17 Ekim 2007 Çarşamba

Sadece Beslenmek Yetmiyor

Vücudunuz hücre, doku, organ ve sistemlerden oluşuyor ve bu sistemler bir fabrika gibi sürekli olarak üretiyor, tüketiyor.

Kısacası hücreleriniz müthiş bir "kendini yenilenme gücü"ne sahiptir. Bu yenileme süreçleri genetik bir kontrol mekanizmasının altında aksamadan tıkır tıkır sürüp gider. Size düşen, bu "kendini yenileme" sürecinde gerekli olan enerji ve besinleri vücudunuza uygun zaman ve miktarlarda verebilmektir. Bunun için "karnınızı doyurmanız" yetmez. Karın doyurmak bu işin sadece enerji gereksinimi ile ilgili kısmını karşılıyor. Yani yalnızca yakıtı sağlıyor. Oysa hücre ve dokularınızın yenilenirken vitamin, mineral, karotenoid veya flavonoid yapısından maddelere de ihtiyacı vardır.



MİKROBESİNLERİ UNUTMAYIN

Beslenme uzmanlarının "mikro besinler" diye adlandırdığı bu "yükte hafif, pahada ağır besinler" dengeli ve yeterli alınmadığında problemler başlıyor. Örneğin, B12 vitaminini eksik alırsanız kansızlık, sinir sisteminde bozulmalar, C vitaminini eksik alırsanız kanamalar, bağışıklık zayıflaması, A vitamini ve beta karoten’i eksik alırsanız görme problemleri, demiri eksik alırsanız kansızlık gibi sorunlar başlıyor. İşte bu nedenle sadece beslenmeye değil, yiyip içtiklerinizin kalitesine, besin unsurları yönünden zenginliğine de dikkat etmeniz gerekiyor. Besin unsurlarından zengin olan sebze, meyve, yağlı tohum veya bakliyat grubu besinleri bilirseniz işiniz kolaylaşıyor.


Bunu nasıl başaracaksınız?

Hergün bu yönde tavsiyeler içeren yazılar ve haberler okuyorsunuz. Kafanız karışıyor, doğruyla yanlışı ayırmakta zorlanıyorsanız, işte size akılda kalıcı ve uygulaması kolay, sağlıklı bir beslenme planı:

Haftada 2-4 gün balık, bir gün et ve/veya tavuk, üç gün sebze yiyin. Hamsi, istavrit, lüfer, kefal fark etmiyor. Etin en yağsızını seçin. Tavuğun derisinden vazgeçin.


Ekmek ve diğer unlu besinlerin kepekli olanlarını, doğal olanlarını tercih edin. Daha fazla posalı besin tüketin. Köy ekmeği, çavdar ekmeği, yulaf ya da kahvaltılık gevrek kullanmaya gayret edin. Haftada üç-dört kez bakliyat (fasulye, mercimek, nohut) yemeye çalışın. Her gün birkaç bardak siyah veya yeşil çay içmeye gayret edin. Çayınız çok sıcak olmasın. Her gün yarım avuç kabuklu yağlı tohumlardan yemeye çalışın. Bir gün üç-beş ceviz, diğer günlerde 8-10 fındık veya badem ya da yarım fincan ayçiçeği veya kabak çekirdeği yeterli.


Zeytinyağını yağ tercihinizin ilk sırasına yerleştirin. Doğal zeytinyağına öncelik verin. Hayvansal yağları ve sert margarinleri azaltmaya gayret edin.

Sebze ve meyve yemeyi ihmal etmeyin. Her gün bir elma, portakal, şeftali veya iki kivi, mandalina yiyin. Her öğüne bir salata eklemeye gayret edin.

Her gün bir bardak yarım yağlı yoğurt yemeyi alışkanlık haline getirin.

Yiyeceklerinizin kalori içeriklerini kontrol etmeyi ihmal etmeyin. Çok fazla şeker ve yağ içeren yiyecekleri olabildiğince az yiyin.

Organik besinlerin vitamin ve mineral içerikleri, antioksidan güçleri daha fazla. Olanağınız varsa organik beslenin.

Geven otu bağışıklık sistemini güçlendiriyor.


Astragalus veya diğer adıyla geven otu, grip ve soğuk algınlığına karşı oldukça etkili bir bitkidir. Bağışıklık sisteminde görevli proteinler olan interferonların üretimini artırarak enfeksiyonlara yakalanma riskini azaltır. Astragalus virus ve bakterilerin solunum sistemine girmesini engelleyerek soğuk algınlığı, grip, sinüs enfeksiyonları ve bronşite karşı koruma sağlar. Bunun yanında bu hastalıklar bir kez başladıktan sonra bakterileri öldürerek enfeksiyonun süresini kısaltır ve hastalığın hafif geçmesini sağlar. Astragalus’un bir başka önemli faydası da kemoterapi ve radyoterapi gören hastaların bağışıklık sistemlerini güçlendirmesidir. Bu bitki bağışıklık sisteminin ana oyuncuları olan T hücreleri, makrofajlar, interferonların üretimini artırarak kemoterapi,radyoterapi, toksin veya virüslere bağlı bağışıklık sistemi baskılananlarda kemik iliğini korur. Geven otunun bağışıklık güçlendirici etkilerinden yararlanmak isteyenlere bu bitkinin sıklıkla ekinezya, ginseng ve meyan kökü ile birlikte kullanıldığını belirtelim. Astragalus’u kurutulmuş halde veya besin desteği şeklinde bulabileceğinizi de hatırlatalım.


Çinko kollajeni artırıyor.


Çinko bağışıklık sistemi, kemik gelişimi, enerji metabolizması ve yara iyileşmesine katkıları iyi bilinen çok önemli bir mineraldir. Ancak çinkonun sağlık yararları bunlarla da sınırlı değildir. Çinko kollajen miktarını korumakla görevli enzimlerden biri olduğundan sağlıklı bir cilt için de gereklidir. Çinko eksikliğinde çevresel ve genetik faktörlerin etkisiyle zarar gören kollajen iyileştirilemez ve yeni kollajen üretilemez. Çinkonun bir başka yararı da antioksidan etkili bir enzimin yapısına katılmasıyla akne izlerinin iyileştirilmesine yardımcı olmasıdır. Yara iyileşmesini hızlandırdığı ve ciltteki tahrişleri azalttığından akne, yanık, egzema, sedef hastalığı, kırmızılık ve şişlikle belirti veren rozacea gibi cilt sorunlarında kullanılmaktadır. Çinko eksikliğinde döküntüler, tırnak kırılmaları, tırnaklar üzerinde beyaz lekelerin oluşumu gibi cilt sorunları görülebilir. Bu önemli mineralden faydalanmak istiyorsanız et, balık, tavuk, karaciğer, yumurta, deniz ürünleri gibi protein içeren yiyeceklere, badem, fındık, ceviz gibi yağlı tohumlara ve tam tahıllara yönelmelisiniz. Çinkoyu besin desteği şeklinde kullanmayı düşünüyorsanız doktorunuza danışmayı unutmamalısınız.


Göz tansiyonuna dikkat


Göz içi basıncının artması göz tansiyonun yüksekliği veya tıp dilindeki adıyla "Glokom" olarak bilinir. Glokom’un sessiz ve derinden gitmesi, yavaş yavaş gelişmesi ve hiçbir uyarı işareti göstermemesi önemlidir. Bu durum çoğu hastada görme kaybı ciddi düzeylere varana kadar hastalığın habersiz bir şekilde ilerlemesine yol açar. Glokom görme kaybı veya körlüğe yol açan göz hastalıkları içinde ilk sıralarda yer alıyor. Sorun göz içinde dolaşan doğal sıvının üretimi ile emilimi arasındaki dengesizlik sonucu göz içi basıncının artmasından kaynaklanıyor. Artan basınç göz sinirini hasara uğratıp görme alanında özellikle görme alanının kenar kısımlarında kör noktalar ortaya çıkarıyor.


Yaşlılık glokomun oluşmasını kolaylaştıran önemli bir faktördür. Risk 40’lı yaşlarda başlayıp 60’lı yaşlarda maksimuma çıkıyor. Glokom bazı ailelerde daha sık görülüyor. Şeker hastaları, hipertansiyonlular, kalp-damar hastalarında risk artıyor. Göz tümörleri, göz içi iltihaplanmaları, retina yırtılmaları ve uzun süre kortizol kullanımında da glokomun oluşması kolaylaşıyor. Glokom genelde belirti vermiyor ama bulanık görme, gözlerde kızarma, şiddetli göz ağrısı ve hatta ağrıya eşlik eden bulantı ve kusmalar, ışıkların etrafında harelenmeler görmek glokomu akla getirmelidir. Siz de sık görülen bu sağlık sorununa karşı her yıl düzenli göz muayeneleri yaptırmayı ve göz içi basıncınızı kontrol ettirmeyi unutmayın. Glokom’un oldukça etkili ilaçları ve gerektiğinde başvurulan başarılı cerrahi tedavi yöntemlerinin olduğu da aklınızda olsun.


Bu senenin modası:
Yaşam tarzı değişikliğiGeçen sene yapılan tetkiklerim sonucunda kan yağlarımın düşmesi için 10 kilo vermem gerektiği söylendi. Ve bu şekilde ilaç kullanmama gerek kalmadığı belirtildi.


Gerçekten kilo verdiğimde bu iş halledilebilir mi?

Başlığımızda da belirttiğimiz gibi yaşam tarzı değişikliği bundan sonra her yıl birçok kişi tarafından benimsenecek ve değişmeyecek yeni bir kavram. Yaşam tarzı değişikliği sadece yedikleriniz içtiklerinizde yapacağınız bir değişiklik değil. Stres yönetimi kavramını hayatınıza geçirdiğinizde, fiziksel aktiviteyi bir ödev gibi yapmayı bırakıp zevk alarak yaptığınız bir hobi haline çevirdiğinizde tam anlamı ile yaşam tarzınızda değişikliklere yer vermiş olacaksınız.


Peki, bu değişiklikler kan bulgularınızı etkiler mi? Kesinlikle evet! 2007 Ağustos ayında yapılan çalışma sonuçları 5 yıl boyunca toplam kaybedilen 50 kilonun "kötü" kolesterolü (LDL) yüzde 20, total kolesterolü yüzde 36, yükselmiş kan şekerini yüzde 17 oranında düşürdüğünü belirtmektedir. Kilo vererek azaltılan bu sağlık sorunlarının kalp hastalığı riskini de yüzde 50 oranında azalttığı saptanmıştır. Yaz bitti, kilo aldıysanız vermek için bahar aylarını beklemeyin.


İçsek mi içmesek mi?

"Şarap içmek sağlığa yararlıdır" diyorlar. Gerçekten içki içmek bu kadar faydalı mıdır?

Alkolün, özellikle antioksidan yönünden zengin olan şarabın kalp sağlığı açısından faydalarını her geçen gün gazetelerden okuyor, televizyondan takip ediyoruz.


Peki alkol kalbe yararlı diye içki içmeyen birinin içkiye başlaması ne kadar doğru? Ya da bu sebeple içki içen birinin ne kadar ve ne sıklıkla içmesi gerekiyor?

-İçki içmiyorsanız başlamayın! Çünkü içki içerek sağladığınız faydaları günlük aktivitenizi artırarak da elde edebilirsiniz.

-Erkekler için günde 2 kadeh, kadınlar için 1 kadeh kalbiniz için yeterli olacaktır.á Kalbinizi korumak için günde 1-2 kadeh içen bir kadınsanız meme kanserinden korunmak için günlük folik asit alımınızın yeterli olmasına dikkat edin. Folik asit en çok karaciğer, tahıllar, mercimek, nohut, fasülye, ıspanak ve portakalda bulunur.

Hiç yorum yok: