönündedir. Cinsellikle ilgili bilgiler yetersiz ve yanlışlarla doludur.
28 Ocak 2008 Pazartesi
Geniz Eti
Dudak kalemi ve ruj nasıl uygulanır?
Rujunuzun altındaki toz pudra ya da bir miktar fondöten, kalıcılık gücünü maksimize edebilir. Her ikisi de dudaklarınızı kurutabileceğinden kremli bir ruj kullanın. Dudaklarınızı gerin ve alt ya da üst dudağınızın ortasından başlayarak, rengi köşelere yayın. Fazlalığını alın, yeniden ruj uygulayın ve tekrar fazlalığını alarak uzun süre kalıcı olmasını sağlayın.
www.modaturkiye.com
25 Ocak 2008 Cuma
Kışın kilo almamak için...
KIŞ AYLARINDA NEDEN KİLO ALIRIZ?
Aktivite ve bazal metabolizma hızının azalması: Kış aylarında metabolizma hızının azalmasının yanı sıra aktivitelerimiz de azalır ve harcanandan daha fazla enerji tüketimi ile kilo almaya başlarız.
Gündüzlerin kısa ve gecelerin uzun olması: Gündüzler kısa olduğundan gün içerisinde beslenmemize çok dikkat etmeyiz. Gün boyu acıktığımızı bile hissetmeyiz. Gece olunca gün boyu yaşanan uzun süreli açlıkla yemek yememizi kontrol edemez hale geliriz. Akşamları yavaş olan metabolizma iyiden iş göremez hale gelir ve yağlar depolanır.
Soğuk hava ile birlikte vücut ısısının azalması: Vücudumuz soğuklardan kendisini korumak için gerekli bir ısıya ulaşmak zorundadır. Bu ısıya ulaşmak içinde ek olarak enerjiye ihtiyacı vardır. Bu enerji de besinlerden alır. Biz üşüdükçe enerjiye olan gereksinmemiz artar ve daha fazla besin tüketmeye özellikle de daha fazla enerji veren besinleri tüketmeye başlarız. Yüksek enerjili besinler genellikle karbonhidrattan ve yağdan zengin gıdalardır. Bu tür gıdaların fazla miktarda tüketilmesiyle kilo alma kaçınılmaz olur.
KIŞ AYLARINDA KİLO ALMAMAK İÇİN
5-6 öğünden oluşan az ve sık beslenme sistemi uygulanmalı,
Kan şekerini dengede tutup açlık oluşmaması için proteinli yiyeceklerle karbonhidratlı yiyecekleri karışık tüketilmeli,
Bol su içilmeli,
Gece evde oturmaları uzun olduğundan atıştırma yapılmamalı,
Mutlaka egzersiz yapılmalı. Gün içerisinde yapacağınız 20 dk.’lık orta tempolu yürüyüşler yeterli olacaktır.
Örnek Mönü
Sabah
Şekersiz bitkisel çay
40 gr beyaz peynir veya 1 adet yumurta
2 dilim kepek ekmeği
6 zeytin
Domates + yeşil biber
Ara Öğün-Saat 10.30
1 portakal veya 2 mandalina
Öğle
1 kase çorba
8 yemek kaşığı etli sebze veya kuru baklagil
3 yemek kaşığı bulgur veya 1 orta boy patates
1 su bardağı yoğurt
1 dilim kepek ekmeği
Az yağlı salata
Ara Öğün-Saat 15.30
2 porsiyon taze meyve + kuşburnu çayı
Akşam
1 kase çorba
1 porsiyon balık veya tavuk (derisiz)
6 yemek kaşığı zeytinyağlı sebze
1 orta dilim kepek ekmeği
Az yağlı salata
Gece
2 porsiyon taze meyve
Çocuklarda Hepatit B Enfeksiyonu
Dünyada yaklaşık 2 milyar insanın hepatit B virüsünü taşıdığı ve yılda bir milyondan fazla kişinin bu hastalıktan öldüğünün bilindiğini kaydeden Prof. Dr. Ayhan Gazi Kalaycı, "Hepatit B virüsü anneden bebeğe, kardeşten kardeşe veya babadan çocuğa bulaşabilmektedir. Bulaşma genellikle kan yoluyla olmaktadır. Anneden bebeğe bulaştığında hastalığın kronikleşme riski yüksektir. Hepatit B aşı uygulamalarına rağmen anneden bebeğe geçen hepatit B enfeksiyonları günümüzde görülmeye devam etmektedir" dedi.
Hastalıktan korunmak için taşıyıcı anne bebeklerine hepatit B aşılaması yanı sıra uygun zamanda Hepatit B immün globülini yapmak gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Kalaycı, "Ayrıca evlerde, kreş ve okullarda çocuklar için uygun lavabo ve gerekli temizlik maddeleri bulundurulmalıdır. Vücut sıvıları, yaralar ve kirli yerlerle temastan sonra el temizliğine dikkat edilmelidir. Diş fırçası ve tıraş bıçağı gibi vücut salgıları ile temas eden malzemelerin ortaklaşa kullanılmasından kaçınılmalıdır. Serum sızdıran açık yaralar sarılmalıdır. Kan veya tükürük bulaşan maddeler dikkatli bir şekilde temizlenmeli, kullanılmayacaksa plastik torbalar içine konularak atılmalıdır" uyarısında bulundu.
22 Ocak 2008 Salı
"PORSELEN DEMLİK ÇAY SAATİ ETKİNLİĞİ 11"
ben acemiyim ama etkinlik çok hoşuma gitti bende katılmak istedim..
http://hobievigardenya70.blogspot.com/arkadaşımın evsahipliğine teşekkür ederim ..
Peynirli Poğaça
Hamuru için:
100 gr margarin
¾ su bardağı zeytinyağ
1 su bardağı yoğurt (orjinal tarifde yok ama ben ekliyorum guzel oluyor)
1 su bardağı su
1 paket kabartma tozu
Aldığı kadar un (Hamuru cok yumusak bırakmayacak kadar)
***Eğer peyniriniz tuzsuz ise, 1 cay kaşığı tuz ekleyebilirsiniz.
İçi için:
Beyaz peynir
İsteyen maydanozla karıstırabilir ( ben maydanoz yemem, sadece peynir koyuyorum )
Üzeri için:
Yumurta sarısı
Çörek otu / Susam
Hemen servis edilecek ise kasar peynir rendesi de konabilir, beklerse kaşar rendesi çok sertleşiyor.
Elektrikli Mini Fırında, yaklaşık 150 derecede 50 dakika kadar pişiriyorum, fırına göre değişebilir.
Afiyet olsun :)
NOT: Acemilikden resim çekmem gerektiğini unuttum, en yakın resmi www.koolpa.com sitesinde buldum. Görsellik açısından ekledim..
Suna Dumankaya'dan Öneriler-2
Her gün düzenli olarak spor yapın, hatta mümkünse bir spor hocasından yardım alın. Benim önerim ise birer çorba kaşığı limon suyu, susam yağı, biberiye yağı ve okaliptüs yağını karıştırıp sorunlu bölgeye dairesel hareketlerle masaj yapmanız… Boyundaki çizgilere gelince; eşit miktarda limon ve greyfurt suyuna batırılmış pamukla kompres yapın, yarım saat bekletip silin. Bir de buğday özü yağı ile masaj yapmanın faydasını görürsünüz.
Suna Hanım, ben 40 yaşındayım ve 2 yıldır nefrit tedavisi görüyorum. Hastalığın etkisiyle göz kapaklarım şişti. Sizin tavsiye edebileceğiniz doğal bir formül var mı?
Geçmiş olsun… Bir su bardağı kaynar suya bir tutam kuşburnu, biraz papatya atıp 10 dakika demleyin. Ilık hale geldiğinde bu suya bir pamuk batırarak gözlerinize kompres yapın. Zaman zaman çay gibi demlediğiniz ebegümecinin suyuyla da kompres yapabilirsiniz.
21 Ocak 2008 Pazartesi
Meyve ve Sebze Sularının Sırları
Meyve ve sebzelerin sağlığımıza yaptığı katkılar, vücuda alınış biçimlerine göre değişiyor. Kordich, sebzelerin suyunun içmenin meyvelerin suyunu içmekten daha önemli olduğunun altını çiziyor ve meyve-sebze yemenin inceliklerini şöyle aktarıyor:,
Sebzelerin bütün olarak yendiklerinde sindirilmesi daha zordur. Daha ağırdırlar ve vücut onları meyveye göre daha yavaş parçalar. Oysa sebze suyu içtiğinizde vücut besini anında emer. Sebzeleri suyu sıkılmış halde tüketerek minerallerin neredeyse yüzde 100’nü alırsınız. Bütün meyveler sebzelerden daha kolay sindirilir ve iyi bir lif kaynağıdır. Ayrıca bir bütün meyve yemek sebze yemekten daha kolaydır.
Meyve suyu sıkacağı ile elde ettiğiniz sular şişede, kutuda ya da konsantre halde marketlerde satılan meyve sularından farklıdır. Birincisi kesinlikle tazedir. Bu önemlidir, çünkü meyve suyunun sıkılmasından kısa bir süre sonra besleyici değerinin çoğu gider. Pastorize edilmemiş meyve suyu canlı hücrelerle doludur, kesinlikle saftır ve katkı maddeleri içermez.
Armut, elma gibi meyvelerde vücudu düzenlemeye yardım eden, sindirime yardımcı olan pektin bulunuyor ve pektin en iyi şekilde meyveler bütün olarak yendiğinde emiliyor.
Canlı ve pişirilmemiş meyveler vücudu toksinlerden temizlemeye, yenilenmenize, enerji kazanmanıza ve aynı zamanda gevşemenize yarar.
Meyve ve sebze suları karıştırılmamalıdır. Burada havuç ve elma istisnadır.
Sebze sularını çiğneme hareketi ile içmek yararlıdır. Ilıklaşıp tatlanana kadar suyu ağızda döndürmek, tükürükte doğal olarak meydana gelen sindirici enzimleri harekete geçirir.
Portakal-Greyfurt-Limon Suyu/ Sindirim kokteyliSıkı bir çalışma veya yemekten sonra içmeniz öneriliyor.
1 portakal
1/4 greyfurt
1/4 limon, kabuğu ile birlikte
Üzüm-vişne suyu / Canlandırıcı
250 gr. siyah üzüm (ekolojik olarak yetiştirilmişse saplarıyla birlikte)
1/2 bardak çekirdekleri ayıklanmış vişne
Meyveleri karışık olarak meyve sıkacağına atın.
Elma Portakal Suyu / Anti-virüs kokteyli
2 elma,
1 portakal
Elmaları ince ince dilimleyin. Portakalın beyaz kısmını mümkün olduğunca bırakarak kabuğunu soyun ve dilimleyin. Hepsini birlikte meyve sıkacağına atın.
20 Ocak 2008 Pazar
T’ai Chi Ch’uan nedir?
Jinekolojik muayenede sizi neler bekler?
Herhangi bir doktora bu şikayet nedeniyle başvurdu mu?
Daha önce benzer şikayetleri oldu mu? Ne tedavi gördü?
Daha önce kaç doğum yaptı?
Kaçı yaşıyor?
Daha önce düşük ya da erken doğum oldu mu?
Daha önce istenmeyen gebelik nedeniyle ya da normaldışı kanama nedeniyle kürtaj uygulandı mı?
Son adet tarihi? Burada istenen bilgi son görülen adet kanamasının bittiği gün değil, başladığı gündür.
Kaç günde bir adet görüyor? Burada aranan kanamasız geçen günlerin sayısı değil her iki kanamanın başlangıç günleri arası süredir.
Adet kanaması kaç gün sürüyor? Günlük kanama miktarı ne kadar?
Son 8-12 ay içinde görülen adetlerde herhangi bir sorun yaşandı mı? Yani aşırı kanama, adet gecikmesi sonrası kanama ya da ara kanaması, lekelenme gibi problemler yaşandı mı?
Adet öncesindeki bir hafta-10 günlük dönemde herhangi bir rahatsızlık duyuyor mu?
Adet esnasında aşırı ağrı oluyor mu?
Korunuyor mu?
Hangi yöntemi uyguluyor? Ne zamandan beri? Daha önce farklı bir yöntem uygulandı mı?
En son jinekolojik değerlendirme ne zaman yapıldı? Herhangi bir hastalık tanısı kondu mu? Ne tedavi uygulandı?
Akıntı, kasık ağrısı, ilişki esnasında ağrı, bel ağrısı, idrarla ilgili problemler, dışkılamayla ilgili problemler var mı?
Daha önce tanısı konmuş bir hastalık var mı? (tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı, kalp hastalığı, astım, ruh sağlığı sorunu gibi)
Daha önce geçirilen bir ameliyat var mı?(apandisit ameliyatı, bademciklerin alınması, safra kesesinin alınması gibi) Bu ameliyatlarda bir sorun yaşandı mı?
Sürekli kullanılan bir ilaç var mı? (Ağrı kesici gibi)
İlaçlara veya başka maddelere karşı allerji veya aşırı duyarlılık (yan etkiler dahil) var mı?
Uyku düzeni, beslenme düzeni nasıl?
Cinsel ilişkiyle ilgili sorun var mı?
Sigara, alkol ya da diğer bağımlılık yapıcı madde kullanma alışkanlığı var mı?
18 Ocak 2008 Cuma
Skolyoz
Zaman Yönetimi
Zaman yönetimi için yapılması gereken ilk şey zamanın nasıl geçirildiğini belirlemektir. Herkesin yaşamında sabit olan uyku, yemek yemek, kişisel temizlik ve bakım, ulaşım gibi zorunlu işler için harcanan zaman çıkarıldıktan sonra kalan süre için planlama yapılabilir. Plan yaparken dürüst ve gerçekçi olmalı, görevlerin yanı sıra sosyal aktiviteler ve egzersiz için de zaman ayırmalıdır. Uzun ve kısa vadeli hedef ve öncelikleri belirlemek, hedefler için eylem planı yapmak, bunları gerçekleştirmek için yapılacak işler listesi hazırlamak, mükemmelliyetçiliği bırakmak, öncelikleri belirleyebilmek, hayır diyebilmek, aynı zaman dilimine birkaç işi sıkıştırmak (örneğin işe ya da okula giderken veya bir şeyler beklerken kitap okumak, yemek hazırlarken ya da banyo yaparken önceden kaydedilmiş ders notlarını kasetten dinlemek gibi) bu konuda ana başlıklardır.
Televizyona veya alışverişe dalmak, telefonda sohbet etmek en önemli zaman çalıcılardandır. Habersiz gelen ziyaretçiler ve kazalar (bilgisayarınızın çökmesi ya da virüs bulaşması, elektriklerin kesilmesi, bitmiş ödevin üzerine çay dökülmesi, bir işi yapmak için gerekli malzemelerin tümüne sahip olunmadığının son anda fark edilmesi gibi) özellikle belli bir tarihte bitmiş olması gereken işlerin planlanmasında önceden hesaplanmazsa “zaman yönetimi felaketleri”ne dönüşebilir.
Bitmeyen sohbetleri kesmek, davetsiz misafirleri bertaraf etmek için kendinize uygun bir çözümü önceden hazır tutun. Süreli işlerinizi bitirmek için vakti hesaplarken son günleri, saatleri ve saniyeleri hesap dışı bırakın. Gerekiyorsa size zamanı hatırlatmak için çalar saat kullanın ve bir iş için ayırdığınız zamanda gerçekten o işi yapmakta olduğunuzdan emin olun.
Cinsel Bölgenin Temizliği
Ergenlik dönemiyle birlikte kızlar ve erkeklerde üreme organlarında bazı değişiklikler olmaya başlar. Erkeklerin üreme organlarında olan değişiklik büyüme ve gelişme tarzında olur. Ayrıca bu dönemde erkek üreme organlarının etrafında kıllanma başlamıştır. Önce kısa ve ince olan tüyler daha sonra kalınlaşmaya, sertleşmeye ve kıvrılmaya başlar. Erkeklerde cinsel organ etrafında olan kıllanmanın ardından koltuk altlarında, göğüste, yüzde bıyık ve sakal tarzında kıllanma da başlar. Kızlarda da dış üreme organlarında ve koltuk altlarında kıllanma başlar. Erkeklerdeki gibi önce kısa ve ince olan tüyler, daha sonra kalınlaşmaya, sertleşmeye ve kıvrılmaya başlarlar. Bu dönemden itibaren vücut temizliğinde banyo yapma dışında üreme organ temizliğine özel olarak önem vermek gerekmektedir. Kıllı deride ter bezleri çok daha fazla sayıdadır. Bu nedenle terleme ve terleme sonrasında koku çok daha rahatsız edici olabilir. Bunun yanı sıra terlemeden dolayı kirlenme ve cildimizde mikropların yerleşmesi çok daha kolay olmaktadır. Mikroorganizmaların bu bölgelere yerleşmesi ile kaşıntı, kızarıklık, şişme, ağrı ve o bölgede ısı artışı gibi iltihabın belirtileri görülmeye başlar.
1. Adet Döneminde Temizlik ve Bakım Nasıl Yapılmalıdır?
Kızlar yaklaşık on iki, on üç yaşlarına geldiklerinde, bir gün çamaşırlarında kan lekesi görürler. Genç kız bu kan lekesinin ne olduğunu bilmiyorsa korkabilir, endişelenerek telaşlanabilir. Bazen bilgisi olsa da utanabilir, çekinebilir. Hemen hemen bütün genç kızlar bu duygulardan bir kaçını beraber yaşarlar. Bu nedenle ergenlik belirtileri başlayan kız çocuklarına bu konuda önceden bilgi verilmelidir. Adet kanaması yaklaşık ayda bir defa vajinadan gelen bir kanamadır. Normalde 21-35 günde bir adet görme olabilir. Kanama süresi ise 3-7 gün arasında değişir. Adetin başlaması sırasında hafif bir karın ve kasık ağrısı, uyku hali, yorgunluk, halsizlik ve sinirlilik olabilir. İlk gün ağrı biraz daha fazla, kanama ise koyu renklidir. Daha sonra miktar giderek artar. Bir kaç gün içinde kanama azalır ve renginin açıldığı dikkat çeker.
Adet döneminde kadın üreme organlarından rahmin iç duvarını kaplayan ince doku atılmakta olup, bu doku mikropların çok sevdiği bir ortam özelliğini taşımaktadır. Bu nedenle ayakta ya da başkaları tarafından kullanılmayan temiz bir taburede oturarak yıkanma önerilir.
Eğer sık olarak banyo yapma olanağı yoksa, adet döneminde dış üreme organlarının özel olarak temizlenmesi gerekmektedir, çünkü adet sırasında rahimden gelen kan kullanılan pet ile dış üreme organları arasında birikmektedir. Dış üreme organları derisi üzerinde biriken bu kan artıkları yine mikropların yerleşmesi ve üremesi için oldukça uygun bir ortam oluşturmaktadır. Cilt üzerinde doğal olarak bulunan mikroorganizmalar vardır. Cilt temizliğine dikkat edilmediği zaman bu mikroplar cildimize zarar verecek şekilde üremeye başlar. Bunun yanı sıra bu bölgede idrar yolu çıkışı bulunmaktadır ve bağırsakların çıkışına da yakındır. Bağırsaklardan atılan dışkı içinde çok sayıda mikrop vardır, tuvalet sonrası temizlik, dışkının ön tarafa bulaşmasını önlemek için önden arkaya doğru yapılır. Aksi halde (arkadan öne doğru) mikroplar kolaylıkla bu bölgeye bulaşabilir. Dış üreme organlarına gelen bu mikroplar yalnızca burada yerleşmekle kalmaz, bu bölgeden içeriye doğru rahatlıkla giderek iç üreme organlarında ve idrar yollarında da iltihap oluşmasına neden olabilirler.
Adet döneminde dış üreme organlarının temizliğinin yanı sıra kullanılan pedlerin temizliğine de dikkat edilmesi gerekmektedir. Çamaşır içine konan kanı emmesi istenen malzemenin temiz olması gerekmektedir. Adet döneminde kullanılması için üretilen özel pedler bulunmaktadır. Pedler temiz olarak üretilmekte ve kullanım kolaylığı da bulunmaktadır. Külot içine yerleştirilen pette bulunan koruyucu tabaka emilen adet kanının çamaşıra geçmesini önlemektedir. Pedler bir defa kullanılmalı, kanama durumuna göre sık sık değiştirilmelidir (bir ped asla altı saatten uzun kullanılmamalıdır). Gece kullanımına veya kanamanın fazla olduğu durumlara yönelik özel pedler üretilmektedir. Pedlere mikrop bulaşmaması için kullanmadan önce açıkta taşınmamalı, özellikle dış üreme organlarına temas edecek yüzü asla kirletilmemelidir. Sadece taşıma değil, kullanım öncesi el temizliği de önemlidir. Ellerin önceden sabunlu su ile yıkanmış olması ve pedin dış üreme organlarına temas edecek yüzünün olabildiğince ellenmemesine gayret edilmelidir. Pedler kullanım sonrası küçük torbalara konmalı ya da önerildiği şekilde katlanarak çöp kutusuna atılmalıdır. Pedler suda erimeyen malzemeden olduğu için tuvalete atılmamalı ve kapatılmadan açıkta bırakılmamalıdır.
Ülkemizde adet döneminde bez kullanımı da oldukça yaygındır. Bezlerin kullanımında da uyulması gereken bazı kurallar vardır. Bezin adet dönemi için sıvı emici özelliği olan pamuklu kumaşlardan, kenarlarının bastırılarak özel olarak hazırlanması gerekmektedir. Adet kanı ile kirlenen bezin üzerindeki kanın yıkanması, çamaşır suyunda bekletilerek mikroorganizmalardan temizlenmesi, iyice durulanması, kuruduktan sonra da ütülenerek yine mikroorganizmaların yok edilmesi gerekmektedir. Ayrıca temiz bir şekilde saklanması ve taşınması da önem taşımaktadır. Bezlerin değiştirilme sıklığı da pedler gibidir, ancak bezin sıvıyı içinde tutup dışarıya vermeme özelliği olmadığı için çamaşırı kirletmesi daha kolay olabilir.
Bazı kişiler de adet döneminde pamuk kullanmaktadır. Pamuğun kolaylıkla ayrılabilme özelliği kullanım zorluğuna neden olabilir. Pamuk kullanımı özellikle isteniyorsa, o zaman pamuğun temiz bir gazlı bez ile sarılarak kullanılması yerinde olur. Değiştirme sıklığı, saklanması ve uygulanması sırasındaki öneriler bez ile aynıdır.
Ülkemizde tampon kullanımı da yaygınlaşmaya başlamıştır. Tampon vajina içine yerleştirilen ve vajinadan dışarıya doğru sarkan bir ipi olan, adet kanını emecek şekilde özel olarak hazırlanmış bir malzemedir. Üç değişik büyüklükte hazırlanmışlardır. Bu materyalin üretiminde pamuk kullanılmakta, ancak özel işlemlerden geçirilerek parçacıkların vajina içinde ayrılmaması sağlanmaktadır. Tampon temiz bir şekilde üretilmekte, kullanıma kadar üzeri kapalı kalmaktadır. Kullanım öncesinde yine ellerin mutlaka temiz olması gerekmektedir. Kullanım kılavuzunda anlatıldığı gibi, tampon üzerindeki ambalaj gösterilen yerden açılmalı, hiçbir yere konmadan hemen uygulanmalıdır. Uygulamayı kolaylaştırmak amacıyla bazı tamponlarda yardımcı bir araç bulunur. Tamponlar vajina içine doğrudan yerleştirildiği için uygulama sırasında temizliğe özellikle önem verilmelidir. Tamponun vajinada altı saatten fazla kalmamasına özen göstermek gerekir. Tamponun daha uzun süre kalması halinde vücutta bulunan mikropların, üzerinde üreyerek kana karışması “toksik şok” olarak bilinen istenmeyen bir duruma neden olabilir. İlk belirtileri ateş ve kan basıncının düşmesi olan, hastanede yatarak tedavi gerektiren toksik şok, ölüme neden olabilir.
2. Tuvalet Sonrası Beden Temizliği
Sağlıklı bir insanda idrar mikrop içermez, ancak dışkının her milimetre küpünde milyonlarca bakteri bulunur. Bunlar bağırsaklarımızdan atılmış olmasına rağmen, herhangi bir yolla tekrar vücudumuzun iç ortamına bulaştıklarında hastalığa neden olurlar. Bu nedenle özellikle dışkılama sonrası temizliğin özenle yapılması çok önemlidir. Dışkılama sonrası temizlik, daha önce de belirtildiği gibi idrar çıkışı açıklığına ve kadınlarda vajina girişine mikrop bulaştırmamak için mutlaka önden arkaya doğru yapılmalıdır. Burada dikkat edilmesi gereken diğer noktaysa, dışkılama sonrası temizlik yapılırken ellere mikrop bulaştırılmamasıdır. Dışkılama sonrası temizlikte doğrudan eller kullanıldığında kirlilik öyle artmaktadır ki etkili yıkama ile dahi eller tam olarak temizlenmemektedir. Bu nedenle dışkılama sonrasında ilk temizliğin, gözle görünür bir kirlilik kalmayıncaya kadar yinelenerek her seferinde kuru temiz tuvalet kağıdıyla, daha sonra yine el değdirilmeden fışkıran suyla ya da ıslatılmış kağıtla yapılması ve bölgenin tuvalet kağıdı ile kurulanarak temizliğin bitirilmesi en uygunudur. Bu işlem bittiğinde eller mutlaka aşağıda el temizliğinde anlatılan şekilde etkili bir biçimde yıkanmalıdır. Özellikle ellerde istenmeyen bir bulaşmanın olduğu durumlarda kullanılan musluk, sifon ya da kapı kolu ve benzeri bir yüzeye dokunmak gerekiyorsa, buralara doğrudan temas yerine tuvalet kağıdı kullanarak dokunmak, tuvalet kağıdının ruloda kalan bölümünü kirletmemek, hem daha sonra kendimizi hem de birlikte ortamı paylaştığımız insanları, dışkı ile bulaştırmamak açısından önemlidir.
Bilkent Üniversitesi
Yüz-Göz ve Kulak Temizliği
Alzheimer
Alzheimer ilk kez Alman bir psikiyatrist olan Dr Alois Alzheimer tarafından 1906 yılında, ölümünden sonra bir kadın hastanın beyninde bulunan anormal topaklar ve yumaklar şeklinde tanımlandı.
Alzheimer hastalığı bellek, dil ve mantıklı düşünme de dahil olmak üzere bütün zihinsel yetilerde ilerleyici kötülemeye, gündelik etkinlikleri ve davranışları yerine getirme yetisinde değişikliklerin eşlik ettiği bir hastalıktır.
30’lu yaşlarının sonlarında Alzheimer hastalığına tutulduğu bildirilen bireyler olmakla birlikte, hastalık genellikle 60 yaşından sonra ortaya çıkar. Araştırmalar beyindeki özgül bazı sinir hücrelerinin dejenere olduğunu ve beynin sözcük anlamında büzüştüğünü göstermiştir. Beynin tutulan alanlarına ait işlevler kademe kademe kötüler, ve bellekte (özellikle kısa süreli bellek), yoğunlaşmada, yönelimde, soyut düşünmede bozuklukların yanı sıra kişilik değişiklikleri ortaya çıkar ve önünde sonunda yıkanma ve giyinme gibi gündelik etkinlikleri yerine getirme yetisi kaybolur.
Alzheimer hastalığının geniş biçimde tanımlanmış üç evresi vardır, ancak hastalar arasında büyük farklılıklar görülebilir. Alzheimer hastalığı olan kişilerde zaman içinde beyin işlevlerinde ilerleyici düşme gözlenir ve tanıdan sonra ortalama yaşam beklentisi 7-10 yıldır.
Belirtiler:Davranışsal belirtiler
Demanslı hastalarda en sık görülen davranışsal değişiklikler apati ve atıllıktır (hiçbir şey yapma isteği duymama). Alzheimer hastalığının bir evresinde, genellikle de hastalık ilerlediğinde, amaçsız gezinme ve saldırganlık gibi sorunlar ortaya çıkar. Volta atma ve karıştırma (sözgelimi, Alzheimer hastalığı olan kadınlar sürekli çantalarını karıştırıp durabilirler) gibi amaçsız davranışlar Alzheimer hastalığı için karakteristiktir.
Depresyon Depresyon semptomları
Alzheimer hastalığında yaygındır, hastaların yaklaşık %40-50’sinde bunların varlığı bildirilmektedir. Hastalarda bilişsel bozulmanın daha az olduğu erken evrelerde daha sık ortaya çıkma eğilimindedirler ve hastalığına karşı bir miktar içgörüsü kalmış olan hastalarda daha sık olabilirler.
Ajitasyon
Saldırganlık, kavgacılık, bağırma, hiperaktivite ve disinhibisyon (normal toplumsal sınırların dışına taşan davranışlar) gibi bir dizi davranışsal bozukluğu kapsayan genel bir terimdir. Demanslı hastaların %50’ye varan bir oranında, özellikle de hastalığın orta ve ileri evrelerinde ajitasyon görülür.
Psikoz
Hastaların küçük bir oranında paranoya, sanrılar ve varsanılar ortaya çıkar. Bunlar hastalar ve bakımverenler açısından özellikle sıkıntı verici olabilir ve şiddete yol açabilir. Bir çalışmada, olası Alzheimer hastalığı tanısı konmuş hastaların neredeyse yarısında (%43.5) sanrılar bulunduğu gösterildi.
Alzheimer hastalığında en sık görülen sanrılar kötülük görme tipindedir (birinin kendi peşinde olduğuna ya da onu öldüreceğine inanmak).
Alzheimer hastalığında görülen beş tipik sanrı şunlardır:
• insanların bir şeyler çaldıkları
• o evin kendi evi olmadığı
• eşinin (veya bakımveren diğer bir kişinin) yerine başkasının geçmiş olduğu
• terk edilme
• sadakatsizlik
Varsanılar veya gerçekte olmayan şeyler görme veya işitme belirtileri Alzheimer hastalığı olanlarda sıktır ve daha sık olarak görseldir.
Uyku bozukluğu – uykuya dalma güçlüğü, sık uyanmalar, geceleri dolaşma ve diürnal ritmlerde değişiklikleri içerir. Uyku bozuklukları Alzheimer hastalığında yaygındır
16 Ocak 2008 Çarşamba
Bitki çayını ilaçla birlikte içmeyin!
FMF (Ailesel Akdeniz Ateşi)
FMF (Ailesel Akdeniz Ateşi) genellikle Akdeniz ülkeleri halklarında (daha çok Türk, Arab, İsrailli ve Ermenilerde) görülen, otozomal resesif geçişli genetik (kalıtımsal) bir hastalıktır. Birbirinden bağımsız iki ayrı klinik tablosu vardır:
1-Ani başlayan ve kısa süreli karın,göğüs veya eklemlerde ağrı ile birlikte ateş olması,
2-Genç yaşta bile böbrek yetmezliğine neden olabilen böbrek amiloidozu.
Belirtiler genç yaşta ortaya çıkar; hastalığın başlaması hastaların yarısında 10 yaşından öncedir.En son araştırmalara göre Pyrin geninin mutasyonunun FMF'e yol açtığı saptansa da hastalığın gerçek oluş nedeni hala bilinmemektedir.FMF tanısı klinik bulgular, ailede bu hastalığın varlığı öyküsü, muayene ve (özellikle atak esnasında yapılan) laboratuvar incelemeleri ile konur. Ana-babadan alınan kan ile yapılacak genetik incelemenin tanı koymadaki değeri sınırlıdır ve pek bir önemi yoktur çünki hastaların % 80 'inde hastanın kendi geninde mutasyon (değişiklik) olmakta ve ana-babasından aldığı gen değişmektedir. Yine de bazı vakalarda genetik araştırma doğru sonuç verebilir ve tanı koymada faydalı olabilir.
Amiloidoz daha çok hiç tedavi görmemiş FMF hastalarında görülür.Bu durum idrarda protein çıkışının basit bir idrar tahliliyle saptanmasıyla hastalığın erken döneminde teşhis edilir.
Bu hastalığın tedavisinde Kolşisin kullanılır. Bu ilacın dozu günde 1-2 mg dır ve sürekli kullanılmalıdır. İlaç FMF için artışmasız yararlıdır; (sürekli kullanımı halinde) hastaların çoğunda atak oluşmasını ,hemen hemen tüm hastalarda da amiloidozun aşlamasını önler.
Ne var ki böbrek şikayeti olmayan hastalarda ve kolşisin kullanmaya başlamadan önce amiloidoz gelişmiş olan FMF'li hastalarda da amiloidoza rastlanılmaktadır.
Kolşisin'in atakların ve amiloidozun oluşumunu nasıl önlediği bilinmemektedir. Fakat şu gerçek bilinmektedir ki; kolşisin kullanmasına rağmen sık atak geçiren fakat amiloidozun duraklatıldığı hastalarda, ilacın FMF ataklarını önlemedeki etkisi ile (amiloidozda böbrekte anormal olarak biriken madde olan) amiloid yapımını durdurucu etkisi arasında hiçbir ilişki bulunmamaktadır. Kolşisin tedavisi FMF hastaları için en güvenli ve uygun seçenektir.
Primer infertilite (sebebi yapılan araştırmalara rağmen bulunamamış kısırlık), FMF'li kişilerde normal kişilere göre daha fazla görülür. Ayrıca FMF'li kadınların düşük yapma ihtimali normal kadınlara göre daha fazladır ; (amiloidoz ve ağır seviyedeki böbrek yetmezliğinin anne ve bebek için birçok tehlikeler oluşturması nedeniyle) amiloidozu olan FMF hastalarına gebe almamaları önerilir.
İlacı kullanan hastaların çocuklarında Kolşisin'in herhangi bir teratojenik etkisine rastlanmamasına rağmen, tüm FMF'li gebelerde (bebekte ilaçtan dolayı gelişebilecek herhangi bir sakatlığın vs tesbiti için) "amniosentez" yapılır. (Amniosentezde; özel bir yöntemle bebeğin beslenmesini sağlayan plasenta içindeki amnion sıvısından örnek alınarak bebekte gelişebilecek herhangi bir hastalık veya amnormal bir durumun varlığı araştırılır.) Ayrıca fetusda kromozom anomalisi olup olmadığının araştırılması için "karyotip analizi" yapılır.
15 Ocak 2008 Salı
Kadında cinsel ilişkinin gizli takvimi
Kadınların en doğurgan oldukları dönemde, diğer zamanlara göre daha fazla cinsel ilişkiye girdiği belirlendi. Amerikan Çevre Sağlığı Bilimleri Enstitüsü'nün araştırmasında kadınların doğurgan oldukları dönemde, yüzde 24 oranında daha fazla ilişki kurduğu görüldü.
Araştırmayı yürüten Prof. Allen Wilcox ve ekibi 68 kadını üç ay boyunca izledi. 'Human Reproduction' adlı tıp dergisinde yayımlanan araştırmada, spiralle hamile kalmaktan korunan kadınlar üzerinde yoğunlaşıldı. Çocuk yapma isteği içinde olmadıkları açık olan bu kadınların bile, en doğurgan oldukları altı günde daha fazla cinsel birleşme yaşadığı ortaya çıktı.
'Bir kereden bir şey olmaz' diyenleri uyaran Profesör Wilcox, "Normalde bir kadın hangi gün hamilelik şansının en yüksek olduğunu tam bilemez. Ama araştırmamız, kadınların en çok bugünlerde cinsel ilişkiye meyilli olduğunu gösterdi. Ama bunun ardındaki biyolojik nedenler hakkında çok az şey biliyoruz" dedi.
Birinci ihtimal yumurtlama öncesindeki beş gün ve yumurtlamanın gerçekleştiği gün boyunca kadınların libidosunun da yükselmesi. Diğer ihtimal, kadınların bu hassas dönemde daha fazla feremon (karşı tarafta cinsel istek yaratan özel kokular) üretmesi ya da tüm bu tahminlerin aksine, daha sık cinsel ilişkiye girmenin yumurtlama sürecini de hızlandırması. Araştırmadan çıkan bir başka sonuç da, kadınların ortalama iki haftada iki kez, yani günde 0.29 kez cinsel ilişki kurması. En doğurgan altı gün boyunca ise bu oran günde 0.34'e yükseliyor.
Sertleşme sorunu hakkında bilinmesi gerekenler
Sertleşme güçlüklerinin görülme oranı 40 yaşın üzerinde artmakla birlikte, sertleşme sorunlarını yaşlanmanın doğrudan bir sonucu olarak düşünmemek gerekir. Sertleşme sorunu görülme sıklığı ve şiddeti, yüksek kan basıncı ve şeker hastalığı gibi yaşa bağlı hastalıkların artması ile ilişkili olabilir.
Sertleşme sorunlarının oluşma riskini azaltmanın belki de en iyi yolu sağlıklı bir yaşam sürdürmektir. Sigara içmek, fazla yağlı gıdalar tüketmek ve aşırı alkol almak, sertleşme sorunlarının görülme olasılığını önemli ölçüde arttıran durumların ortaya çıkmasında rol oynayabilir. Bunlardan kaçınmak riski azaltmak açısından önemlidir.
Sertleşme sorunu ile ilgili endişelenmek durumu şiddetlendirebilir. Eşinizle sorunları açıkça konuşmanız bu endişeyi hafifletmeye yardımcı olabilir.
Sigara, şişmanlık, alkol alışkanlığı veya ilaç kullanımı, normal dolaşım ya da sinirsel işlevleri bozarak sertleşme sorunlarının oluşumuna katkıda bulunabilmektedir.
Türkiye’de 40 yaşın üzerindeki erkeklerin %69’u çeşitli derecelerde sertleşme sorunu yaşamaktadır.
http://www.androloji.org.tr/